Ömer Laçiner, Ak Parti’nin muhafazakâr demokrat bir parti olduğunu söylerken, ‘Demokratlıklarının bir sınırı var. Bu kimliklerine aykırı işler yapmayacaklarını
biliyordum zaten’ dedi
İletişim Yayınları bu yıl 30. yaşını kutluyor. Birikim dergisi ise 40’ına merdiven dayadı. Derginin genel yayın yönetmeni Ömer Laçiner, sosyalizmin yeniden tanımlanması gerektiğini düşünen, bu nedenle de kendi deyişiyle “geleneksel” sosyalistlerle yolu çoktan ayrılmış bir sosyalist. Ak Parti’nin toplumu şekillendirmek için attığı her adımda olduğu gibi, geçen hafta herkesi meşgul eden THY’deki içki yasaklarından sonra da 12 Eylül 2010 referandumunda evet diyenler suçlandı.
Ömer Laçiner, yetmez ama evet diyenlerden. Ve pişman olmayanlardan...
* Geçen hafta THY’deki içki yasakları ve hosteslerin giysilerinin değişimi tartışmasıyla geçti. Ne zaman Ak Parti’nin baskıcı politikaları söz konusu olsa, 12 Eylül referandumunda hayır diyenler evet diyenleri suçluyor. Yetmez ama evet diyenlerden biri olarak, hayır diyenlere haklılık payı verdiğiniz zamanlar oluyor mu?
- Hayır. Hayır diyenler her zaman darkafalıydı. Şu anda da darkafalı olarak konuşuyorlar. Benim gibi düşünenler, AKP’nin muhafazakâr demokrat bir parti olduğu tespitini hiçbir zaman unutmadılar. Bu ne demektir? Demokratlıklarının bir sınırı var demektir. Ben AKP’in bu kimliğine çok aykırı işler yapmayacağını biliyorum zaten.
* Bu kimliği onaylamaktan rahatsızlık duyduğunuz oldu mu?
- Hayır, onaylamakla hiçbir alakası yoktu. Biz tabii ki isterdik vakti zamanında yetmez ama evet dediğimiz anayasa değişikliği daha etraflı olsun. Bizi şimdi eleştirenler anayasadan filan bahsetmezken, biz ta 1990’larda kampanyalar düzenledik.
* Ak Parti’nin referandumda aldığı oydan sonra daha otoriterleştiği tespitine katılıyor musunuz?
- Siyasi analiz yapmak iddiasında olanlar, siyasetten biraz anlayanlar hakikaten zeki adamlarsa şunu bilmeliler. Referandum herhangi bir şeyin tespiti değildir. Asıl muharebe 2007’de Çankaya üzerinden oldu zaten ve AKP fiilen zaferi kazandı.
‘AKP?zaferi Çankaya’da kazandı’
* Buna göre referandumda hayır çıksa da bugün hiçbir şey değişmez miydi?
- Zaten çıkma ihtimali yoktu. Böyle bir ihtimal olmayan bir referandumdu o. Yakın tarihimizde ilk defa sivil olanın asker üzerine egemenliğini gördük. Medeni bir toplumda olması gerektiği gibi. Mesele buydu, bu sağlandı. Anayasa değişikliğiyle bu tescil edildi. Ama bunun zaferi referandumla sağlanmadı. 2007’de Çankaya savaşından AKP zaferle çıktı.
* Az önce yüzde 42’ye darkafalı dediniz. Haksızlık etmiyor musunuz? Hayır demeye hakları yok mu?
- Tabii ki var. Ben darkafalı diye, yetmez ama evet diyenleri ikide bir de eleştirenlere diyorum. Öbür adam kararını verdi, ben ona ne diyeyim? Bazı durumlar olur, sizin bir oyunuzla sonuç değişir. O zaman kalkıp bir şey söylersiniz. Ama iş bitmişti. O zamanlar Birikim’de de yazdık, verdiğimiz evetin de hayırın da fazla bir önemi yoktu.
* Pişmanlık duymadınız anladığım kadarıyla...
- Ben AKP’lilerin muhafazakâr ve sağcı olduklarını her zaman bildim. Bize sağ veya sol iktidar arasında bir tercih sorulmadı. Türkiye’de askerlerin Türkiye’nin kaderi ile ilgili söz söylemesinin büyük bir bela olduğunu düşünüyordum. Bu ortadan kalktı. “Efendim peki AKP iyi mi?” diyorlar. Hayır, iyi falan değil. İyi olması da gerekmiyor. AKP vesayetin kalkmasında görevini yaptı. Hatta ben daha ilerisini de söyledim. Dedim ki muhafazakâr demokratlar, yarın bir gün orduyu kendi kontrolüne almak isteyecek. Yarın bir gün diyelim ki ciddi bir sol muhalefet olduğu vakit, kendi zihniyetleri doğrultusunda bir darbe yapsın diye orduyu hazır etmeye çalışırlar.
* O zaman desteğiniz boşa gitmiş olmayacak mı?
- Bunlar zaten olacak. Bizim çabalarımız bunları engelleyecek değil. Ben AKP’nin askerleri gerilettiğinden itibaren bu orduyu nasıl kontrolü altına alabileceğinin hesabını yaptığını biliyorum. Görmesem de biliyorum bunu. Siyaset bunu gerektirir.
‘Son barış sürecinin farkı, Kürt sorununun sınırlarımızı aşması’
* İki ay önce Birikim’de “AKP’nin çaba ve hamlelerinin asıl amacı, yeni Anayasa ile kurulacak rejimin omurgasını oluşturacak Sünni Türk çekirdekli çoğunluğun, olabildiği kadar geleneksel muhafazakârlığın kalıpları içinde davranıp düşünecek bir çoğunluk olarak teşekkül etmesini sağlamaktır” dediniz. THY’de olan bitenler bu şekillendirme çabasının bir sonucu mu?
- Bütün bu muhafazakâr tedbirler, muhafazakâr kamuoyunun gönlünü okşayabilmek için. Ki bu kamuoyunun büyük kısmı zaten AKP’ye oy veriyor. Benim o yazıda asıl kastettiğim, oy vermeyenler. Bunlar ya milliyetçi hassasiyetlerinden ya da kutsallarından yakalanabilirler. Bir süre Erdoğan’ın kafasında şu vardı: “Ben MHP ile uzlaşmaya varırım”. Böyle bir uzlaşma olduğunda BDP tamamen dışlanmış olur. Birinci yol bu.
‘Eleştirilemez bir Öcalan miti var’
* İkinci yol nedir?
- Bu eğer olmazsa, muhafazakâr kamuoyunu bir şekilde ciddi bir baskı altına alma fakat öbür taraftan da BDP ve CHP içindeki belirli bir kesime oynamak. Kürt açılımı dediğimiz de buna yönelik. Ancak son bir aydır süren barış sürecinin arkasında Kürt sorununun Türkiye sınırlarını aşan bir vahamet kazanması da var. Böyle bir durumda MHP ile bir uzlaşma yapılır, BDP, dolayısıyla da Kürtler dışlandıklarını düşünürlerse, Türkiye’nin başı Ortadoğu’da çok ciddi şekilde ağrır. Bunu görünce Erdoğan barış sürecini çok ciddi başlattı. Ama partisinin tabanı BDP ile yakınlaşmaya hazır değil. Bu muhafazakarlaşma, değişmedik mesajı olabilir.
* BDP’nin AKP ile yakınlaşması...
- BDP barış sürecinde aktör olmak ister, hakkı da var. Ama bu, Öcalan’ın söylediklerinin dışında bir yolu temsil edemez. BDP’nin hayat alanı içinde siyaset yapan hiç kimse Öcalan’a rağmen siyaset yapamaz. Tıpkı AKP’de kimsenin Erdoğan’ı karşısına alamayacağı gibi. Hatta Öcalan’ın rolü çok daha ağırlıklı bir rol. Öyle bir Öcalan miti yarattılar ki değil kendi kendilerine, siz bile eleştiremezsiniz Öcalan’ı.
‘Keşke askeri vesayeti biz kaldırsaydık’
* Siz 1970’lerde duvarlara yazılar yazan, inandığı dava uğruna yaşamından vazgeçmeyi göze alan, umutlu, dünyayı değiştireceğini düşünen gençlerken, şimdi kaybettiğini kabul eden yetişkinler mi oldunuz?
- O mücadelemi gene yapıyorum. O sırada kendini aşırı önemseyen insanlardık. Bu toplumu da fazla ka’ale almıyorduk. Şunu anladık ki, bizim ideal olarak benimsediğimizi gerçekten yapmak istiyorsanız, bunu insanların eseri haline getirmelisiniz. Biz o ideali gerçekleştirip topluma hediye edeceğimiz bir şey olarak görüyorduk.
* Özeleştiriniz bu mu?
- Özeleştirim budur. Yoksa idealin kendisinden hiçbir zaman kuşkum olmadı. O zaman diyorduk ki, “Bu adamları nasıl olursa ezer geçeriz, ey halkımız buyurun size iyi bir şey yaptık” deriz.
‘Muhalefetimizi askerler tıkadı’
* Murat Belge de iki hafta önceki Abant Toplantısı’nda “Başlangıçta AKP’yi destekledim ve bundan pişman değilim” dedi.
- Evet, kesinlikle. Bundan dolayı ben neden rahatsız olayım? Bu toplumun büyük çoğunluğunu adam yerine koymayan, memleketin hayatını zehir eden adamların statülerinin indirilmesinin, Türkiye’nin kaderi için son derece önemli olduğunu düşündüm. Gönül isterdi ki bunun aktörü biz olalım.
* Askeri vesayetin kalkması konusunda Ak Parti’nin yanındaydınız. Şimdi neredesiniz?
- Tabii ki AKP’ye muhalifim. Zaten o zaman da muhaliftim. Ama bizim AKP’ye muhalefet edebilmemizin kanallarını askerler o kadar tıkadılar ki...
‘Gerici sosyalistler bizi itham ettiler’
* İletişim Yayınları’nın kuruluş felsefesinde şunlar yazıyor: “İletişim Yayınları, salt 12 Eylül 1980 rejiminin ve 1980 sonrası altüst oluşun sorunlarıyla baş etme kaygısıyla kurulmamıştı. Toplumun özgürleşme imkânlarına ilişkin potansiyellerle ve bunun önündeki daim ve köklü engellerle ilgili endişelere dayanıyordu”. Bu 30 yılın içinde bu endişelerin giderilmesine nasıl bir katkınız oldu?
- Türkiye’nin köklü, kalıcı gibi görünen tarihi sorunları sadece yayın faaliyetiyle teşhir edilebilecek türden değil. Ne kadar yayın yapsanız hala az geliyor. Biz amaca varmaktan ziyade yola koyulma felsefesiyle hareket ettik. 30 yıl uzun bir zaman gibi geliyor, ama toplumların hayatında, hele ki bizim kımıldatmaya, sarsmaya çalıştığımız sorunlar açısından bakıldığında kısa bir süre. Biz tarihin üzerinde fazlasıyla düşünmüş değiliz. Resmi tarih ve resmi ideolojiyi eleştirirken onun Türkiye tarihini belirli bir şekilde yorumlamış olmasına karşı çıkmıyorduk sadece. Başka bir şekilde düşünülmesini yasaklamasına da karşı çıkıyorduk. Bu yasaklamalar, bizim başka alanlarda da kısır kalmamıza yol açtı. Bu ülkenin yaratıcı enerjisi ketlendi.
* Siz 2010’da yazdığınız bir yazıyla Birikim’in yolunu geleneksel sosyalistlerden ayırdınız. Ne oldu bu iki yılda?
- Hiçbir şey olmadı. En azından ben ilgilenmiyorum onlarla. Türkiye’de sosyalist hareketi taşımış kuşaklardan yeteri kadar destek görmedik, hatta düşmanlık gördük. Bizim başka bir dil kullanmamız onlara için sosyalizmden caymak anlamına geliyor. O gerici sosyalistler tarafından sosyalist olmamakla itham ediliyoruz.
Özay Şendir
Küfür çok ayıp, geçmişi yazmak yeter...
6 Haziran 2025
Abbas Güçlü
Yaşadığımız toprakların farkında mıyız?..
6 Haziran 2025
Zafer Şahin
Senin kısmetine Kent Lokantası düştü İstanbul
6 Haziran 2025
Abdullah Karakuş
Savaş tamtamları ile barış olur mu?
6 Haziran 2025
Mehmet Tez
Pink Floyd, Live in Pompeii: Woodstock’ın tam tersi
6 Haziran 2025