Merkez Bankasının kriz sırasındaki para politikası çok önemlidir. Krizler birer sınavdır. Maharet, günlük uygulamalarda değil, krizlerin yönetimindedir. Bu noktada, Merkez Bankası ülke için en doğru olanı yapmak ve yaptığını izah edebilmek durumundadır. Çeşitli banka yöneticileri, iktisatçılar, köşe yazarları, ilgili ilgisiz bakanlar, Başbakana yakın kişiler vs. her fırsatta fikirlerini söyleyecek ve sizin zaten kısıtlı olan zamanınızı çalacaklardır.Merkez Bankası her şeyden önce krizle mücadelenin temel prensiplerini belirlemeli, piyasada mümkün olduğu kadar kontrol mekanizması yaratmalıdır. Piyasadan kopulmamalı, banka yöneticileriyle her gün diyalog sağlanmalıdır. Merkez Bankasının vereceği en önemli karar, piyasaya hangi limitlere kadar Türk Lirası veya döviz verebileceğidir. Bana göre, rezervlerin 3 aylık Hazine ve Merkez Bankası ödemelerine yetecek bölümü bırakılıp geri kalan tümü elden çıkarılabilir. Şimdiye kadarki krizlerde olduğu gibi, piyasa Merkez Bankasından istediği Türk Liralarını döviz alımında kullanmak istiyorsa, buna da izin verilmelidir. Ama, bu kez döviz fiyatlarının yükselmesine müdahale edilmez. Merkez Bankası faiz silahını çok dikkatli kullanmalıdır. Çünkü, bankaları çökerten, yüksek faizlerdir.Merkez Bankası piyasaya Türk Lirası vermek zorunda olduğunu hissederse, bunu para piyasası yoluyla yapmamalı, piyasaya olan borçlarını azaltarak gerçekleştirmelidir. Kanuni Karşılıklar, Merkez Bankasının piyasaya olan borçlarından biridir. Bir genel uygulama olarak, piyasaya para verilecekse bütün bankalar için kanuni karşılık oranları azaltılabilir. Ancak, bence Merkez Bankası, karşılıklar yerine Açık Piyasada bankalara olan kısa vadeli borçlarını ödemeyi öncelikle tercih eder.Merkez Bankası, zor durumda olan bir bankayla özel anlaşmalar yapabilir. Burada dikkat edilecek nokta, Merkez Bankası ödemelerinin teminatsız kalmamasıdır. Aksi takdirde, Merkez Bankası yöneticileri de hesap verirler. Merkez Bankası, bir bankanın tüm varlıklarını teminat olarak alabilir. Bunlara gayrimenkuller, krediler, kardeş kuruluşların varlıkları ve gerekirse kanuni karşılıklar da dahildir. Mevduatın çekilen bölümüne ait karşılıklardan iade talepleri zaten derhal yerine getirilmelidir. Bütün olay, banka yöneticilerinin para kaçırmadığına Merkez Bankasının inandırılmasıdır. Bu nedenle, Merkez Bankasına karşı çok şeffaf olunmalıdır. Bankalar, bu kez kredi veren değil, alan konumundadırlar.Merkez Bankası isterse, bir bankadaki mevduat çekilişini durdurmak için bir biçimde para kaynağı bulur. Kanuni Karşılıkların kullanılması olabilecek bir yoldur, ama tek yol değildir. Merkez Bankası Kanunu istenildiğinde kısıtlayıcı olabilecek ve istenildiğinde de her istenilenin yapılabileceği maddelere sahiptir. Hele, kullanırsa Başkanın yetkileri çok geniştir.Yasadaki "Munzam karşılıklar hiçbir maksat ve mevzuun finansmanı için kullanılamaz, temlik ve haczedilemez" hükmü, bana göre Merkez Bankasını üçüncü şahıslara karşı korumak amacıyla konmuştur. Bu maddeyle karşılıkların, Hazineye veya diğer devlet kuruluşlarına kullandırılması önlenmektedir. Ama, "Karşılıklar istedikleri anda bankalara iade edilir ve Merkez Bankası da iadeye mecburdur" biçiminde bir anlayış da yanlış olur. ytoruner@milliyet.com.tr Önceki iki yazımda, 2001 krizi sırasında X Bankasının Kanuni Karşılıklarının serbest bırakılması için Merkez Bankasına yazı yazdığını, Merkez Bankasının bu isteği bazı ilginç gerekçelerle uygun bulmadığını ve Prof. Dr. Yaşar Karayalçının bu konudaki mütalaası ile Kanuni Karşılıkların özelliklerini açıklamıştım.