Zeynep İşman

Zeynep İşman

zeynepisman@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hafta başı itibariyle ‘nor-malleşme süreci’ başladı. Kuaförler, AVM’ler açıldı. Haftalardır evden çalışan şirketler de, yavaş yavaş kapılarını açmaya başladı. Dün haberlerde izlediğimiz kadarıyla, sokaklar, AVM önleri, berberler epey dolu idi. Bu manzaraları görmek hem içimde iyileşmeye dair umut ışığı oluyor hem de korku ve kaygımı artırıyor. Benim gibi sürecin başından beri evde olanlar için, normalleşme ve sokağa dönüş daha sancılı olacak sanırım. Prof. Dr. Nesrin Dilbaz’ın önderliğinde gerçekleştirilen ‘Türkiye’nin Kovid-19 Ruh Sağlık Barometresi’ araştırmasına göre toplumun yüzde 78’i kaygılı imiş ve yaşam sevinci yüzde 39 azalmış.

Daha önce de yazmıştım. Evlere girmekte zorlanmıştık ama sokaklara dönüş daha zor olacak. Güvenli duvarlar arasından çıkmak, çocuğumuzu çıkarmak ve kontrol alanımız dışındakilerle başa çıkmak daha zor. O nedenle bu geçiş sürecinde kendimize dikkat edelim. Duygu durumumuza, bedensel sağlığımıza dikkat verelim. İçimizde neler oluyor, neye ihtiyacımız var farkında olalım. Gerekirse destek alalım. Ancak bu şekilde daha kontrollü ve az hasarlı geçer bu normalleşme.

İş birliği kültüründe büyüyen çocuklar, sorumlu vatandaşlar olur

Ailede iş birliği ve dayanışma kültürü ile büyüyen çocuklar, toplumsal hayatta sosyal sorumlu vatandaşlar oluyorlar. Bu ne demek? Yani küçük yaştan itibaren, ailede bir birey olarak kabul edilen, sözü dinlenen, fikri sorulan, her kararda adı geçen, sorumluluk verilen ve kararlarının bedelini yaşamasına da izin verilen çocuklar, kendilerini daha değerli hissediyor ve başka insanlara da değer veriyor. Empati becerileri yüksek oluyor ve iyi/mutlu bir yaşam sürmek için, sadece kendini değil, birlikte yaşadığı herkesin değerlerini ve önceliklerini düşünmesi gerektiğini biliyor. Bunun sonucunda da, sadece kendi kapısının önünü değil, sokağını da temizleyen, sokağa çıkma yasağı bitti ve canı çikolata çekti diye başkalarının sağlığını tehlikeye atmayan sosyal sorumlu vatandaşlar oluyorlar.

İyi/kötü, doğru/yanlış yoktur!

Hayatı, insanları, olayları iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış olarak yorumlamak, insanın kendisine yapacağı en büyük kötülük. Çünkü hayatta hiçbir şey, tek bir kelime ile özetlenecek kadar basit değildir. Korona virüs başladığından beri, her gün yeni vaka ve ölüm sayılarını öğreniyoruz. İlk ölümün gerçekleştiği 17 Mart’ta, tüm ülke nefesini tutmuş, korku ve yasa boğulmuştu. Sonra rakamlar giderek arttı. Bugün geldiğimiz noktada, her gün düşen ölüm oranlarını takip ediyoruz. Ve buna seviniyoruz! Hatta bazılarımız çoktan takip etmeyi bıraktı. Haftalardır her gün buna maruz kalmak, ölümü bile normalleştirdi! Çok acı da olsa, insan zihni böyle çalışıyor. Belki bir hayatta kalma mekanizması. Sürekli olan her şey eskiyor ve sıradanlaşıyor. Bu sıradanlaşmanın önüne geçmek için, değerlerimizi bilmek, onlara sıkıca tutunmak, anlamlı bir hayat sürmek için hayatı nasıl yaşadığımızı ve ne istediğimizi sıklıkla kendimize hatırlatmak gerekiyor.

Ne yapsak?

Kelime çağrışım oyunu

Çocuklarla kelime çağrışım oyunu oynayabilirsiniz. Ben bu oyuna bayılıyorum çünkü kızımın iç dünyasını anlamam, değerlerini keşfetmem için harika bir kaynak. Birbirinize bir kelime söylüyorsunuz ve karşı taraf o kelimenin kendisinde yarattığı çağrışımı söylüyor. Mesela kızıma ‘aile’ dedim, ‘sevgi’ dedi ve çok mutlu oldum.