Benlik, kendi hakkımızda sahip olduğumuz fikirlerimiz, hedeflerimiz, kişiliğimiz, ideolojimiz, hayat felsefemizdir. Benliğimiz dünyayı, başkalarını ve kendimizi nasıl algıladığımızı belirler ve her türlü duygu düşünce ve davranışı etkiler. Çevreyle bağlantı kurmamızı, çevreden gelen uyarıları algılamamızı, olaylar sonucunda yargıya varmamızı, geleceğe yönelik beklentiler oluşturmamızı, kaygılar karşısında savunma oluşturmamızı sağlar.
Birçok çeşidi bulunan bu kavramın yalnızca ikisi üzerinde durmak istiyorum. Bireyin kendini suçlamasıyla ilgilenen Freud’un benlik anlayışını ego, benlik bir veya olumsuz benlik, hümanist felsefenin benlik anlayışını çocukken sahip olduğumuz öz benlik, doğal benlik, benlik iki veya olumlu benlik olarak adlandırabiliriz.
Hepimizin zihninde çoğu zaman durduramadığı konuşmalar yer alır. Zihinsel diyaloglarımız aynı zamanda potansiyelimizi ve başarımızı ortaya koymamızdaki en büyük engelleri oluşturur. Zaman zaman zihnimizde kendimizle yaptığımız konuşmalar, dış çevreyle yaptığımız konuşmalardan farklılık gösterir. Bize emirler veren, olumsuz kodlamalar yapan ve sürekli eleştiren ses yani olumsuz benlik, zihnimizde gerçekleştirdiğimiz diyaloglarla performansımızı ve öğrenme sürecimizi etkiler.
Kişinin doğduğu andan itibaren özü olan olumlu benlikte ise güven vardır. Bu benliğin yetkinlikleri, kendini ifade etme ve özgürlüktür. Bu benlik durumunda korku ve şüphenin oluşturduğu aşırı kontrolcülük yoktur. Olumlu benlik durumunda daha yaratıcı oluruz ve daha iyi fikirler ortaya çıkarırız.
Şüphe ve aşırı kontrol içeren olumsuz benlik sonradan yarattığımız zihinsel bir yapıdır. Olumsuz benlikte güvensizlik içselleştirilir, kişi kendisinden kuşku duyar, sürekli kontrol etme isteği oluşur, doğal öğrenme süreci sekteye uğrar. Her şeyi bildiğini zanneden ve eleştiri kabul etmeyen benlik 1, doğuştan sahip olduğumuz öz benliğimizin, benlik 2’nin attığı adımlara, yaptığı işlere güvenmemeye başlar. Zihnimizde oluşturduğumuz yargılayıcı, kontrol edici, şüpheci sesler olumlu benlik durumuna geçmemizi engeller ve bize aşırı kontrol, mükemmeliyetçilik, riskten kaçınma davranışlarını yükler.
Gerçekleştirdiğim bir koçluk görüşmesinde hakimlik sınavına hazırlanan danışan, kendisiyle sürekli negatif konuşmalar yaptığını, zihninden sürekli performansının iyi olmadığını, başarısız olacağına dair düşünceler geçirdiğini dile getirmişti. Olumsuz benlik olarak nitelendirdiğim bu durum ağırlıklı olarak öğrenme aşamasında karşımıza çıkar. Danışan bu yeni öğrenme sürecinde özgüvenini zedeleyerek kendini sabote etmiş ve oluşturduğu baskının kendisini yenmesine izin vermiştir. Bu durumu ancak doğuştan sahip olduğumuz öğrenme ve gelişme yeteneğimiz olan doğal benliğe geçerek sonlandırabiliriz.
Kişi gerçekleştirdiği veya planladığı herhangi bir eylem ile ilgili kendisine olumsuz anlamlar yükleyebilir ve bu konuda kendini ikna edebilir. Eylemin zor olacağı veya başarısız olacağı düşüncelerinin zihnindeki hareket hızı, eylemin gerçekleşme hızından kat ve kat daha fazladır. Kişinin adrenalini yükselir, ileriye doğru atması gereken adımları geriye doğru atar. Ona engel olan şeyin aslında kendisi olduğunu fark etmeden; bir sonraki sınavı, işi veya projeyi daha büyük tehlike olarak görmeye başlar. Süreci, algıda bozulma - tepkide bozulma – sonuçta bozulma – benlik bilincinde bozulma olarak özetleyebiliriz. Kişinin eylem sürecine yüklediği anlamlar, yani içindeki sabotajcının çarpıttığı durum benliğini değiştirir ve performansını olumsuz yönde etkiler.
Düzenlenen bir iş toplantısını veya proje üzerinde çalışan bir grubu ele aldığımızda bu kişiler olumlu benlik yerine dikkatlerini yalnızca kendilerine vererek olumsuz benlik içerisinde orada bulunuyorlarsa süreç genellikle şu şekilde ilerler. Katılımcılardan biri en önemli işi kendisinin yaptığını düşünerek toplantı boyunca en çok kendisinin çalıştığını anlatır, diğer katılımcı yöneticisini hedef alarak onu etkilemek için öneriler ortaya atar. Diğer katılımcı öne çıkmak isteyen çalışma arkadaşlarına hırslandığı için onların önerilerini çürütecek nedenler ortaya koyar. Rekabet etmekten hoşlanmayan diğer katılımcı kendini kapatarak bu toplantıya hiçbir katkı sağlamamaya karar verir. Farklı bir katılımcı da içe kapanan kişi ilgisiz olarak adlandırır ve bu durumdan şikayet eder. Özetle olumsuz benlikleriyle o toplantı odasında bulunan bu ekip hiçbir çözüm üretemeyerek yalnızca birbirlerine düşerler.
Zihnimiz bulunduğumuz ortamdaki insanlarla olan ilişkimizden etkilenir. Katılımcıların zihnindeki yargılayıcı, şüpheci, kontrol edici sesler olumlu benlik durumuna geçmelerini engeller. İş hayatında olumsuz benlik ile var olmak hareket yeteneğini kısıtlar ve gerginliklere neden olur. Bu engeller, şüpheler, abartılar ve haklı çıkma isteği ile başarıya ulaşılamaz.
Bu durumu, yani içimizdeki sabotajcıyı ortadan kaldırmak öncelikle bozulan algımızı fark etmekten geçer. Egonun kontrol etme ve durumu tehdit olarak algılamasını ancak odağımızı başka yöne çevirerek ortadan kaldırabiliriz. Bu şekilde aksiyon alındığında artık danışan için sınav, toplantı vb. herhangi bir yeni adım tehdit olarak algılamayacak, danışanın savunmacı davranışları ortadan kalkacak ve şüphe yerini özgüvene bırakacaktır.
Doğal öğrenme sürecine güvenerek kontrolü bıraktığımızda aslında hayatımızın gerçek kontrolünü ele alırız. Doğal benlik veya olumlu benlik olarak adlandırdığımız durumumuzu etkileyen üç unsur bulunmaktadır. Bunlar; farkındalık, seçim ve güvendir. Farkındalık, mevcut durumu görebilmek için anda olmak anlamına gelir. Seçim, varmak istediğimiz hedefe doğru yol almayı seçmektir. Güven ise kişinin hedefe gidilebileceğine dair gerekli gücün içinde olduğuna inanmasıdır. Farkındalık, hedefe duyulan güven ile pekiştirilir. Ortada hedef olmadığında ise farkındalık ve güvenin hiçbir anlamı yoktur.
Kendi kendimize engeller koymayı bırakarak konsantre olduğumuzda olumsuz benlikten çıkar ve seçenekleri daha rahat görürüz. İlişkilerimizi yönetmek, performansımızı arttırmak, şirketimize veya hayatımıza getirmek istediğimiz değişim ve dönüşümler özetle hayatımızın tüm alanlarında sürekli bir ilerleme ile hızlı ve güvenilir sonuçlar alırız.
Farkındalığımız kaybolduğunda ise içimizde yüzeysel anlayış egemen olur ve olumsuz benlik tarafından yönetilmeye başlarız. İçimizde olumsuz benliği güçlendirdiğimizde kendimize koyduğumuz engellerimiz ve iç çatışmalarımız artar. Şüphe zihnimizi ele geçirir ve akış halimiz kaybolur. Tercihlerimizi sürekli sorgular hale geliriz ve yalnızca yönlendirmeleri duyarız.
Her birimizin içinde yaptığı işten veya hedefinden onu uzaklaştırmaya çalışan, zorlayan ve şüpheye kapılmasını sağlayan olumsuz bir iç ses, bir sabotajcı vardır. Farkındalık halimize geri döndüğümüzde ve akışın içinde kendimize yer bulduğumuzda sabotajcının olumsuz yönlendirmeler ortadan kalkar. Sabote eden iç ses ortadan kalktığında öğrenme, başarı ve performans kendiliğinden gelir. Olumsuz benlik yerini olumlu benliğe bırakır.
Farkındalık, seçim ve güven ile hayatımıza odaklandığımızda olumlu benlik hali ortaya çıkar, tüm iç çatışmalarımız sona erer, istek ve hedeflerimiz aynı yönde ilerler. İletişim kurarken zihnimizden geçen iç diyaloglar ortadan kalkar ve artık karşımızdakini dinlerken vereceğimiz cevapları düşünürken bulmayız kendimizi. Eleştirel bakış açımız daha az devreye girer ve her konuda haklılığımızı kanıtlama çabalarımız sona erer.
Güven, farkındalık, anda kalma yani olumlu benlik seçimi ile nerede olduğunuzu, nereye gittiğinizi fark istediğiniz ederek, hayattan şeylerin altında yer alan motivasyonları bulur, size ait olmayan düşünceleri zihninizden uzaklaştırır ve potansiyelinizi performansa dönüştürebilirsiniz. Bilinçli karar verme gücümüz olan olumlu benlik durumunda öğrenme, başarı ve performans kendiliğinden gelecek ve olumlu düşüncelerle pekiştirdiğiniz farkındalığınız arzu ettiğiniz hedefe ulaşmanızı sağlayacaktır.