Dizilerin bize söyledikleri

25 Ocak 2024

Yeni bir solukla başlayan üçüncü sezonunu vites düşürmeden devam ettiren “Yargı” dizisi benim için düşmeyen merak dozu kadar toplumsal cinsiyet eşitliği alanında verdiği örneklerle de izlenir oldu ilk günden beri. Bir kere işine âşık bir ana kadın karakter vardı. Ceylin’i (Pınar Deniz) önce ne olarak tanımlarız? Ilgaz’ın (Kaan Urgancıoğlu) büyük aşkı / sevgilisi / karısı diye değil, mesleği uğruna riske giren, hatta bazen sevgilisiyle ters düşmeyi, onu kızdırmayı da göze alan bir avukat o. 

Dikkat edersek bunun dizilerimizde çok rastlanan bir özellik olmadığını görürüz. Çoğu ana kadın karakteri düşününce aklımıza ilk gelen mesleği olmaz. Hatta çoğunun mesleğini bilmeyiz bile. Ayrıca kendi kararlarını alan, hiçbir lafın altında kalmayan ama bir yandan da aşkına sadık, üzüldüğünde, korktuğunda sevgilisinin göğsüne başını yaslayan sahici bir kadın, Ceylin. Karşısında da ona her alanda destek olan bir adam var. Evde hizmet beklemeyen, mutfağa karısı kadar sık girip yemek yapan,

Yazının Devamı

Müzikli oyunlar zamanı

22 Ocak 2024

Bu ay Maximum Uniq Hall’da yeni perde açan iki ayrı müzikal izledim. 27. İstanbul Tiyatro Festivali için hazırlanan bir proje olan Peyk müzikali “Hamiyet” idi. Şimdi ayda bir – iki kez farklı sahnelerde seyirciyle buluşuyor. Neden ‘Peyk müzikali’? Çünkü tamamen Peyk’in şarkılarından oluşuyor ve grubun solisti İrfan Alış’ı çocukken çok etkilemiş gerçek bir karakterin hayali hikâyesini anlatıyor. Muhtemelen geniş hayal dünyasından ötürü deli damgası yiyen bir kadınmış, Hamiyet. Deniz Madanoğlu’nun kaleme aldığı, 1980 darbesi sonrasında geçen oyunda Aslı İnandık’ın canlandırdığı Hamiyet de kocası ve çocukları dahil herkesin deli gözüyle baktığı bir kadın. Ancak o bu deliliğini şarkı sözü olarak dışarı vuruyor. Çalıştığı konfeksiyon atölyesinde bulduğu kumaş parçalarının üzerine sözler yazıyor, bunları solisti olduğunu iddia ettiği müzik grubuna iletecek, yakında şarkıları radyoda çalınacak, anlattığı bu.

Oyunun en güzel tarafı, Peyk’ten canlı olarak

Yazının Devamı

Kendi hikâyemize çıkış bileti

18 Ocak 2024

Önceki akşam katıldığım bir toplantıda kadınlardan oluşan topluluğa “Özgürleşme yolunda önünüze çıkan engeller nelerdi?” diye bir soru yöneltildi. Gelen yanıtlarda en çok “kocam” geçiyordu. Bu engeli aşmış olan vardı, aşmaya hazırlanan vardı, düşününce bu en azından çoğu insan için ‘boşanılabilen’ bir engel. ‘Kendim’ diyen oldu ki aşılması en zor engel bu da. Ama itiraf edeyim benim aklımdan annem – babam geçti. Özleyerek hatırlayacağım bir üniversite hayatım olmadıysa, o bölümde ne işimin olduğunu hep merak ettiysem sebebini onlara bağlıyordum çünkü. Bunun hiç orijinal bir bahane olmadığını biliyorum ama ‘bence’ annemin babamın benimle ilgili planlarına hayır diyememiş, onları hayal kırıklığına uğratmayı göze alamamıştım. 

Sonradan uğrattım tabii. Çünkü bu ‘engeli’ daha birinci sınıfta bir gazetede çalışmaya başlayarak aştım ve bedeli de yıllarca uzayan bir okul hayatı oldu. Ama şart mıydı? Ve tabii bu neden bu kadar çok insanın

Yazının Devamı

Nefret ettiğiniz bir ikiziniz olsa

15 Ocak 2024

Öncelikle “Ne yaparsam yapayım kayırmacılık duvarlarını aşamıyorum, aslında o pozisyon için gereken bütün özellikler bende mevcut ama işte müdüre dalkavukluk yapamadığım / patronun gözüne giremediğim / beni koruyacak kodaman akrabalarım olmadığı için benim yerime hep o hak etmeyen kişi / kişiler getiriliyor” duygusuna yabancı olan kaç kişi vardır, oradan başlayalım. Hayatımızın bir noktasında; ama okulda ama iş yerinde içimizden geçmiştir bu. Hata bizde değil onlardadır, biz doğruyuzdur onlar yanlıştır. Ne ‘olamıyorsa’ sebebi budur.

Bazısı içinse bir yaşam biçimidir bu. Mesela Burak Çıplak için öyle. Çalıştığı bankada hep birileri onun önünü kesiyor, kuyusunu kazıyor, arkasından iş çeviriyor, yükselmesini engelliyor. O ise kendi kendine hırslanıyor, içi içini yiyor, dışa vuramıyor. Hiçbir konuda doğrudan yüzleşebilen biri değil zaten, hep ürkekçe, sinsice dile getiriyor ‘şüphelerini’. Pahalı içkisini gizli gizli içtiğinden emin olduğu evdeki

Yazının Devamı

Uskumruköy’de bir yer var

11 Ocak 2024

Aşırı yağmurlu bir pazar günü Uskumruköy’e giderken beni orada nasıl bir rüyanın beklediğini tam tahmin edemiyordum doğrusu. Bir akşamüstü konserine katılacaktım, Franz Schubert’in “Ölüm ve Kız” isimli yaylı çalgılar dörtlüsünden iki bölüm dinleyecektim, bunu biliyordum. Kemanda Ayla Erduran ve Cihat Aşkın, viyolada Özcan Ulucan, viyolonselde Murat Berk vardı. Mekân ise Uskumruköy’de bir süre önce açılan Hara. Ama bütün bu unsurların bir araya gelmesinin yaratacağı ruhu hesaba katmamışım. 

Bir kere Hara, yeşillikler içinde, saklı bir cennet, bir çağdaş sanat alanı. “Yaratıcı hayal gücünü besleyici alternatif bir mekân” olmak üzere tasarlanmış. Kurucusu Canan Bozbağ, 2020’de planlamış burayı ancak pandemi nedeniyle gecikmiş biraz. Mekânın açılışı 7 Ekim 2023’te “Bir Yer Var” adlı sergiyle olmuş. Serginin de bir hikâyesi var; pandemi sonrası artan güvende olma ihtiyacımızdan yola çıkarak kavramsal çerçeveyi belirleyen

Yazının Devamı

Kaş’ta ‘sakin’ yılbaşı ve operasyon

8 Ocak 2024

Sevdiğim arkadaşlarımın orayı mesken tutması nedeniyle bu yıl yeni yıla Kaş’ta girdim. Epeyce de kişiydik, Kaş’ta kış sevdalısı. Oysa Kaş’ın kış misafirlerini çok sevdiğini söyleyemeyeceğim. Bir kere gelmek gitmek bir dert. Havaalanı transferi uçak biletinin iki katı, paylaşmalı transfer aracı tercih edersen onlar da neredeyse günde bire inmiş ve fiyatlar da almış yürümüş.

Vardın diyelim, bütün mekânlar ya kapanmış ya son birkaç gününü yaşamakta. Kışı da bir ağustos günü canlılığında yaşayan Fransız restoranı / barı l’Apero hariç. Onlar bayağı normal seyirlerini happy hour’lar ekleyerek devam ettirmekteler. Yine onun çevresinde Demeti ve Bi’Uğra’da hayat var. Gördüğüm kadarıyla Kaş’ın geri kalanı büyük ölçüde “Sezona görüşürüz canım” ruh halinde. Her tarafın şantiyeye dönmesi, sabahtan akşama dağları delen iş makineleri de cabası. Hani sakin birkaç gün olacaktı…

Fakat sükûneti asıl bozan başka bir gelişme yaşandı burnumun

Yazının Devamı

Bir bir aydınlanan ‘kör nokta’lar

4 Ocak 2024

2023 senesinde gittiğim bütün festivallere damgasını vuran, benim de gördüğümden beri herkese “Aman kaçırmayın” diye anlata anlata bitiremediğim bir film vardı; “Kör Noktada”; nihayet Başka Sinema salonlarında gösterime giriyor. ‘Nihayet’ diyorum çünkü biz onu kasımda bekliyorduk. Derken yılın son haftası özel gösterimlerle ayak seslerini duyurdu, şimdi de kaçırmamak için takip etmekte fayda var.

“Kör Noktada” (In the Blind Spot) Almanya’da yaşayan ve sinema yapan yönetmen Ayşe Polat’ın üçlemesinin üçüncü filmi. Polat, 1970 yılında Malatya’da dünyaya gelmiş, 1978’de ailesiyle Almanya’ya göç etmiş ancak Türkiye ile bağlarını hiç kopartmamış. Nitekim “Kör Noktada” da bu kuvvetli bağların bir sonucu olarak faili meçhullere odaklanıyor. Almanya’dan bir film ekibi, Türkiye’nin kuzeydoğusunda ücra bir köyde yıllar önce kaybettiği, ziyaret edecek bir mezarı bile olmayan oğlunun anısını çorba

Yazının Devamı

Unutma ile hatırlama arasında

28 Aralık 2023

Çok genç yaşlarda başlayan yakın arkadaşlık ile aşk birbirinden çok keskin çizgilerle ayrılmıyor çoğu zaman. Birbirini tanırken benzer şekilde coşkuya kapılıyorsun, “hakkında her şeyi duymak istiyorsun”. Gördüğün her güzel şeyi ona anlatmak istiyorsun. Kesinlikle benzer şekilde kıskanıyorsun, onun için en önemli, ona en yakın, hayatında en birinci sen ol istiyorsun.

Büyüdükçe böyle bağlar kurulmuyor artık eskisi gibi. Zaten eskisi kadar hesapsızca âşık da olmuyorsun. O gençlik arkadaşlıklarının, yakınlıklarının, aşklarının yeri dolmuyorsa, eskiyen kalbimizden belki. O kişi(ler) hep hayatının bir yerinde dönüp sığınmak isteyeceğin liman olarak kalıyor senin için. Buna fırsatın bazen oluyor bazen olmuyor… Fırat ile Yılmaz’ın oluyor mu, elbette söyleyip okuma keyfinizi bozacak değilim.

Mehmet Bilal Dede’nin İthaki Yayınları’ndan çıkan son romanı “Unutmadan”ın kahramanları, Fırat ile Yılmaz. Bambaşka sosyal sınıflardan, zıt aile yapılarından geliyorlar, hayatta sahip oldukları hiçbir şans birbirine

Yazının Devamı