Efes’te karateyle kırılan sütun

25 Mart 2024

Yıl 2017 imiş, “Efes’te yemek yemek şart mı?” başlıklı bir yazı yazmışım. “Roma döneminden beri ayakta kalan muhteşem Celsus Kütüphanesi’nin merdivenlerine yuvarlak masalar ve beyaz kılıflar giydirilmiş sandalyeler koymazsak içimiz rahat etmiyor mu?” diye sormuşum. “Gereken özen gösteriliyor” denmiş o sıralar. Ama yani gene de şart mı?

Geçen haftaki Selçuk seyahatimin son gününü Efes Antik Kent’e ayırdım. Bir kez daha mirası üzerinde yaşadığımız tarihe hayran kaldım. Üstelik inanılmaz bir rehberimiz vardı, antik kentin her taşına hâkim. Öylesine tutkuyla anlatıyor, öyle güzel detaylar veriyor ki âdeta gözünüzde canlanıyor Domitian Meydanı’nın, Kuretler Caddesi’nin, Agora’nın cıvıl cıvıl olduğu dönemler. “Hayal edin” diyor zaten rehberimiz Ömer Bey, “Burası kalabalık, İstiklal Caddesi gibi bir cadde”. Şurada yan yana oturulan umumi tuvaletler (Zenginler kış aylarında önce kölelerini yollarlarmış oturacakları tuvaleti ısıtmaları için), burada

Yazının Devamı

Atatürk’ün konakladığı evin kaderi

20 Mart 2024

Ülkemizde bir havaalanının civar köylere, beldelere bu kadar kolay ve ucuz şekilde bağlanmasını daha önce deneyimlememiş olmak benim ayıbım diyeceğim ama kime “Çamlık’a gideceğim İzmir’den trenle” desem “Oraya havaalanından tren mi varmış?” diye sorduğuna göre tek değilim. Halbuki günaydın, Anadolu’nun en eski demiryolu hattı bu, Osmanlı Hükümeti’nin verdiği imtiyazla Ottoman Railway Company adlı İngiliz şirketi tarafından inşa edilip 1866’da hizmete girmiş, 1935’te de TCDD’ye geçmiş. Çamlık da her yanı tarih kokan, nefis bir doğası olan, gerçekten çamlar içinde bir köy. Eski adının Aziziye olduğu, Çamlık ismini 1937 yılında Ege Manevralarını izlemek üzere buraya gelen Atatürk’ün koyduğu söyleniyor.  

Atatürk’ün Çamlık’taki izleri bundan ibaret değil. Selçuk’a yedi kilometre mesafedeki köyün ilk tren istasyonu şu an bir açıkhava buharlı lokomotif müzesine dönüştürülmüş durumda. Atatürk’ün meşhur

Yazının Devamı

Sınırlı ihtimallerin müptelası

18 Mart 2024

Sessiz biri Salim. “Sesinin söz olması engellenmiş” biri. Gerçekler sözlerinde saklı ama çıkmamış ki dışarı o güne kadar. Babasına “Ne işim var İstanbul’da, gitmeyeyim” diyememiş örneğin, “Sen bile anlamazsın kebaptan, ben ne anlayayım?” diyememiş, “Korkuyorum” bile diyememiş. “Tamam baba nasıl istersen” deyip binmiş Adana’dan otobüse. “İçten pazarlıklı bir veda” ile ayrılmış çocukluğundan. Babasının günahı kadar sevmediği amcasının kebapçı dükkânında çalışmaya. İstanbul’a.

Emniyet’in duvarına bitişik, Hasoğlu Kebap’ın duvarı. Şaşlık meraklısı komiser baş müdavimi. Tek isteği sevilmek olan Salim’in bu şehrin sokaklarında, meydanlarında, bodrum katlarında şahit olacakları boyunu aşacak, kaderini değiştirecek. “Keşke mi daha zor kader mi hâkim bey?” diye soracak – sorduracak sonunda.

Duyarken de okurken de (başlıktaki dahil) kâğıdı kalemi çıkarıp not almak istediğim cümleler Berkay Ateş’e ait. Oyunculuğu ile yazarlığı birlikte ilerleyen, her

Yazının Devamı

Doğa kim, biz kimiz?

13 Mart 2024

"Doğa sevgisi" diye bir şeyle ne zaman tanışıyoruz? Okulda kompozisyonlar yazıyoruz, doğa sevgisini anlatan. Ne var doğada? Hayvanlar, bitkiler, hava, su… İnsan değil. TDK’ya göre “Kendi kuralları çerçevesinde sürekli gelişen, değişen canlı ve cansız varlıkların hepsi” doğa; “İnsan eliyle büyük değişikliğe uğramamış, doğal yapısını koruyan çevre”. Yani bir doğa var, bir biz varız. Bir doğanın kuralları var, bir bizim. Reha Erdem’in son filmi “Neandria”nın gösteriminden sonra Kadıköy Sineması’ndaki söyleşide dediği gibi bugün yaşadığımız felaketlerin temelinde tam da bu ayrım yatmıyor mu?

“Neandria”, antik bir kentin yakınındaki yoksul bir köyde ‘sıkışan’ gençlerin hayatlarına odaklanıyor. 15 yaşındaki Suna, annesinin hırsıyla yarışlara hazırlanmakta olan bir atlet. Aslında o sadece koşmak istiyor, yarışmak değil. Kardeşi Filiz, ‘kanalıma hoş geldiniz’ kuşağının bir mensubu, fakat “o köyde bir şey olmuyor ki”, ne çeksin de anlatsın? Mako ise içinde kopan fırtınaları şarkı

Yazının Devamı

Gelinlikle başladı, gelinlikle bitti

11 Mart 2024

Bir 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü daha katledilen kadınların isimlerinin, yüzlerinin, anılarının ağırlığı altında geride bıraktık. Kadınlara ve çocuklara erkekler tarafından uygulanan şiddet, istismar ve cinayet haberlerini - medyaya yansıdığı kadarıyla – derleyen Bianet’in ay sonu raporuna göre sadece şubat ayında 37 kadın öldürüldü. Her 8 Mart’ta olduğu gibi gene Sıraselviler’de toplanan kadınların pankartlarında en çok erkek şiddeti vardı, “Kalanların gidenlere borcuydu, mücadele”, birinde yazdığı gibi.

Ama sanırım gördüğüm en tüyler ürperten protesto eylemi, Mersin’dendi. Kızı Merve’yi birkaç gün önce boşanmayı sindiremeyen polis memuru eski kocasının kurşunuyla kaybeden Hatice Kurt, akşam vakti bir ateş yakmış, eline kızının gelinliğini almış, “Her şey bununla başladı, bununla bitecek” diyor. Kızına verdiği sözmüş bu. Bir zamanlar hayallerinin sembolü, günün birinde de kefeni olan gelinliği meydanda yakmak. Belli ki Merve de pek çok öldürülen kadın gibi

Yazının Devamı

Hoyrat karanlığın içindeki ışıltı

6 Mart 2024

Bir oyun için “Arzu Tramvayı uyarlaması” dendiğinde aklınıza nasıl bir şey gelir bilmiyorum ama o her ne ise bir kenara bırakın öncelikle. Zira sözünü edeceğim oyun, Tennessee Williams’ın 1947 tarihli başyapıtından esinlenerek parlak bir fikrin izinden gidiyor ve yepyeni bir eser koyuyor ortaya. Tiyatromuzun yaratıcı yönetmeni ve oyuncusu Engin Alkan, yazıp yönettiği “Ölümün Tersi Arzudur”da, “Arzu Tramvayı”nın temel dinamiklerini; insanın zalimliğini, merhametsizliğini, ikiyüzlülüğünü alıyor, günümüz Berlin’inde bir göçmen evine taşıyor.  

İstanbul’dan Berlin’e tiyatro okumaya gelmiş Oya, Süryani kocası Gabriyel ve Almancı arkadaşları Ali, hem bu aslında hiçbirine bayılmayan şehirde tutunmaya hem de olanaksızlıklar içinde tiyatro yapmaya çalışıyorlar. “İktidar ve otorite” ile dertlerini dile getirmek üzere üç kişilik ‘alternatif’ bir “Macbeth” sahnelemekteler. Prova mekânları ise aynı zamanda Oya ile Gabriyel’in

Yazının Devamı

Kahkaha keşif yolculuğu

4 Mart 2024

Bir süredir elimden geldiği kadar beni güldürecek şeyler izlemeye çalışıyorum. Ülke ve dünya gündemi sıkıştırdıkça mizaha sığınmak iyi - hatta tek - yol gibi geliyor. Bu vesileyle stand-up dünyasında el yordamıyla çıktığım keşif yolculuğundan son derece memnunum. Hâlâ gülebiliyormuşum, onu gördüm. Hatta yolda yürürken kendi kendime güldüğümü görürseniz delirdiğimi düşünmeyin, muhtemelen Çağla Alkan ve Caner Dağlı’nın “Fazla Merak” podcast’ini dinliyorumdur. Aralara da son dönemin yıldızı olduğunu geç de olsa öğrendiğim, gösterilerine biletler çıkar çıkmaz tükenen Deniz Göktaş’ın ta pandemi zamanı yaptığı “Deniz Göktaş’a Ayıracak Vaktim Yok” podcast’inden bölümler alıyorum. Ne mutlu ki böyle bir vaktim var. Göktaş’ın ilk gösterisi “Selam Selam” da YouTube’a yüklenmiş durumda, izlememiş olanlara, dönüp dönüp gülmek isteyenlere duyurulur.

Bu yolculuğun bir de

Yazının Devamı

Hep bir zaman hatası

1 Mart 2024

Ne zaman bir kadın çıkıp kendisine bir erkek tarafından uygulanmış psikolojik / fiziksel şiddeti açıklamaya karar verse, mutlaka birilerine göre onun zamanlaması doğru olmuyor. “Neden şimdi?”. Ya çok geç ya çok erken, asla tam zamanı değil. Bir kitle var, onlar biliyor bu işin doğru zamanını. Söz söylemeden önce onları bulup bir danışmak lazım. Aksi halde sosyal medyadan hesap soruyorlar, daha kıdemlileri magazin programlarında toplanıyorlar, konuyu masaya yatırıyorlar.

Şu anda da bu furya başladı, çünkü piyanist İklim Tamkan, “Eylül ayı sonunda beraberliğimi sonlandırdığım Fırat Tanış’ın ayrılık sonrasında beni, ailemi ve yakınlarımı içine çektiği ağır psikolojik şiddet, tehdit, ısrarlı takip sarmalına karşı uzaklaştırma kararı almış bulunuyorum” diye başlayan bir açıklama yayınladı. Serinkanlı, detaylara girmeyen, nazik ve etkili bir açıklama. Belli ki üzerine daha fazla konuşmak isteğinde değil.

Fakat tabii ki bu tür bir adım başka açıklamaları da tetikliyor. Gonca Vuslateri, “Defterin sayfalarını aralardım da... Gebelikte

Yazının Devamı