12.10.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
Güliz Arslan / guliz.arslan@milliyet.com.tr
Fotoğraf: ERCAN ARSLAN
Şehrin en önemli sanat etkinliklerinden biri olan 13. İstanbul Bienali devam ediyor. İKSV’nin düzenlediği, bir ayda yaklaşık 215 bin kişinin gezdiği bienal, bu yıl kamusal alana odaklanıyor. Kamusal bir alan yaratmak ve
herkese ulaşabilmek amacıyla da ziyaretçilerden ücret talep edilmiyor. Ancak isterseniz bienalin tüm mekanlarını 20 lira karşılığında (öğrenciler için 10 lira) rehberle gezebilirsiniz. Ben öyle yaptım.
Bienalin ilk günlerinden birinde, sabah erkenden Antrepo no.3’te aldım soluğu. Rehberimiz Pınar (Umman) öyle güzel anlatıyordu ki bir-iki tur daha atsaydık hiç şikayet etmezdim. Gruptaki diğer katılımcılar da hallerinden gayet memnundu. Hele biri turun başladığı andan itibaren dünyalar tatlısı rehberimizi soru yağmuruna tuttu: “Kaç yaşındasın, okuyor musun, nerede okuyorsun, Karşılaştırmalı Edebiyat’tan mezun olunca ne olunuyor, senin burada en çok beğendiğin iş hangisi?”
Bienal gezen karasinek
Pınar’ın samimi cevaplarından aldığı güçle hiç çekinmeden onlarca soru soran bu adama çok özendim ve dokuz bienal rehberini aldım karşıma, sordum da sordum. 88 bienal işini de, yediden yetmişe, hayatında hiç sergiye gitmemişinden sanat uzmanı olmuşuna aynı özenle anlatan bu gençlerle tanışmanızı ve 20 Ekim’e kadar sürecek bienali (bayramın ilk günü de dahil) onlardan biriyle gezmenizi şiddetle tavsiye ederim.
* Kimi önceki bienalde de çalışmış, bu bienale davet edilmiş, kimine arkadaşı tavsiye etmiş, kimi iş ararken ilana rastlamış. Utangaçlığı kırılsın diye başvuran da var, farklı insanlarla tanışmak istediği için başvuran da... Hepsi zaten İKSV’nin yakın takipçisi. Çoğu mezun. Okulları Bilkent Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Princeton Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi, Münih Üniversitesi... Turlarına katılanlar hemen “Sanat Tarihi mi okudunuz?” diye soruyor. Ama sadece biri sanat eğitimi almış, oyuncu olan da var aralarnıda,
makine mühendisi olan da...
* İlk turlarında hepsi çok heyecanlanmış. Zozan (Kotan), “Kalbimin nasıl çarptığını unutamam” diyor. “Nefes alışverişimi bile duyuyordum neredeyse, bir tek kendi sesimi duymuyordum.” Esra (Salebci) da ilk turunu unutamayanlardan. “Nasıl unutabilirdim ki; Güneri Cıvaoğlu’nu gezdirmiştim” diyor. Başta biraz gerilmiş ama çok geçmeden rahatlamış.
* “Bu işe başlarken en büyük korkunuz neydi?” diye soruyorum. Esra “Benim korkum bilmediğim yerden soru gelmesiydi. Öyle bir şey başıma gelmedi ama hiç aklıma gelmeyen, daha fena bir şey geldi: Gülme krizi!” diyor ve bienal ekibi arasında “karasinek olayı” olarak anılan olayı anlatmaya başlıyor.
“Bir karasinek resmen bütün bienali bizimle gezdi. Ne yaptıysam kurtulamadım. En sonunda dayanamayıp ‘Gördüğünüz gibi, sinekler bile turumuza yoğun ilgi gösteriyor’ dedim ve gülmeye başladım. Benimle birlikte gruptakiler de gülmeye başladı. Sonra bir an ya kendimi durduramazsam diye panikledim. Ben oyuncuyum ve bu sahnede de başımıza gelebilecek, çok tehlikeli bir şeydir. Hemen gruptakilerle göz temasını kesip işlere odaklandım ve herkesin yeniden dikkatlerini toplamasını sağladım.”
Her şeyi soran izleyici
* Esra rehberliğin de performatif bir iş olduğunu düşünüyor. “Seyirci-oyuncu ilişkisi gibi rehber ve tur katılımcısı arasındaki ilişki” diyor.
Bu iş sayesinde mesleği için gerekli pek çok malzeme toplamış.
* “Sanatı çok iyi bilene anlatmak mı daha zor yoksa sanat hakında hiçbir fikri olmayana anlatmak mı?” diye soruyorum, neredeyse hep bir ağızdan, “En zoru; her şeyi soran izleyici” diyorlar. Belki sanatçının bile cevaplayamayacağı sorular soran, bienaldeki işlerden kopup Türkiye’de kadın, medyanın hali, Ergenekon gibi konuları tartışmak isteyen, “Venedik Bienali hakkında da bilgi veriyor musunuz?” diyen izleyicilerin kulaklarını çınlatıyoruz.
“Bir bienal rehberinin en sevdiği izleyici kimdir?” diye soruyorum,
yine neredeyse hep bir ağızdan;
“Ne anlatacak acaba diye ağzınızın içine bakan izleyici” diyorlar. Selin (Tuncer) “Gezdirdiğiniz kişiyle uyum yakalarsanız siz de keyif alıyorsunuz” diyor. Özge (Özkan) çocukları gezdirmeyi daha çok seviyormuş: “Bazen yetişkinlerden alamadığım tepkileri onlardan alıyorum, tüylerim diken diken oluyor.”
- Sanatçı burada hangi malzemeyi kullanmış?
- Sümük!
* Pınar da çocukları sevenlerden. Bir anısını anlatıyor: “Reçineden yapılmış bir resim var. Onu gösterirken çocuklara ‘Sanatçı burada doğal bir malzeme kullanmış, ne olabilir?’ diye sordum, ‘Toprak, kahve...’ diye tahminler geliyor, sonra biri ‘Sümük!’ diye bağırdı. Ne kadar güldüğümüzü anlatamam.”
* Arzu (Çetin) ise en çok Almanya’dan gelen galeri sahiplerini gezdirirken zorlanmış. “Aralarında birkaçı İstanbul’a ilk defa gelmişti. Özel bir tur olduğu için birlikte diğer sergi mekanlarına da gittik. Yolda bana ‘Burası neresi, bu bina ne zaman inşa edildi?’ gibi sorular sordular. Oysa ben de turdakilerden birkaç hafta önce gelmiştim Türkiye’ye, Münih’te doğup büyüdüm ben. Onlara ‘Şey, ben sizden daha turistim aslında’ demek epey zordu” diyor.
* Bu iş bazılarına yeni kapılar da açmış. Oya (Özer) bir iş teklifi almış örneğin. Yine Almanya’dan gelen bir galeri sahibi Contemporary İstanbul’a gelecekmiş. “Çok eğlenceli anlatıyorsun, bizim işlerimizi de
sen sat” demiş.
* Beklenmedik şeyler de olmuş turlar boyunca. Esra’nın grubundakilerden biri Annika Eriksson’un videosunu izlemeye girmiş odaya. Bir anda içeriden hıçkırık sesleri gelmeye başlamış. “Tamam, iç acıtan bir işti ama bu kadar büyük bir tepki beklemiyordum” diyor Esra.
Ece (Meşe) de bienalde işi bulunan sanatçılardan birinin eşini gezdirmiş hiç bilmeden. Turun sonunda gruptakilerden biri yanına gelip “Tebrik ederim, eşimin işini çok güzel anlattınız” deyince ne diyeceğini şaşırmış.
“Sarı civcivlerimizin yorulması en son isteyeceğimiz şey”
Tuna Ortaylı Kazıcı
Rehber koordinatörü
* Antrepo’da on, Rum İlkokulu’nda sekiz, Arter’de de iki rehberimiz var. Yoğunluğa göre
diğer mekanlardaki arkadaşlarla paslaşıyoruz, Antrepo genelde daha kalabalık oluyor çünkü. Bir rehberin günde en fazla iki tur yapmasını planlamıştık ama daha çok üç tur yapıyorlar. Hatta dün dört tur yapanlar olmuş ki bu hiç istediğimiz bir şey değil. Üç tur olduğunda bile ben kendimi çok kötü hissediyorum. Sarı civcivlerimizin bu kadar yorulması en son isteyeceğimiz şey! Ama yoğunluk nedeniyle çaresiz kalıyoruz bazen.
* Bir tur grubunda kaç kişinin olacağı belli olmuyor. Ama en iyi
verimi alabilmek için olabildiğince küçük tutmaya çalışıyoruz grupları. Bazen sekiz kişi başlayıp 20 kişi bitirenler oluyor bir turu.
Rehberin anlattıklarını duyup tur sırasında gruba katılanlar oluyor.
“Aynı şeyi farklı farklı anlatıyorlar”
Mine Küçük
Rehber eğitmeni
* İKSV’nin duyurusu üzerine başvuranlarla bir görüşme yaptım. Bu işi yapmaya ne kadar hevesli olduklarına baktım bu görüşmede. 20 kişi seçtim.
* Bir haftalık eğitim sürecinin ilk günü ısınmayla geçti. Neredeyse “Sanat nedir?”den başladık. Ama bu ansiklopedik bilgiler içeren bir eğitim değildi. Sanat üzerine onların ufuklarını açacak tartışmalar yaptık. Sanatçılarla bir araya geldik. Ege Erim’le birlikte drama çalışması yaptık. Tur sırasında başlarına gelebileceklerle ilgili senaryolar geliştirdiler. Mesela anlattıkları hiçbir şeyden memnun olmayan bir izleyiciyle karşılaştıklarında
ne yapmaları gerektiğine böyle hazırlandılar.
* Rehberler anlattıkları şeyleri ezberliyor mu diye merak edenler oluyor. Dikte ederek öğretmek benim eğitim anlayışıma uymuyor. Biz onlara sanatçılar ve işlerle ilgili bilgi verdik, onlar da kendi dillerini oluşturdu. O yüzden hepsi aynı şeyi, farklı farklı anlatıyor.