"Bir kerede şöhret yapılır"Sarıkız'ın AnılarıBen olmasam o olmazdı", "Şöhretini bana borçlu", "Oturup kalkıp bana dua etsin, onu adam ettim", "Bütün emeklerim haram zıkkım olsun", "Nankör hayvan aç karnını benim sayemde doyurdu"... Bazı ünlülerin bitirdiği ilişkilerinin ardından buna benzer laflar edilir. Bunları dile getirenler de çoğunlukla "terk edilen" taraf olur. Ne hikmetse, birinin şöhretine gerçekten emeği geçen menajerler susar da, aynı zamanda "kocalık-karılık" görevini üstlenen bu "yatak menajerleri" bir türlü susmaz. Bunlardan biri de benim maalesef.
Eski kocaFilmci "Apo kardaş" bir gece, Ece Bar’da eski kocayla beni didişirken görünce "Arkadaşım bu kızı üzme, o olmasaydı bugün sen bu yerlerde olamazdın" diye bağırmıştı. Yerden kastı, bir TV kanalının
haber müdürlüğü. Beni tanıdığında fotoroman yönetmeni olan eski koca, evelallah cadılığıma dayanamamış, gazeteciliğe dönmüştü. O günlerde de basının gözbebeği idi. Ben de kendimi bir "yaratıcı" sanıp adama etmediğimi bırakmamıştım.
SezenOrtaköy’de Memos’un barında Onno Tunç gelmişti yanımıza. Sezen’le yollarını yeni ayırmışlardı. Söylediği bir cümle bizi şaşırtmıştı. "Ben olmasam o Sezen Aksu olamazdı" demişti Onno. Mutlaka acı veren bir "veda"nın henüz küllenmemiş ateşiyle çıkmıştı ağzından. Ama yoruma açıktı.
MüşerrefYıllar önce İstanbul-Antalya yolu üzerinde bir kır lokantasında onu ilk gördüğümde "Ne güzel teni var bu kadının" demiştim. Herkesin hayran olduğu gözlerinin aynısından bende de olduğundan mıdır nedir, cildi dikkatimi çekmişti. Sonra da unuttum gitti. Ta ki geçtiğimiz hafta, eski kocası beyefendinin "Yedirdim, içirdim, fakirdi, bir şöhret yarattım, her şeyi ben yaptım..." filan diyerek basında yer almasına kadar.
Bakalım bu insanları nasıl "yaratmışız"! Ben: Eski koca, 18 yaşında Milliyet’te başarılı bir "Aşık Veysel" söyleşisiyle işe başlamış. "İlerinin Halit Çapın’ı olur bu çocuk" denmiş. Babası Adnan Benk’in "medresesinde" yetişmiş. Daha sonra Seyyal Taner’e körkütük aşık olup her şeyi bırakmış ve menajerliğini yapmaya başlamış. Ardından dönemin gözde mesleği fotoroman yönetmenliği gelmiş. Evlendiğimizde -biraz da benim fotoroman kızlarına kaptırmamak için- verdiğim uğraşla bir dergide çalışmaya başladı. Yayın yönetmeni oldu, TV’lerde programlar ve bir sürü iş yaptı. Ben "adam yaratmanın" neresindeyim sizce? Benim bu yaptıklarımın, adamın beynine, yazı yazma yeteneğine ve idarecilik vasfına ne gibi bir katkısı olabilir?
Onno: Her ikisini de çok sevdiğimden ve Sezen Aksu’nun yoruma gerek bırakmayan yeteneği konusundaki her lafımın "had bilmezlik" olacağının bilinciyle susuyorum. Sadece Onno’nun değil, Sezen’in ve benzeri sanatçıların başarısında mutlaka çok insanın emeği geçmiştir ama asıl cevher onlardır.
Mahmut: Bu beyefendiyi bizlerden ayıran, onun bir "insan yaratması"dır ki, adama bakıp "Keşke hiç yaratmasaydın" diyesim geliyor. Yanlış anlaşılmasın; bu temenninin Müşerref Hanım’la hiçbir alakası yok. "Kadını rahat bıraksaydın belki daha çabuk yaratırdı kendini" manasında söylenmiş bir laftır. Bir de "Ben yetiştirdim"e taktım. İki gazino patronuyla tanıştırarak bu genç, güzel, yetenekli kız çocuğunu şöhret yapmış. Ayrıca yarı ölümlü Mahmut Bey bir taraftan bu genç bedene sahip olmuş. Kız sahnede döktüğü ter bir yandan, iki de çocuk yetiştirmiş. Diğer sanatçıların ne bedel ödediğini bilemem ama Müşerref Hanım’ınki biraz daha ağır galiba.
CUMARTESİ