21. yüzyılın ilk yıllarındayız. Değişen dünyada yerimizi alabilmek, yaratıcı potansiyelimizi sonuna kadar kullanmamıza bağlı. Ancak, kurduğumuz sistem becerilerimizi köreltiyor, kabiliyetlerimizin ortaya çıkmasını olanaksız hale getiriyor. Oysa, yaratıcılığımızı tam zorlayacağımız ve bundan azami faydayı sağlayacağımız bir dönemdeyiz. Kapitalist sistemi artık, yaratıcılık sürüklüyor. Hele bu yaratıcılık sanata dönüşmüşse, büyük paralar kazanılıyor. Bu nedenle, uluslararası şirketler araştırmaya ve yaratıcılığa büyük paralar harcıyorlar. Örneğin, www.patents.ibm.com internet adresine girerek, herhangi bir bilgisayar yazılımınızın patentini alabilir ve IBM'e satmayı deneyebilirsiniz.
Yaratıcılığın sadece deli bilim adamlarına, artistlere ya da reklam ajanslarında çalışanlara has ve onların görevi olan bir işlev olduğunu zannederiz. Oysa, sermaye birikiminin bu denli arttığı bir ortamda, her sahadaki rekabet sadece ve sadece yaratıcılık sayesinde sağlanabiliyor. Buna rağmen, ne acıdır ki, bırakın yaratma sanatını, yaratıcı düşünme teknikleri bile okullarımızın hiçbir seviyesinde öğretilmiyor.
Yaratıcılık konusunda araştırmalar yapan George Land isimli alim Amerika'da 5 yaşındaki çocukların % 98'inin yaratıcı düşünceye sahip olduğu halde, 15 yaşındaki çocukların sadece % 12'sinde bu özelliğin bulunduğunu saptamış. Land, Amerika'da bile eğitim sisteminin çocukları körelttiğini savunuyor. Amerika'da durum böyleyse, bizim eğitim sistemimizin acıklı durumunu düşünün.
Buckminster Fuller, yaratıcılığı geliştirmenin mümkün olduğunu ve bunun bir çeşit "kozmik avcılık"a benzediğini söylüyor. Kendi kafanızın derinliklerinde çıktığınız bir av partisi.
Yaratma sanatını öğrenmenin ilk dersi, konuyla ilgili tüm bilgilere vakıf olmak. Piyasa ekonomisinin dünyadaki tüm örneklerini ve kendi ülkenizdeki durumu tam anlamıyla bilmeden, bir piyasa yaratamazsınız.
İkinci ders, çocuklaşmada gizli. Yaptığınız işten büyük zevk almanız, oyuncaklarınızı kırmaktan korkmamanız ve oyuna konsantre olmanız gerekiyor. 4 yaşında bir çocuk için bir kaşık, sadece yemek yemeğe değil, davul çalmaya, masaj yapmaya, kulağı karıştırmaya da yarar. İşte yaratıcılık.
Jonathan Robinson'un Shortcuts to Success (Başarının Kestirme Yolları) kitabında bahsettiği gibi, hedefiniz aslında probleminizin ta kendisidir. Hedefinize varmak için, bir seri problem çözmeniz gerekecektir. Problemler gittikçe çetrefilleşir ve yaratma sanatının hünerlerini kullanamayanlar tepelere tırmanamazlar. Bu bürokraside de böyledir, Popstar yarışmasında da. Yaratma sanatını bilen ve iyi uygulayanlar için başarının tek yolu yoktur.
Edward de Bono düşüncenin 7 ayrı şapkası vardır, diyor. Beyaz şapkayı takanlar, gerçeklerle; kırmızı şapkayı takanlar, hislerle; yeşil şapkayı takanlar, alternatiflerle ve yeniliklerle; sarı şapkayı takanlar, iyimserlikle; siyah şapkayı takanlar, kötümserlikle; mavi şapkayı takanlar ise, diğer bütün şapkaların ne zaman ne yaptığını irdelemekle, düşünüyor.
Yeşil şapkayı deneyin.