Aşk acısından kurtulmak mümkün mü?

Pörtlek gözleri, kaygan cildi ve cırtlak sesi ile zıplayıp duran bir kurbağayı kim öper ki? Bir kere kurbağa olanın prense dönüşmesi mucizelere kalır ve ancak masallarda mümkün olur. Masal da kurbağayı öpen prenses ile kurbağa olma lanetinden kurtulan prens arasındaki büyük ve sonsuz aşka vurgu yaparak biter.

Aşkın genel geçer bir tanımının olmaması onun çok kompleks bir duygu durumu olmasından kaynaklanmaktadır. Bana kalırsa aşk bireyin herhangi bir şeyi -karşı cins, eşya, kariyer, para vs- elde etme çabası sırasında ortaya çıkan uyarılmışlık hissi (tutku) dir. Karşı cinse olan tutkuyu ele alırsak çoğalma potansiyeli taşıyan bireyin karşı cinse duyduğu cinsel çekim ile başlayan bu süreç, beynin de devreye girmesi ile aşka dönüşebilir. Beynin ödül sistemini de etkileyen aşk durumu kişiye karşısındakini elde ettiğinde büyük bir ödül -genelde sonsuz mutluluk ve huzur- kazanacağına dair bilişsel çarpıtma içerir. Bu nedenle de kişide sevdiğini elde etme hırsı baş gösterir. Onun gözünde sevdiği kusursuzdur. Ödül merkezini besleyen dopaminin salgılanmasıyla da bağımlılık derecesinde takıntı hali de baş gösterebilir. Aşığın gözünü artık hiçbir şey görmez. Ve aşk bir saplantıya dönüşebilir. Bu aşamadan sonra âşık olan sadece aşkını düşünür. Mecnunun Leyla diye diye çöllere düşmesi de bundan olsa gerek. Aşık aşkına ulaşma ve elde etme çabası içine girer. Çünkü onsuz yaşayamayacağına dair beynin çarpıtmasına kendisini inandırmıştır. Aşkıyla daha fazla vakit geçirmek ister. O olmadığında yoksunluk belirtileri gösterebilir, depresyona girebilir. Yapılan çalışmalar âşık olan bireylerin beyin görüntüleri incelendiğinde uyuşturucu madde kullanımında ortaya çıkan beyin görüntülerine benzer görüntülerin olduğunu tespit edilmiştir.  Bu çalışma bize aşk ile madde bağımlılığı arasında benzerlikler olduğunu göstermektedir. Burada âşık olunan kişi elde edilen ve beynin ödül merkezini besleyen keyif verici madde gibidir. Aşık, bu maddeyi elde etme arzusu ile yanıp tutuşmaktadır. Âşık olunan aşka karşılık vermezse bu dürtü daha da şiddetlenir. Âşık olan aşkına ulaşamayınca keyif verici maddeye ulaşamayan bağımlı gibi yoksunluk belirtileri gösterir. Aşağılık duygusu, değersizlik hissi, baş edilemeyen acı hissi, çöküntü ve kendine kıyma girişimi yaşayabilir. Bu aşk acısı olarak tanımlanan durum depresyon olarak da ele alınabilir. Âşık olan bireyin aşkına kavuşunca sonsuz mutluluk elde edeceği yanılması aşkına kavuşamaması sonucu mutlak mutsuzluk içinde perişan olacağına ve öleceğine dair inancını da arttırır. Zira maşuk yoksa yaşamak aşığa sadece acı verir. Bu yanlış inanışlar ve çarpık bilişsel düşünceler âşık olan bireyin yaşam kalitesini de düşürür. Arjantinli Psikanalist Psikiyatr Juan-David Nasio’yagöre de Aşık olan sevdiğini öylesine içselleştirir ki adeta canından bir parçaya dönüştürür. Ayrılık gerçekleşince de aşık olan kişi bedeninden bir uzvu kopmuşçasına acı çeker.”

Haberin Devamı

Gelelim bizim prense dönüşen karamanımıza, masal prens ve prenses arasındaki aşkla  sonlanır. Oysa nörolojik çalışmalar gösteriyor ki hiçbir aşk sonsuza kadar sürmez. Belki gün gelir de ayrılık gelip çattığında prensimiz çamur dolu dere yatağında cırtlak sesi ile bağırdığı zamanları özleyecek kadar büyük bir aşk acısına düçar da olmuş olabilir.

Haberin Devamı

Ayrılıktan sonra ortaya çıkması muhtemel yoksunluk belirtilerine karşı aşk acısı içinde kıvranan birey neler yapabilir. Öncelikle aşkın acı yüzünün hayatınızı daha fazla batırmasına izin vermemelisiniz. Âşık olan kişinin en büyük yanılgısı, karşısına bir daha böylesine sevebileceği başka birisinin çıkmayacağına dair olan keskin inancıdır. Beyin aşığı sevdiği kişiyi elde etmenin ‘büyük ödül’ olduğuna inandırmıştır. Aşık da büyük ödül kaçınca bir daha benzer bir fırsatın doğmayacağına inanır. Aslında bu hiç de doğru değildir. Beyin çekim hissettiğiniz herkese karşı benzer bir ödül umudunu verir.

Haberin Devamı

Âşık olan hep bir kavuşma umudu yaşar. Bu beklenti de aşk acısı sürecini uzatır. Bir süre sonra âşık olan melankolik bir mazoşizm içeresinde acı çekmekten keyif almaya başlar. Sevdiğini hayallerinde yaşatır. Bu duruma en yakın ruh hali Haluk Levent’in Olmasan da Yanımda şarkısında anlatılan ruh hali olsa gerek.

Aşk acısı, ölüm sonrası yaşanan yas süreciyle de benzerlik gösterir. Her kayıp sonrası yas süreci yaşanması normaldir ama normal olmayan bu sürecin uzatılmasıdır. Ayrılık sonrası yas sürecine benzer zamanlar geçirmek normaldir ancak bunu uzatmak normal değildir. Bu nedenle yaşanan her yeni duruma (acı ya da tatlı) alışmanın ve uyum sağlamanın ön koşulu olan “kabullenmek” ile aşk acısını sonlandırma evresine geçilebilir. Kabullendiğinizde şartlara uyum sağlamak için farkındalığınızda artacak ve sağaltım daha da kolay olacaktır.

Ayrılık acısı dönemi kişiden kişiye değişir. Aşk acısından kurtulmanın bir başka yolu da size sonsuz mutluluğu getireceğine inandığınız kişinin sizi düşürdüğü mutsuzluk durumundan onu sorumlu tutmaktır. Böylece sevginin yerini nefret alacak (zarar verme kastı olmayan ) sonraki süreçte de nötr duygulara sahip olacaksınız. Nazım’ın şiirinde bahsettiği gibi “Büsbütün unuttum seni eminim, Maziye karıştı şimdi yeminim, Kalbimde senin için yok bile kinim, Bence artık sen de herkes gibisin.”  kalbinizde bir süre sonra aşkıyla yanıp kavrulduğunuz kişiye dair hiçbir şey hissetmiyor olacaksınız ya da Yılmaz Erdoğan’ın dediği gibi“Şimdi sen gidiyorsun ya, herkes sana benzeyecek” diyerek gördüğünüz her simayı sevdiğiniz kişiye benzetecek ve aşk acısından keyif alan bir melankolik mazoşist olarak yaşayacaksınız, tercih sizin. Aslında kişi sadece sevmez, sevdiğinin kendisini sevmesini arzular. Bu cümleyi yazdıktan sonra Yılmaz Erdoğan’ın bir başka şiirinde yer alan “Ben senin beni sevebilme ihtimalini sevdim” mısrasını yazmasam olmazdı. İşte acı verende budur zaten, sevdiğinin onu sevebilme ihtimalinin hiç olmaması varsa da zamanla kaybolmasıdır. Bu ihtimali arttırmak için çırpınmak ya da kendinizi suçlamak yerine, kendinize daha çok değer vermeyi ve sevmeyi tercih ederek içinde bulunduğunuz acı hissinden çıkmanın ilk adımını atabilirsiniz.