Editörün Seçtikleri Kavgası demokrasiydi

Kavgası demokrasiydi

19.09.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kavgası demokrasiydi

Kavgası demokrasiydi


Hakkında 36 tevkif kararı verilen, 5 kez tutuklanan, 27 Mayıs’tan sonra Yassıada’da hapis yatan Mithat Perin, Türkiye’de batılı anlamda gazeteciliğin temeline ilk harcı koyan ustalardan


       İstanbul Ekspres’in sahibi ve DP milletvekili Mithat Perin 1958 yılının 15 Aralık günü gazeteye geldiğinde masasının üzerinde iki telgraf bulur. Telgraflar Ankara ve İstanbul Gazeteciler Cemiyeti başkanları Ecvet Güresin ve Cevat Fehmi Başkut’tandır.
       - Başbakan Adnan Menderes basına kısıtlama getirecek. Sen gazetecisin. Basına getirilecek olan kısıtlayıcı yasalara karşı ve ispat hakkı lehinde girişimde bulunmanı bekliyoruz.
       Perin yardımcılarına talimat verir.
       - Güresin ve Başkut’a telefon edin. Hemen basın toplantısı yapıyorum.
       Birkaç saat sonra yaptığı toplantıda basına getirilen kısıtlamalar aleyhinde, ispat hakkı lehinde konuşur. Basın toplantısıyla da yetinmez. Suçlanan gazetecinin aklanabilmesi için tek çıkış yolunun ispat hakkı olduğuna inandığından bu konuyu başyazısında da işler. Tüm gazeteler DP milletvekili Perin’in açıklamasını manşete taşırken 24 saat sonra İstanbul Ekspres gazetesinin telefonu çalar. Arayan Menderes’in Özel Kalem Müdürü Muzaffer Ersü’dür.
       - Beyefendi Londra’ya gidecek heyette adınız vardı. Ancak Sayın Menderes sizi bu heyetten çıkardı!
       Özel Kalem Müdürü Ersü’nün kendisine “abi", Menderes’in yanında ise “Beyefendi" diye hitap ettiğini bilen Perin acı acı güler.
       Takvim yaprakları 17 Şubat 1959’u gösterdiğinde Türkiye büyük bir olayla sarsılır.
       Kıbrıs Konferansı için Londra’ya giden Adnan Menderes ve Türk heyetini taşıyan SEV uçağı yoğun sis nedeniyle Londra’nın 25 mil güneyinde, Gatwick bölgesindeki Oakland çiftliğine mecburi iniş yaptı. Menderes kazayı küçük sıyrıklarla atlattı ama Başbakan’ın dışarı çıkmasından sekiz dakika sonra uçak infilak etti. Müessif kazada ölen 16 kişi arasında Basın Yayın ve Turizm Bakanı Server Somuncuoğlu, Başbakanlık Özel Kalem Müdürü Muzaffer Ersü, gazeteci Burhan Tan da bulunuyor!

       Önce insan, sonra gazeteci
       Mesleğimizin duayeni Mithat Perin 1938 yılında Galatasaray Lisesi’ni bitirir bitirmez Son Posta gazetesinde basına ilk adımını atar. Bir süre sonra burs bulup, yurt dışına gittiği zaman gazetenin Belçika muhabirliğini yaparken, yüksek öğrenimini de tamamlar. İkinci Dünya Savaşı patlak verdiği zaman artık Türkiye yolu gözükür. Önce Vatan, sonra Tasvir -i Efkar, Son Saat, Demokrat İzmir, Yeni İstanbul gazetelerinde yazar, yazı işleri müdürü ve genel yayın yönetmeni olarak çalışır. 1946 -49 yılları arasında hakkında 36 kez tevkif kararı olan ustamız 5 kez de tutuklanır. 30 Ağustos 1951’de kendi deyişiyle “sıfır kilometreyle İstanbul Ekspres gazetesiöni kurar. Önce ufku açık, kabına sığamayan Abdi İpekçi’yi, sonra Sami Kohen, Namık Sevik, Osman Karaca, Alp Zirek, Ali Oraloğlu, İlhan Demirel gibi gelecek vaad eden gazetecileri kadrosuna alır. Yetenekli gazetecileri basına kazandırırken kafasında hep şu vardır.

       32 ay siyaset 32 ay hapis!
       Bu kadar para sahibi insan Babıali’ye yatırım yapıyor ama başarılı olamıyor. Yeni bir gazetecilik konsepti lazım. Bir toplum olayların gerçek yüzünü öğrenemezse o ülkede demokratik bir seçim yapılamaz ki. O, savaşta Almanlar’ın halkı nasıl aldattığını “bizzat gözlediği için" önce doğru haber ilkesini düstur edinir. Sonra “iyi taklit, kötü icattan iyidir" der ve yolunda yürümeye başlar. O, artık bundan böyle Türkiye’de Batılı anlamda gazeteciliğin temeline ilk harcı koyanlardandır.
       Hiçbir şart altında özgürlükçü ve laik Cumhuriyet ilkelerine bağlı demokrasi anlayışından sapmaz. Mensubu olduğu Demokrat Parti’nin (DP) anti demokratik yasaları kaldıracağını, basın özgürlüğünü genişleteceğini, demokratik hak ve özgürlükleri rahatlatacağını vaad etmesine rağmen bunların hiçbirinin yapılmadığını söylemekten de çekinmez. Kesin ihraç talebiyle yüksek disiplin kuruluna verilmesine rağmen, kendi yazmasa bile DP’yi rahatsız edebilecek haberleri de hiçbir komplekse kapılmadan gazetesinde yayınlar. Çünkü o bir gazetecidir.
       1957’de DP’den milletvekili seçilir ama yayın süresi içinde iktidara yakın olmasına rağmen ne doğrudan doğruya örtülü ödenekten, ne de dolaylı olarak hükümetten banka kredisi alır. Ancak 27 Mayıs darbesi onu, İstanbul Ekspres gazetesinin sahibi ve İstanbul milletvekili iken yakalar. Yassıada’da yargılanır, 5 yıl ağır hapse mahkum olur. “32 ay" milletvekilliği yapan Perin kaderin ne garip bir cilvesidir ki, “32 ay" hapis yattıktan sonra af nedeniyle tahliye edilir. 45 yaşında cezaevinden çıktığı zaman hırsı var ama parası yoktur.

       Acı dolu yıllar
       “Haber" adlı bir akşam gazetesi çıkarma girişiminde bulunur ama dağıtım olanağı bulamadığı için hüsrana uğrar. Ardından önce Son Havadis, sonra Dünya gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni olur. Anadolu Ajansı’na Yönetim Kurulu Başkanı seçildikten sonra Tercüman ve Hürriyet’te yayın danışmanlığı ve serbest yazarlık yapar.
       Yaşamı boyunca “ağırlıklı" olarak acı dolu yıllar geçiren büyük ustamızla yaptığım röportaj iki gün sürdü. Bu taviz vermez, “önce insan", sonra gazeteci ve siyaset adamı Mithat Perin’in yaşamı, her gazetecinin dersler çıkarabileceği büyük olaylarla dolu. Ben sizlere bunların ne yazık ki ancak bir kısmını aktarabiliyorum.

       Yahya Usta’dan öğüt
       Vatan’a geçen Mithat Perin, bir yıl sonra yazı işleri müdürü olunca yılların tecrübeli sermürettibi Yahya Usta canı sıkkın bir ifadeyle genç gazetecinin odasına girer.
       - Mithat Bey yazık oldu sana. İyi bir muhabir ve yazardın. Şimdi körleneceksin. Gazetede imzası çıkan muhabiri herkes tanır ama senin öyle bir şansın yok. Sana bir öğüdüm var. Hayatın boyunca üç sese kulak vereceksin.
       Oturduğun masanın altında dizgi makineleri var. Senin görevin o makineleri çalıştırmak ve yazı yetiştirmektir. O makineler durursa seni kovarlar.
       Dağıtımın aksamaması için rotatifin belli saatte dönmesi gerekir. Rotatif dönmezse seni yine kovarlar.
       Üçüncüsü patronun sesidir. Onun sesini kulak ardı edersen yine kovulursun. Başkaları da kolay kolay seni işe almaz.
       Genç yazı işleri müdürü, Yahya Usta’nın öğütlerini hiç unutmaz. O yıllarda Cumhuriyet’in tirajı 20 -25 bin, Ulus’unki ise daha düşüktür. Vatan’ın tirajını arttırmayı aklına koyan Perin sorumluluk aldığı günden itibaren gazetede yatar, kalkar, yer içer. Cağaloğlu hamamında yıkanır. Annesi de haftada iki gün ona temiz çamaşır getirir. Bu tempoyla hiç izin yapmadan çalışan Perin bir yıl sonra “boşluğa" bakmaya başlar. Teşhis sürmenajdır. Doktor hemen eve gitmesini, gazete okumamasını, radyo bile dinlememesini ister. Perin doktorun tavsiyelerine uyup, evinde dinlenirken birkaç gün sonra yazar Faruk Fenik kapıyı çalar ve Ahmet Emin Yalman’ın onu gazetede beklediğini söyler. Bir yılın yorgunluğunu üzerinden atamayan Perin zorlukla giyinip, Vatan’a gider ama gazetedeki tuhaf havayı da hemen hisseder.
       Maroken koltuğunda oturan başyazar Ahmet Emin, Perin’i görünce hemen söze girer.
       - Mithat Bey sizi inceledik. Sağlığınız gazetecilik yapmaya elverişli değil. Sizi Nuri Türen’in yanına idare müdür yardımcısı olarak tayin ettim. Perin, gazete sahibinin direktifini duyunca çok sinirlenir.
       - Ben sağlığımı başkaları gibi meyhaneye giderek kaybetmedim. Burada yattım, burada kalktım. Yazıklar olsun, istifa ediyorum.
       Perin düşünceli bir halde cemiyetin önüne geldiği zaman cebindeki paraları düşünür. Ya lokantada çorba içecek ya da eve gidebilecektir. Tam o sırada “Mithat" diye bir ses duyar. Tasviri Efkar’ı çıkarmak için hazırlıklara başlayan Ziyat Ebüzziya ile Cihat Baban’ın ona doğru geldiklerini görür. Baban, genç gazeteciye damdan düşer gibi “bize gelsene" deyince sütten ağzı yanan Perin profesyonel gazeteciliğe ilk adımını atar.
       - Böyle mi çağırılır. Eğer beni davet ediyorsanız 250 lira maaş isterim. Ayrıca Vatan’dan 400 lira avans almıştım. Onu da ödemem lazım.
       Perin’in gazeteden ayrıldığından bihaber olan Ebuzziya ve Baban 400 lirayı bir yerlerden bulup, borcunu ödemesi için Perin’e verirler. O artık profesyonel gazetecidir.

       Taşralı gazeteci Pulliam
       DP’nin basın politikası giderek baskı yönünde gelişme eğilimi gösterirken General Eisenhower’ın çok yakın dostu gazeteci yazar Eugene Pulliam, Türkiye’ye gelmeye karar verir. Bu ziyaretin amacı, Türkiye’de basın üzerindeki baskıyı incelemek ve Başbakan Adnan Menderes’le görüşmektir. Pulliam, IPI’ın İstanbul temsilcisi Zeyyat Gören’den bu randevuyu almasını rica edince o da Perin’den aracı olmasını ister. Mithat Bey, hemen Başbakan’a telefon eder. Pulliam’ın önemli bir gazeteci olduğunu, kendisiyle bir mülakat yapacağını ve randevu istediğini söylediği zaman Menderes çok memnun olur.
       - Yarın gemiyle İzmir’e gidiyorum. Pulliam ve eşini misafirim olarak gemide ağırlamak isterim. Yolculuk uzun olduğu için zaman bol. Amerikalı gazeteciyle rahat rahat konuşuruz. Özel Kalem Müdürüm Şefik Fenmen’e gerekli emri vereceğim, içiniz rahat olsun.
       Fenmen bir saat sonra telefon eder ve Menderes’in onun da gelmesini istediğini söyler. İşlerinin yoğunluğu yüzünden gitmemekte direnir ama ısrar yüksek yerden olunca çaresiz geziye katılır. Ancak gemiye bindikleri andan itibaren Menderes değil konuşmak, Pulliam ve eşine selam bile vermez. Başbakan yemekten sonra milletvekilleriyle sohbet ederken, Perin de tek başına küpeşteye dayanıp düşünmeye başlar. O sırada bir kamarot yanına gelir.
       - Tanımadınız ama ben sizin yanınızda askerlik yaptım. Şimdi gemilerde telsizciyim. Biraz önce Amerikalı gazeteci İzmir’deki ABD Konsolosluğu’na bir telgraf çekti. Hem milletvekili, hem gazeteci olduğunuz için bir kopyasını size göstermek ihtiyacını hissettim.
       Büyük üzüntü içinde olan Perin telgrafı okumaya başlayınca rengi iyice solmaya başlar. Telgraf şöyledir.
       - Menderes’in gemisiyle İzmir’e geliyorum. Mümkünse bugün, olmazsa yarın erken bir saatte benim ve eşimin uçakla İstanbul’a gitmemi sağlamanızı rica ederim. Eugene Pulliam.
       Bir süre sonra milletvekili Sadi Pekin, Perin’in yanına gelip “beyefendiönin kendisini çağırdığını söyler. Menderes, Perin’i üzgün ve biraz da şaşkın halinin nedenini öğrenmeye çalışınca o da telgrafı uzatır. Menderes telgrafı okuduktan sonra burun kıvırır.
       - Neymiş yani. Amerikalı, sıradan bir taşra gazetecisinin emrine mi gireceğim?
       Pulliam Amerika’ya döndükten sonra “The Indianapolis Star" gazetesinde Menderes’i “ikaz" eden bir makale yayınlar. Bu makale hafifletilmiş şekliyle Vatan’da yayınlandıktan sonra gazete bir ay kapatılır. Vatan’ın sahibi Ahmet Emin Yalman, yazı işleri müdürleri Selami Akpınar ve Naim Tiralı bir yıl süren dava sonunda 1960’ın ilk ayı 16’şar aylık cezalarını çekmek üzere hapishaneye girerler. 5 ay sonra 27 Mayıs darbesi olduğu zaman yazı işleri müdürleri hapisten çıkar ama bu kez, hayatı boyunca çoğulcu demokrasi, insan hakları ve basın özgürlüğü konularında DP Hükümeti’ni sürekli uyardığı için şimşekleri üzerine çeken Mithat Perin’e Yassıada yolu gözükür!

       IPI’a gözdağı
       Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) 18 Aralık 1959’da yayınladığı bir bildiriyle, hür dünya basınından, Türkiye’de 1954’te yürürlüğe giren kanunla ortaya çıkan basın rejiminin protesto edilmesini ister. Hükümet bu bildirinin yayınlanmasını yasaklayınca 19 Aralık’ta birçok gazete birinci sayfada beyaz boşluklarla çıkar.
       IPI’ın yayınladığı bildirinin yankısı her geçen gün büyürken DP Hükümeti tüm gazeteleri bu kuruluştan istifaya da zorlar. Gazete sahipliğinin dışında Türk Basın Birliği ilan şirketinin yönetim kurulu başkanı, aynı zamanda da Gazete Sahipleri Sendikası’nın İkinci Başkanı olan Perin, istifa etmemekte direnir. Bu baskı giderek Perin üzerinde yoğunlaşırken hükümet resmi ilanların kesilip, İstanbul, Ankara ve İzmir’de çıkarılacak bir ilan gazetesinde duyurulması fikrini geliştirir. Bu çaba sonuçsuz kalır ama “gazeteci" Mithat Perin ile İçişleri Bakanı Namık Gedik arasında dramatik bir konuşma geçer.
       - Sen bizim partinin milletvekili değil misin? Ne yapmak istiyorsun?
       Gazetecilik kimliğini her şeyin üstünde tutan Perin sinirlenir.
       - IPI’ın Genel Kurulu Tokyo’da yapılacak. Biz bu toplantıya gidelim. Gazeteler hakkınızda zehir zemberek yazılar yazıyorlar. Basın hürriyeti yok diyorlar.
       Gedik lafın sonunu dinlemeden haykırmaya başlar.
       - Gitmeyeceksin, gitmeyecekler.
       Hükümetin istekleri bitmez. İstanbul Gazeteciler Cemiyeti’nin IPI’ın bu tutumunun yeren bir bildiri yayınlamasını ister. Perin artık bıçak kemiğe dayandığı için soluğu İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Burhan Felek’in odasında alır. Böyle bir bildirinin yayınlanmasının utanç verici olduğunu söyler. Cemiyet, hükümetin tüm baskısına rağmen bildiriyi yayınlamaz. Ama bu ve benzeri çabalar ne yazık ki Perin’i Yassıada’da mahkum olmaktan kurtaramaz.

       Genç kuşaklara öğüt
       Mithat Perin bir demokrat olarak yaşamayı becermiş ama içinde bulunduğu partinin demokrasiyi ülke çapında kurup, işletememesinden endişe duymuş bir aydın. Yaşam öyküsü böyle olan bir kişinin malı mülkü yok. İnanması güç ama o hâlâ kira ödediği bir evde oturuyor. Kayseri’deki hapishane anılarını kitaplaştıran ustamız şimdilerde de, basında yaşadıklarını yazmaya başladı. Genç kuşaklara da bir öğüdü var büyük saygı duyduğum ustamın.
       “Bir gazeteci hiçbir zaman parti üyesi olmamalı. Bir partiden milletvekili de seçilmemeli. Parti disiplini bağlayıcıdır. Eğer bir parti ile organik bir bağınız yoksa önemli bir haberi yayınlayabilirsiniz ama parti mensubu iseniz işler çok zorlaşır." Bu öğüdün sahibi ustamız kendini şöyle tanımladı.
       “Hayatım boyunca özgürlükçü demokrasiden hiç usanmadım."
       Darısı hepimizin başına!

Yazarlar