Bahar geldi, yemek seçeneklerimiz renklendi. Bugün gündemimizde Madımak ve kralların yemeği olarak nitelendirilen kuşkonmaz var. Gelin bu ikiliyi daha yakından tanıyalım
Türkiye, bitki gen kaynağı bakımından çok zengin bir ülke. Yaklaşık 12 bin bitki türünün bulunduğu ülkemiz, tek başına Avrupa Kıta Florası’na eş çeşitliliğe sahip. Bütün bu zenginlik içinde, doğanın canlandığı, toprağın tüm bereketini yansıttığı bahar aylarının iki gözdesinden bahsetmek istiyorum: Kuzukulağıgiller ailesinden, otsu yabani bitki madımak ve bir zamanlar kralların yemeği olarak nitelendirilen kuşkonmaz.
Madımak tam bir gizli hazine. Gizli diyorum, çünkü ne yazık ki yeterince bilinmiyor ama bilen de asla vazgeçmiyor. Vatanı Tokat ile Sivas ancak Yozgat, Kayseri, Amasya ve Gümüşhane’de de yetişiyor. Dünyada ise başta Japonya olmak üzere Suriye, Kafkasya, Pakistan, İran ve Afganistan madımak yetiştirilen ülkeler. Kurutularak, konservesi yapılarak veya dondurularak saklanabiliyor. Madımak bitkisinin, çiğ olarak salatası yapılır veya yufkaya
İstanbul’un kalbi Tarihi Yarımada’da gezilecek, görülecek ve geçmişin o büyülü atmosferini hissedecek çok yer var. Doğu Roma’dan Bizans’a, Osmanlı’dan günümüze pek çok kültürü yansıtan bu bölge, yeme içme konusundaki çeşitliliğini son birkaç yıldır yeni lezzet duraklarıyla hem daha zenginleştirdi hem de gastronomi çıtasını yukarılara taşıdı. Yarımada’nın tarihi sokakları arasında keyifli bir lezzet turuna çıktım.
Ocak’ta pişenler: Ocak, zengin yemek hikâyelerimizi mutfağına taşıyan bir işletme. Burası, Sirkeci’de bir zamanlar Osmanlı Tekel İdare binası olarak hizmet veren Regie Ottoman Oteli girişinde yer alıyor. Tuğla duvarları her köşesi ince detaylarla zenginleştirilmiş dekorasyonuyla sizi daha girişte etkisi altına alıyor.
Sultanahmet’in Avlu’su: Four Seasons Hotel Sultanahmet’in içindeki Avlu restoranın Baş Şefi Özgür Üstün, menüsünde bölgesel lezzetlere olan tutkusunu ön plana çıkarıyor. Hazırladığı tabaklar da bir sanat eseri gibi
Bayramlarda her şehir, kendi sofrasını kurar, gelenlerini en güzel şekilde ağırlar. Anadolu’nun merak uyandıran lezzetli rotalarında bayramda neler var; UNESCO tescilli kentlerimizden başlayarak hep birlikte bakalım.
Konya’nın efsane lezzetleri
Konya lezzetleri denildiğinde bu derin mutfağın en iyi temsilcilerindendir Lokmahane. Fırın kebabı, kayısılı yahni ve yöresel yemekler önce tadılacaklar arasında. Yağ somunu Kadınlar Pazarı Şendağlı’da. Zeliha’da tandır böreği, Cemo’da etli ekmek nokta atışı olur. Beyşehir’de de sazan balığı yenmeli.
Adaya özel tatlar
Ada tutkusu başkadır. Marmara Adası’nın lezzet çıtası ise oldukça yüksek. Levreğin tam mevsimi. Pembe kanal karidesi her zaman mevcut. İster güveç ister zeytinyağı limonla. Şüphesiz en iyi seçenek yanında taratorla midye tavası. Yine Ada’ya özel kelle peyniri ile yapılan peynirli patlıcan mutlaka denenmeli. Birol Restoran, Denizevi Karvunyi, Erhan Restoran ve İmparator Midye’de tüm bu lezzetlerin keyfine varabilirsiniz.
Büyüleyici atmosferiyle Kapadokya
Kapadokya b
Duru, Dila ve Ecem; üçü de genç, iyi eğitimli, yeni nesile rol model olacak ve en önemlisi lezzet kadar yemek kültürüne de önem veren şefler. Üçünün de mutfak hikâyeleri başarılarla dolu.
Her ne kadar profesyonel mutfaklarda executive (yönetici) kadın şef oranı az görülse de önümüzdeki yıllarda bu eşitsiz durumun ortadan kalkacağına inananlardanım. Bugün Duru, Dila ve Ecem şefler bu alanda adım adım ilerleyerek kendi hikâyelerini yazıyorlar.
Duru Akgül 27 yaşında küçük yaşlardan itibaren tutkuyla mutfağın içinde olan bir şef. Johnson&Wales Üniversitesi’nde gastronomi eğitimi alıyor. Culinary Arts Museum’da yarı zamanlı arşiv görevlisi olarak çalışırken, gastronomi üzerine menüler ve kitaplar onun elinden geçiyor. Barbara Lynch’in restoranlarında çalışıyor. Şikago’daki 7 aylık staj programında bölgede bulunan popüler restoranları gezip oradaki trendleri raporluyor ve bu trendlerle tarifler oluşturuyor. Üniversitedeyken bir de ödül
İftar sofralarının en aranılan lezzetidir çorba; damağımızı şenlendirir, içimizi ısıtır. Ülkemizin her coğrafi bölgesinde kendine has bir hikâyesi ve dillere destan lezzetiyle çok fazla çeşidi vardır. Ramazan’da Anadolu kültüründe yer edinmiş çorba tariflerini hatırlayalım.
Çorbalarımız, Ramazan sofralarının olmazsa olmazıdır. Dünyanın neresine giderseniz gidin her ülkenin tatlısından tuzlusuna, acısından ekşisine farklı tarzlarda pişirilen, kendi coğrafyasını yansıtan yüzlerce çeşit çorbayla karşılaşırsınız. Ama kış aylarının vazgeçilmezi, üşüyenlerin ısıtanı, yemek hikâyelerinin başkahramanı bizim çorbalarımız bir başkadır. Çorba gıda tarihçilerine göre suyun içinde pişirme ile yaşıt. Türk mutfak kültürü araştırmacısı Nevin Halıcı, çorbaları her türlü yiyecek maddesiyle et suyu ya da suyla hazırlanan sıvı oranı bol yiyecekler olarak tarif eder. Taneli, ezme ve unlu başlıkları altında toplar. Anadolu kültüründe ve Türklerde çorbanın folklorik anlamı da
Dünya çapında şeflerin yarıştığı Bocuse d’Or Avrupa finaline kısa süre kaldı. Bu yıl Avrupa finalinde Türkiye’yi Şef Emre İnanır ve ekibi temsil edecek.
Dünyanın en prestijli şef yarışması olarak kabul edilen Bocuse d’Or’un, 2024 Avrupa finali için geri sayım başladı. 19-20 Mart’ta Norveç’in Trondheim şehrinde yapılacak olan, 20 ülkenin katıldığı yarışmada ülkemizi Şef Emre İnanır ve ekibi temsil edecek. Türk mutfağının tanıtımından bahsediyorsak, dünyada referans niteliği taşıyan bu tür yarışmalarda yer almak gerçekten çok önemli. Bocuse d’Or 1987 yılında Şef Paul Bocuse tarafından şefler için oluşturulan bir yarışma. Asya-Pasifik, Avrupa, Amerika ve Afrika kıta seçmeleri var. Türkiye 5’inci kez Avrupa seçmelerine katlıyor. Avrupa finalinde ilk 10’a giren ülkeler, Ocak 2025’te Fransa’nın Lyon şehrinde düzenlenecek dünya finaline katılmaya hak kazacak.
Türkiye Başkanı Mehmet Gök
Bocuse d’Or Türkiye Akademi Başkanı Mehmet Gök, yarışmayla ilgili “Hedefimiz ilk
Gaziantep katmerinin lezzeti dillere destandır. Ülkemizde bölgelere göre içine konulan malzemesi farklılık gösteren katmer çeşitleri var. Ancak, Gaziantep’in bu tatlısı hiçbirine benzemez. Diğerlerinden ayrıldığı en önemli özellik, fıstık ve kaymakla yapılmasıdır. Günün her saatinde yiyebilirsiniz elbette, ama Gaziantepliler için sabah kahvaltısının vazgeçilmezidir. Dede Korkut hikâyelerinde de Antep katmerinden bahsedilir. Göçer Türklerin obalarında yapılan ve o zamandan beri devam eden bir gelenek. İç Anadolu, Akdeniz, Toroslar ve Güneydoğu Anadolu’da kadınların ev ekmeği yaparken ellerinde kalan hamura, fıstık, ceviz ve şeker koymalarıyla katmerin ortaya çıktığı söylenir. Antep katmeriyle ilgili en bilinen hikâyeyi ise, İstanbul’dan sadece sahan kaymağıyla katmer yemek ve kahvaltısı için defalarca gittiğim tarihi Orkide Pastaneleri’nin hem şefi hem de işletme sahiplerinden Mustafa Özgüler’den dinledim: “Bir zamanlar Gaziantep’te damadın ailesi tarafından yeni evlenen çiftin evine,
Simit, CNN Travel’ın Dünyanın En İyi 50 Hamur İşi Lezzetleri arasında gösterildi. Evliya Çelebi’nin “Araba tekerleği kadar” dediği ilk simitlerden bugüne, ülkemizin her köşesinde farklı çeşitleri olan bu nefis sokak lezzeti, mutfak kültürümüze renk katıyor.
Sokaklarımızın gözde lezzeti, yanında çay ve peynir ile en iyi yoldaşımız simit, dünya çapında bir şöhret olarak yükselişini sürdürüyor. CNN Travel’ın simidi bazı kültürlerin ekmek olarak nitelendirdiği hamur işi lezzetlerinde “Dünyanın En İyi 50’si” arasına dâhil etmesi memnuniyet verici. Evliya Çelebi’nin meşhur “Seyahatname”sinde, “Araba tekerleği kadar büyük” diye tanımladığı ilk simitlerden günümüze, ülkemizin her köşesinde farklı çeşitleriyle göz okşayan bu nefis sokak lezzeti, mutfak kültürümüze renk katmaya devam ediyor.
Simidin öyküsü
Simidin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki öyküsü 16’ncı YY’da başlıyor.