İstanbul’da şu sıralar bir gastronomik hareketlilik yaşanıyor. Yurt dışındaki ilk lokasyonunu İstanbul’da açan ünlü Hint restoranı Madhu’s en dikkat çekenler arasında yer alıyor.
Hint mutfağı denildiğinde genellikle akla ilk önce acı ve baharat gelir. Evet, bu kültürde baharat ve acının çok ayrı yeri var ama biraz araştırdığınızda bölgesel çeşitlilikten beslenen yemek zenginliğinin içinde kaybolursunuz. Hint mutfak kültürü, geleneklerden, kültürel ve dinsel yapılardan beslenir. Dikkatleri çeken bir başka özellik de nesiller boyu devam eden aile tariflerinin bu derin kültürün oluşmasındaki önemli rolüdür. Şimdiye kadar sayıları çok fazla olmasa da birçok Hint restoranına ev sahipliği eden İstanbul’un yeni gözde destinasyonu Swisotel the Bosphorus’un içinde yer alan Madhu’s. İngiliz Kraliyet Sarayı’ndaki davetlerde yıllardır menüleri hazırlayan, Londra’nın en ünlü ve lüks lokasyonlarında bulunan bir Hint restoran zinciri. Swissotel İstanbul Genel Müdürü Uğur Talayhan’ın Londra’da çalışırken Sanjay Anand ile tanışması ve yıllardır süren dostlukları, Madhu’s İstanbul’un da ilk temellerini atıyor.
Yemekler, alanlarında uzman Hintli şeflerin ellerinden çıkıyor. Uğur Talayhan, “Burada bir bölge mutfağından bahsedemiyoruz” diyor, “Aksine 4 kuşaktır restoran işletmeciliği yapan aile bireylerinin geliştirdiği reçetelere dayalı bir mutfak olduğu için kökenlerinden kaynaklanan farklı bölgelerin karışımı söz konusu” diye devam ediyor. Yemek siparişi esnasında, yüksek, orta ve hafif olarak acı tercihlerinizi kendiniz belirleyebiliyorsunuz.
Son beş yılın en yükseği
Antik Çağ metinlerine göre, tanrıların insanlığa en büyük hediyesi zeytin ağacıdır. Bizim coğrafyamız da bu büyük hediyenin anavatanı. Geçen hafta sonu düzenlenen Komili’nin Ayvalık 25. geleneksel zeytin hasadından iyi haberlerle döndüm. Bunge Gıda Türkiye Ülke Lideri Turgut Yeğenağa’dan, geçen sene 240 bin ton olan zeytinyağı rekoltesinin bu yıl son beş senenin en yükseği olmasını beklediklerini öğrendim. Bunge-Komili Zeytinyağı Operasyon ve Tadım Müdürü Mehmet Cavlı ise bu beklentiyi 400 bin tonun üzerinde şeklinde ifade etti. Üstelik yağların kalitesi, aromatik değerleri ve polifenolleri de çok yüksek. Hem lezzet hem rekolte konusundaki yükselişin üreticiyi nasıl etkileyeceği, ihracata nasıl yansıyacağı ayrı bir konu, ama bu kadar zeytin çeşitliliği ve bereketi olan ülkemizin dünya çapında markalaşması için sadece firmaların çabalaması elbette yetmez. Umuyorum, zeytin ve zeytinyağında iddiamız devletin de sahiplenmesiyle dünyada hak ettiği yeri bulacaktır.