Amerikan ekonomisi bir darboğazda. Irak savaşının Amerikan ekonomisine yapması beklenen olumlu etki henüz gerçekleşmedi. Oysa, Amerikan borsaları savaştan hemen sonra hisse senetleri piyasasında yükselme bekliyorlardı.
Öte yandan, Amerikan ekonomisinde faizler o denli düşürüldü ki, Federal Reserve (Amerikan Merkez Bankası) para politikaları yolu ile ekonomik canlanma sağlayamaz noktaya geldi. Bu durumda, ya euro faizleri ile oynanması ya da dolar dışındaki diğer paraların değerinin düşürülmesi gerekiyordu. Amerika Birleşik Devletleri'nin büyük baskılarına rağmen Avrupa Merkez Bankası faizlerle oynayıp dengeleri değiştirmek istemedi. Euro faizleri düşürülmeyince kaçınılmaz olarak "Amerikan doları"nın "euro" karşısında değer kaybı ile karşılaşıldı. Bu değer kaybının, petrol fiyatları düşüp, Amerikan ekonomisi yeniden canlanmaya başlayıncaya kadar sürmesi sürpriz olmaz.
Bir ülkenin parasının değeri düşerse, o ülkeye olan yabancı yatırımlar artar. Yani, o ülkenin borsalarına daha çok yabancı yatırımcı ve o ülkedeki şirketlere, gayri menkullere yabancı alıcılar gelir. Bu aşamada, doların değerinin düşürülmesi, ABD ekonomisinin canlanması için şarttı.
Amerikan ekonomisini yönetenler, son on beş yıldır kendi paralarının değerini düşürmek yerine diğer paraların değerini yükselterek aynı sonucu elde etmeyi hedefliyorlar. Bu amaca yönelik olarak da, bizim gibi ülkelerde IMF değneğini kullanıyorlar. Yani, yeni bir döviz krizi çıkıncaya kadar Türk lirasının değerinin yüksek tutulması hem Amerikan ekonomisi hem Avrupa Merkez Bankası ve hem de IMF bakımından olumlu sayılabilecek bir durum.
Ayrıca, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası açısından da "dolar"ın düşük seviyelerde bulunmasının bir mahzuru yok. Çünkü, Merkez Bankası dövizin değerini hesaplarken "euro" ile "dolar"ı belli oranlarda değerlendirip, bir ortalama alıyor. Merkez Bankası'na göre, döviz kuru 1.700.000.- TL civarında ve fazla düşük değil. Öte yandan, ülkemizin döviz girdilerinin çoğunun "euro", ama çıktılarının çoğunun "dolar" olduğu düşünülürse, "dolar"ın düşmesi bizim de işimize geliyor. İhracatın önemli bir bölümü "euro" ile yapıldığı için döviz fiyatlarındaki gerileme ihracatçıları da aşırı etkilemiyor. Merkez Bankası sadece kredi mektuplu döviz tevdiat hesapları nedeniyle biraz zararda.
Ekonomideki iyimserlik havası da bu gelişmelere eklenirse, görülen o ki, asgari yaz sonuna kadar bir döviz krizi ile karşılaşılmayacak. IMF anlaşmalarına uyan, ortalama bir ekonomi yönetimi ile bile bu yılın bir döviz krizi yılı olması beklenmez. Dalgalı kur da, istikrarsızlık yaratsa bile Merkez Bankası'nı risklerden koruyor. Zaten bu nedenle de, herkes dövizini bozup Türk lirasına gidiyor.
Bu durumda, faiz oranlarında Merkez Bankası'nın yapacağı ikinci indirim hem Hazine'yi rahatlatacak hem de borsa endeksini yükseltecektir. Merkez Bankası'nın ikinci faiz indirimine gitmesi lazım. Zaten, Merkez Bankası Başkanı da, faizlerin daha da düşürülmesi gerektiği görüşünde.
Bu kez uluslararası piyasalardaki gelişmeler bize de uyuyor gibi!