Editörün Seçtikleri Neden Nijerya'lı oldum?

Neden Nijerya'lı oldum?

21.06.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Neden Nijerya'lı oldum?

Neden Nijeryalı oldum

       BİR aydır hiçbirinin telefonuna çıkmıyordum.
       Derya Bey'in sekreteri Sevgim telefon kulağına yapışık geziyordu, ama ben ortada yoktum.
       Gazete pazartesi toplantılarını Şırnak, Mardin, Nusaybin, Beytüşşebap, Cudi dağları gibi yerlerde yaptığından beri ortadan kaybolmuştum.
       Eğer telefonda yakalanabilirsem hayır deme şansım yoktu. Çünkü ilk toplantıya beni davet eden sevgili Genel Yayın Yönetmenimiz Derya Sazak'ı - ki gazete içinde bana haksız yere yağcı diyorlarsa da ben Genel Yayın Yönetmeni'me daima sayın ve değerli de derim - "Derya Bey elbette ki gelmek isterdim, ama o tarihlerde doğum yapıcam" demiş atlatmıştım. Gerçi bana ne cevap verdi bilmiyorum. Çünkü "Sancılarım sıklaştı. Kapatmak zorundayım" deyip, bişey söylemesine fırsat vermeden kapatmıştım telefonu.
       Birkaç kez yazı işleri müdürleri Celal ve Tahir beyler vasıtasıyla bana ulaşmayı denediyse de telesekreter numarası yapıp onları atlattım. Hatta Tahir bey telesekreter numarasını o kadar yedi ki, iki kere not bıraktı.
       Ama sonunda beni en zayıf noktamdan vurdular. Bir kadın sesi "Gani Bey lütfen hatta kalın Naomi Hanım'ı bağlıyorum" deyince el fenerine kilitlenen balık gibi telefona kilitlendim.
       "Nerdesin lan dingil? Derya Bey seni arıyor. Bir yerlere gönderecekmiş."
       "Naomi?!.."
       "Ne Naomi'si salak. Sigaradan çatlamış bu sesin Naomi'yle ne alakası var? "Tahir ben. Hatta kal. Sakın telefonu kapatayım deme."
       "Naomi?!.."
       "Hay Allahım kafayı yemiş bu ya? Konuşun Derya Bey."
       "Naomi?!.."
       "Hayır Gani benim Derya? Önümüzdeki hafta işlerini ayarla Fransa'ya maç izlemeye gidiyorsun. Temmuz ayındaki finalleri de yazdıracaz sana."
       "Peki Naomi. Pardon Derya Bey..."
       * * *
       Aslında yakalandıktan sonra Şırnak'ı tercih ederdim etmesine ya, ağzımızdan bir kere gideriz çıktı düştük yollara. Fransa izlenimlerimi yarınki Peynir Gemisi köşemde anlatacağım zaten bu yüzden uçaktan iner inmez Nijerya - Bulgaristan maçının derdine düştüm.
       Aslında benim için zor bir maç. Bir yanda komşi var bir yanda akrabalar.
       Naomi yengeniz eğer Bulgaristan'ı tuttuğumu duyarsa beni çiğ çiğ yer bu arada.
       Gerçi "Somali nereee, Nijerya nere" diyenleriniz çıkabilir, ama Yaşar Nuri Hoca'ya sordum "Bir mahsuru yoktur" dedi. Üstelik Fenerbahçe'nin iki oyuncusu Nijerya'da oynuyor. Bu yüzden Nijeryalı olmaya karar verdim.
       * * *
       Nijeryalı ve Bulgar seyircilerle birlikte Park des Princes Stadı'na geldim gelmesine ya biletim yok. Sipa'dan İbrahim de telefonda, "Karaborsadan bilet alma sahte çıkarsa başın derde girer" diye korkutuyor. Lan oğlum Allahın Arabı ile Karl Marks'ın Bulgarını görücez diye sahte bilet basıcak halim yok ya?! Yakalanırsam "Satın aldım" diyicem.
       Ama gene de parayı verirken zenciyi İngilizce olarak korkutmayı denemedim değil. İşaret parmağımı sallayarak "If is it sahte. Please open the door". (Cümlenin ikinci kısmını İngilizce derslerinden hatırladım. Uysa da söyledim uymasa da.)
       * * *
       Maçı az sayıda Bulgar ve Nijeryalı seyirci izliyordu. Çünkü tribünlerin büyük bir kısmını Türkler doldurmuştu. Abartmıyorum tribünlerde en az 20 adet Türk Bayrağı saydım. Bulgar tribününe oturmuş bir iki şaşkının dışında stadın tamamı Nijerya'yı destekliyordu. Hatta çok büyük bir Türk Bayrağı da Nijeryalıların oturduğu kapalı tribünün üzerine asılmıştı.
       Zaten Okocha'ya yapılan tezahürattan da maçtakilerin çoğunun Türk ve Fenerbahçeli olduğu anlaşılıyordu. Ben de Fenerliyim ya. Övünecek başka bişeyim olmadığı için Uche ve Okocha topu kaptıkça solumda oturan Nijerya taraftarlarını, Kostadinov kapınca da sağımda oturan Bulgar'ı dürtüyorum.
       "My futbol team is Fenerbahçe. He he he".
       Bir tanesi dayanamadı sonunda, "Are you Ali Şen?" dedi. Sustum...
       * * *
       Maç bana göre zevksiz geçti. Nijeryalılar oynar gibi yapıp duruyorlar aslında (Fenerbahçe gibi). Bulgarlar da takır takır pas yapıyorlar, ama ortada seyre değer bişey yok (Beşiktaş gibi).
       Nijeryalılar'ın arada bir yaptıkları parlak hareketler de saatlerce süren bir ön sevişmeye benziyor. Sonuç sıfır. Allahtan Ikpeba golü attı, biz de rahatladık. Yanımda oturan Bulgar seyirciye ayıp olmasın diye, "Fincanı taştan oyarlar" türküsünü yanık yanık söylemedim.
       * * *
       Maçtan çıktım. Champs - Elysees'ye attım kapağı. Eğer Naomi buradaysa mutlaka bir kere bu caddeden geçer diye düşündüm. Çünkü Paris'te birini arıyorsan otur Champ Elysee'ye mutlaka görürsün.
       Yirmi çay içtim hala ortada yok. Saat gecenin üçü. Garson geldi, "Fermee" dedi.
       "Yok, ferme diil Fener dedim" süpürgeyle yerdeki tozları üstüme atan St. Germain'li garsona. Ama artık gitmenin zamanıdır.
       Bu gece oynanacak İran - Amerika maçı için Lyon'a geçiyorum. Bakalım Amerika ile İran arasında savaş çıkarmayı başarabilicem mi?

       Kayıınçolar (Naomi yengenizin kardeşleri) her gördükleri yerde benimle resim çektirmeyi ihmal etmediler. İşte Nijeryalı kayınçolarla bir Paris hatırası.


Yazarlar