■Sosyal medya, internet, televizyon, radyolar ve aklınıza gelebilecek “her an” yayın yapma şansına sahip tüm mecralar karşısında gazetelerin şansı yok zannediliyor uzun zamandır. Bu hatalı algıyı düzeltmek zor ama imkansız değil. Milliyet olarak cumartesi ve pazar sabahı elinize aldığınız gazeteler bunun için güzel bir örnek oldu.
■Gazeteler güçlerini markaları ve insan kaynağından alırlar. Milliyet olarak Cuma akşamı İsrail’in Lübnan’a düzenlediği saldırının ardından gözümüzü kulağımızı bölgeye çevirdik. Yazı işlerimizin toplam meslek tecrübesi iki asır, dış haberler servisimizin toplam meslek tecrübesi de yarım asırdan fazla. Sahip olduğumuz tecrübe bize, kriz durumlarında kimlerle konuşmamız, nerelere bakmamız gerektiğini söylüyor.
Bölgedeki tüm haber kaynaklarımızı, dinleme ve izleme servislerimizi aynı anda harekete geçirdik. Sonuçta Milliyet’in pazar günü karşınıza çıkan manşeti, dün internet sitelerinin manşetlerinde yer alıyordu. Eğer işinizi doğru yaparsanız “gazetelerin bu çağda
İsrail Başbakanı Netanyahu, ABD ile kedinin fareyle oynadığı gibi oynamakla kalmıyor aynı zamanda Trump’ın başkan seçilmesi için müthiş bir kampanya yönetiyor.
Netanyahu bir soykırım zanlısı, bir bebek katili, bir vicdansız olabilir ama aptal bir adam değil.
Seçimler öncesinde Demokrat yönetimin kendisine karşı atabileceği adımların çok az olduğunu fark etti ve bunu çok iyi kullanıyor.
Cuma sabahına Lübnan’da ateşkes umuduyla başlayan ABD, Fransa ve dostları cuma gecesini bölgesel savaşın kapıya dayanan haliyle yüzleşerek tamamladı.
Beyaz Saray kaynakları bilmem kaçıncı keredir, Başkan Biden’ın, Netanyahu’ya çok kızdığı haberini sızdırıyorlar ama Biden, bir ekmek kızartma makinesi misali kızıp, soğumaktan başka bir şey yapamıyor.
Biden çok iyi biliyor ki, Netanyahu’nun katliam politikalarına karşı atacağı her adım Trump tarafından seçimde aleyhlerine kullanılacak.
Sadece İsrail’de değil ABD’de de etkili olan Jerusalem Post’un, geçen hafta “İsrail’i seven Trump’a oy versin” makalesini yayınladığı bir ortamda ABD,
ABD Başkanı Biden, Birleşmiş Milletler’de konuştu, Gazze’de insanlar cehennemi yaşıyor dedi, cehennemi yaşatan silahları veren zaten ABD. Fransa Cumhurbaşkanı Macron, New York’ta görüşmelerinin ardından sosyal medyada coştu:
Mesajlarından birisi “Daha adil bir dünya düzenine ihtiyaç var” oldu. Fransa İsrail’e milyarlarca avro silah satıyor, Fransa’da İsrail’i protesto gösterileri yasak, Fransa, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi.
Adaleti bozanlar, daha adil bir dünya çağrısı yaptığında gülsek mi ağlasak mı bilemiyoruz.
Ve Türkiye...
Cumhurbaşkanı Erdoğan yıllardır Dünya 5’ten büyüktür diyor, 2009’da Davos’ta, 2019’da yine New York’ta İsrail’in katletme ve sınırlarını durmadan genişletme politikalarına itiraz etti.
O zaman sesi çıkmayan ABD Yönetimi, bugün Batı Şeria’daki Yahudi işgalcilerin ABD’ye girişine kısıtlama getirmeye çalışıyor.
Bir konuşmayı inandırıcı kılan sözlerle eylemlerin birbirine uyumudur. ABD Başkanı ve Fransa Cumhurbaşkanı’nın adalet ve barış
Cezaevleri bir cezalandırma mekânı mı yoksa suçluyu rehabilite etme yeri mi? Cezaevlerinde hükümlülere katı ve acımasız bir tutum mu takınmalı yoksa onlara rahat bir ortam mı sağlanmalı?
Bu iki soru, dünyanın hemen her yerinde uzun zamandır tartışılıyor.
Cezaevlerini rehabilitasyon aracı olarak kullanan gelişmiş ülkelerde suçluların cezaevinden çıktıktan sonra tekrar suç işleme oranı oldukça yüksek. Cezaevlerinin rehabilitasyon değil cezalandırma merkezi olması gerektiğini savunanlar bu veriler üzerinden yürüyorlar.
Buna karşın Kury ve arkadaşları, Silberman ve Foucault gibi isimlerse hapishanelerin, suçluları namuslu bireyler haline getirmenin aksine, onları daha çok suça eğimli kıldığını ileri sürüyorlar.
Bu tartışma insanlığı nereye götürür bilmem ama bizim bundan daha öncelikli bir problemimiz var.
Suç işlemekte ısrar eden, çok sayıda suç dosyası olanların toplumun arasına karışmasına neden engel olamıyoruz?
Farklı türlerde olsa da birisi ısrarla suç işlemeye devam ediyorsa, onu durduracak, toplumun arasına
Fikri olmadığı için bağıranlar ülkesi burası;
Ercan Güven, fısıldasa bile dinleme isteği uyandıran birisiydi...
Bir taraftar grubunu yanına diğerini karşısına alıp, sevgi-nefret ilişkisi üzerinden popüler olma stratejisi yoktu.
Doğru olmayı popüler olmanın önüne koyan birisiydi o, objektifliğin son şövalyelerinden birisiydi...
Rekabet ile düşmanlık arasındaki farkı çok iyi bilir, rekabeti destekler, düşmanlığa karşı çıkardı.
Dalkavukların iki özelliği vardır, dalkavuk güçlüyü hep över, o güce yakın olan gücü olanı da hep yerden yere vurur.
Ercan Güven, dalkavuk değil dosttu, eleştirinin dostluğun bir gereği olduğunu bilirdi.
Camiaların maaşlarını ödediği profesyonellerinin bile küfür ile büyümeye çalıştığı futbol dünyasında kardelen çiçeği gibi bir duruşu vardı.
Narin’in mezarını yaptık hemen.
Normalde mezarların definden bir sene sonra yapılması gerekir, mezar taşı yapan iki şirketin internet sitesinde de bu bilgi yer alıyordu.
Narin’in mezarının başına bir de bayrak direği diktik.
Devletin varlığını göstermek için o bayraktan önce Narin’in neden öldürüldüğünü ortaya çıkarmak, katil ya da katillerin kim olduğunu bulmak, soruşturmayı bilerek ve isteyerek yanlış yönlendirenleri, patates hatlarla sahte ihbarlarda bulunanları yargı karşısına çıkarmak gerek.
Narin’e olan borcumuz da bu, Türk halkının içini serinletecek sonuç da...
Onbinler boş yere ölmedi...
Dün sabah Jerusalem Post’un manşetinde İsrail Başbakanı Netanyahu’nun İngiltere Başbakanı’na ağır eleştirisinin haberi vardı.
İngiltere ve insanlık suçunun ABD’den sonraki en büyük destekçisi Almanya, İsrail’e silah ihracatına kısıtlama getirmek durumunda kaldılar.
Biz Narin cinayetinin yakıcılığıyla boğuşurken gözden kaçırmamamız gereken bir gelişme yaşandı.
İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan, Irak ziyareti çerçevesinde Süleymaniye’ye gitti ve Bafıl Talabani’yle de görüştü.
Bafıl Talabani kim, ABD’nin, terör örgütünün Suriye koluna iliştirdiği, YPG terörüne helikopter dahil her türlü desteği veren, Türkiye’nin yaptırım uyguladığı bir isim. Saddam’ın katliamlar yaptığı dönemin tamamını İngiltere’de geçirmiş, askeri eğitim almış ama tek bir kurşun atmamış bir imaj kahramanı. İngiltere’den sonra ABD yıllarında devşirme süreci tamamlanmış birisi.
Ortadoğu’da Türkiye’ye karşı ittifaklar kurmak için YPG’nin başındaki Mazlum Abdi’yle gizli tura çıkmış, o tur dönüşünde havalimanından çıkan konvoyun yakınına düşen bombanın ardından bir süre ortadan kaybolmayı seçmiş kişi.
Pezeşkiyan ve Bafıl Talabani
Bafıl Talabani’nin başında olduğu KYB’nin egemenlik alanı Süleymaniye bugün hem terör
- Gazetecilik mesleği duygusal motivasyonun ve başarma hedefinin yüksek olduğu bir iştir. Özel bir habere ulaştığımızda, yaptığımız haberler gündemi belirlediğinde, konuşulması zor biriyle röportaj yaptığımızda içimizde bir sevinç olur. Son 10 gündür üst üste gündem belirleyen haberler çıkardı Milliyet. Muhabirimiz Çiğdem Yılmaz, Narin’in ailesinden ve Tavşantepe Köyü’nden birçok isimle konuştu. Tüm röportajlar içerisinde Narin’in dışarıdaki tek ağabeyi Baran Güran’ın söylediği “Biz öldürsek kimin ruhu duyacaktı” sözleri Türkiye’nin gündemine oturdu.
Aynı gün sadece Milliyet’in değil Türkiye’nin, ifade ve iddianamelerin satır aralarını okumakta en tecrübeli gazetecilerinden birisi olan, yazarımız Belma Akçura’nın bir analizini yayımladık. Tüm ifadeleri inceleyip, çelişkileri ortaya çıkaran analiz televizyonlarda saatlerce tartışıldı.
Sonucu söyleyeyim, ne Çiğdem ne Belma Akçura ne de yazı işleri kadromuz en ufak bir