Kandilli’de doğmuş bir Rum kızı ile Kadın kooperatifi başkanı el ele vererek Ege’nin iki kıyısının tadına doyulmaz lezzetlerini bir araya getirdi.
Geçtiğimiz günlerde Fethiye’de iki yakayı birleştiren “Dostluk” temalı bir gastronomi festivalindeydim. Son dönemde yaşadığımız festival karmaşasıyla ilgili düşüncelerimi daha önce köşemde dile getirmiştim. Bütün bu üst üste çakışan organizasyonlar arasında, Yunan gazeteci ve şeflerin misafir oldukları 1. Fethiye Gastronomi, Kültür ve Dostluk Festivali açıkçası moral verdi. Dedim ki, “İşte anlamı olan ve geleceğe taşınacak bir etkinlik.”
Festivalin arkasında iki kadının imzası var: Maria Ekmekçioğlu ile Fethiye Belediye Başkanı Alim Karaca’nın eşi ve aynı zamanda Likya Kadın Kalkınma Kooperatifi Başkanı Çiğdem Karaca. Açtığı restoranlar, TV programları ve yazdığı kitaplarla Maria’yı uzun yıllardır tanırım. “Fethiye’yle ilgisi nedir?” diyeceksiniz. Bilmeyenler için önce kısaca Maria’dan bahsedip bu soruya cevap vermek istiyorum.
Maria, Boğaziçi, Kandilli’de doğmuş bir Rum kızı. Baba tarafı Safranbolu’dan. Çok maharetli, koskocaman sofralar kuran bir anne tarafından yetiştiriliyor. Selanik’te iç mimarlık eğitimi alıyor ama yıllar içinde yemek sevdası ağır basıyor. Selanik’te bir patisserie deneyiminden sonra İstanbul’a dönme kararı alıyor. Önce Etiler’de, devamında Küçükyalı’da Maria’nın Bahçesi’ni açıyor. Yıllar sonra da tekrar Etiler’de yepyeni bir başlangıç yapıp Maria’yı hayata geçiriyor. O sıralarda Alaçatı da devreye giriyor.
Aileden miras hikâyeler
Sektörde başarıyla geçen 25 seneden sonra, şef olan ve her zaman beraber çalıştığı en küçük oğlu Pascal’a gelen teklifle İstanbul’daki mekânını isim hakkını kendinde tutarak devrediyor ve Fethiye‘yle yeni bir başlangıca yelken açıyor. Önemli bir noktayı vurgulamadan geçmek istemiyorum. Maria İstanbul mutfağının en iyi temsilcilerinden. Aileden miras yemek hikâyelerini kendine has üslubuyla anlatması, özgün yemekleri ve misafir ağırlama konusundaki ustalığıyla İstanbul’da büyük bir boşluk bıraktığını düşünüyorum.
İkinci yılını tamamlayan Mayikas, Şövalye Adası’nda, Fethiye’ye tekneyle dört dakika. Konsepti ise Maria klasiği dediğimiz, toprağın ve denizin aşkı. Kendi anlatımıyla, topraktan aldığı ürünleri, denizin kendisine verdikleriyle birleştiriyor. Maria, Fethiye’ye yerleşince, Belediye Başkanı ve eşi Çiğdem Karaca’yla tanışıyor. Likya Kadın Kooperatifi’nin çalışmalarına katılıyor, tarlalara gidiyor, hasatlara katılıyor. Son olarak da Maria’nın önerisiyle festival fikri oluşuyor. Fethiye önemli bir bölge. Kimler gelmiş kimler geçmiş. Likyalılar, Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu. Hepsinden ayrı izler. İki kadın el ele vererek ve arkalarına da belediye desteğini alarak ilk festivalin temelini atıyorlar.
Maria Ekmekçioğlu - Çiğdem Karaca
Yemek ortak dil oldu
Bence festival tam planlandığı gibi “Dostluk” temasının hakkını verdi. İki yaka, aynı tabakta çok güzel buluştu. Yunan Şefler Dikaia Maravelia‘nın Gümüş balığı böreği, zeytinyağı tadım uzmanı Anita Zachou’nun zeytinyağlı domates çorbası, Lisimachos Drakos’un Denizkestaneli botargası, ünlü şeflerimiz Aydın Demir’in Asma yaprağında enginar dolması ve Bamyalı kuru börülcesi, İlhan Onay’ın Ayran aşı ve Maria’nın Mavi yengeci ile yemek gerçekten ortak dil oldu. En güzeli de Fethiye halkının etkinliğe gösterdiği ilgi. Türk ve Yunan şeflerin gastro şovları, yarışmalar, bölgeye ait dastar kumaşı defilesi, iki ülkenin müzikleri ve halk oyunlarıyla sımsıcak bir festivali yaşamaktan kendi adıma çok mutluyum. Profesyonel açıdan bakıldığında elbette eksikler söz konusu. Ama öylesine mükemmel bir uyum, misafirperverlik, coşku, heyecan ve samimiyet vardı ki, inanın eksikler işin nazar boncuğu oldu. Eminim önümüzdeki yıl çok daha mükemmel bir festival bizi bekliyor. Dostluk festivalini yine her yıl mayıs ayında Yunanistan’ın farklı bir bölgesine taşımak için girişimlerini başlatmışlar bile.