İşe yeni başlayan ekonomi yöneticilerinin ilk yaptıkları hesap, yüksek faizler nedeniyle ülkemizin neler kaybettiğinin hesabıdır. Çünkü, ekonomiyi yönetmeye soyunanlar genellikle gelişmiş ekonomileri inceleyen ve bizimkiyle karşılaştıran kimselerdir. Gelişmiş ekonomilerle, bizimki gibi gelişmekte olan fakat bir türlü gelişemeyen ekonomiler arasında ilk anda göze çarpan en önemli fark, faiz oranlarındaki aşırı yüksekliktir. Avrupa Birliği'ne kabul edilen ve edilmeyen ülke ekonomileri arasındaki fark da benzerdir. Gelişmiş ekonomilerde enflasyon kadar veya biraz üzerinde faiz seviyelerinden bahsedilirken, bizim gibi ülkelerde enflasyon +30'a varan faizler söz konusudur.
Sonuçta, gelişmiş ülkelerde % 1 - 3 arası faiz seviyeleri varken, bizde şimdiki gibi enflasyonun % 30 olacağı beklentisinin bulunduğu normal zamanlarda % 60 - 65 faiz oranları vardır. Hele, bir de kriz veya kriz olasılığı varsa bu oranlar % 700 - 1500 seviyelerindedir.
Bütün gelişmiş ve piyasa ekonomisi uygulayan ülkelerde, her şey serbest ama faiz oranları merkez bankalarının kontrolü altındadır. Merkez bankaları faiz oranları ile oynayarak, ekonomiyi yönlendirir. Bu ülkelerde, faiz oranları parasal genişlemeye doğrudan bağlı değildir. Bizim gibi gelişmekte olan ama bir türlü gelişemeyen ülkelerde ise, merkez bankası tek başına faiz seviyelerini belirleyecek güce ve diğer ekonomik birimlerle eşgüdüm anlayışına sahip değildir. Zaten ekonomi yönetimi çok başlıdır ve "her koyun kendi bacağından asılmakta"dır. Sonuçta, iç borç alabilmek, piyasadan para çekebilmek, dışarıdan sıcak para getirebilmek ve dövize hücumu önlemek için faizler yükseltilir.
Bir ekonominin iç borçlanması pahalı yapılıyorsa, bunun nedeni ya aşırı borçlanma ya fiyat istikrarsızlığı ya piyasaların gelişmemiş olması ya güven ortamının kaybolmuş olması ya da enflasyonist beklentilerin yüksekliğidir. Yahut, bunların bir bileşkesi söz konusudur. İç borçlanmanın pahalı yapılması, dış borçlanmanın da pahalı yapılması anlamındadır. İç borçlanmayı aşırı faizler ödeyerek yapan ülkeler, günün birinde aldıkları borcu geriye ödemeyebilirler. Bu risk arttıkça, ülkelerin "reyting" notu düşer; önce dış sonra da iç borçlanma faizleri daha da yükselir.
Teorik olarak, ekonominiz ve ekonomi yönetiminiz kötü olduğu için faizler yüksektir ve faizler yüksek olduğu için de ekonominiz kötüdür. Bu bir kısır döngüdür. Doğal olarak, bu kısır döngüden kurtulma olasılığı vardır. Kurtuluş çaresini "borçları ödememek", "vadeye yaymak", "mevduata el koymak" gibi aşırı ve sonuçsuz tedbirlerde arayanlar olduğu gibi, hiç öneri üretmeden IMF'nin dediklerini yaparak bu kısır döngüden kurtulabileceğimizi söyleyenler de vardır.
Çare, şimdiye kadar yapılanları ve IMF anlaşmasını bir kenara koymadan, ekonomik sisteme yenilikler getirebilmektedir. Sorunların arkasından değil, önünden gitmek gerekmektedir.
Çare, piyasa ekonomisini geliştirmek, yabancı yatırımcıyı getirmek ve ekonomimizi uluslararası ekonomiye monte edebilmektedir. Bu konularda son yıllarda hiçbir şey yapılmamıştır.
Çare, ne yaptığını bilen ve güven veren bir ekonomi yönetimi olduğunu hissettirmektedir. Özel sektörün dışlanması değil, korunması gerekmektedir.
Çare, bizdedir. Ne yapacağını bilerek, çok çalışmak lazımdır.
Tunca Bengin
Trump-Musk-Derin Devlet üçgeni...
9 Haziran 2025
Cem Kılıç
Yeni mezuna GSS borcu 2 yıl yok
9 Haziran 2025
Abdullah Karakuş
Bayram notları ve bayramlaşmalar
9 Haziran 2025
Hakkı Öcal
Netanyahu’nun intikamı çok acı olacak
9 Haziran 2025
Dr. Demet Erciyes
Çok uyku akıl sağlığını bozabilir mi?
9 Haziran 2025