22.12.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:
Güldener Sonumut
AB-Türkiye ilişkilerinin önemli bir mihenk taşıydı Finlandiya dönem başkanlığı. Herkesin aklında 1999 yılının Aralık ayında Helsinki’de düzenlenen zirve vardı. Finlandiya’nın AB dönem başkanlığı esnasında AB liderleri Türkiye’ye resmen adaylık statüsü vermişti. 1995’de AB’ye üye olan Finlandiya, dört yıllık tecrübesini son derece iyi değerlendirmiş, Türkiye’ye adaylık statüsünün verilmesi için çetrefilli süreci son derece iyi yönetmişti. Daha sonra Türkiye ile üyelik müzakerelerinin resmi başlama tarihinin tespit edilmesi için AB içerisinde kamuoyu yaratma ve AB yöneticilerine verilmiş olan sözlerin yerine getirilmesi konusundaki ikna çabaları, “pacta sunt servanta” Finlandiya’nın Türkiye konusundaki çabalarının AB dönem başkanlığı ile sınırlı olmadığını gösteriyordu. Zira Finlandiya eski Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari’nin Türkiye’nin AB üyeliğinin önemine vurgu yapan bağımsız Türkiye komisyonuna da başkanlık etmesi de bir tesadüf değildi.
Heyecan yaratmıştı
Aradan geçen yirmi yılın ardından Finlandiya’nın ikinci kez AB dönem başkanlığı koltuğuna oturması beklenti ve heyecan yaratmadı değil. Mülteciler ile işbirliği konusu ile sınırlı olan ve neredeyse durma noktasına gelen AB-Türkiye ilişkilerinin bu dönem başkanlığı sayesinde yeniden ivme kazanabileceği beklentisi hakimdi. Ancak 1 Temmuz tarihinde devraldıkları AB dönem başkanlığı görevlerinde AB-Türkiye ilişkilerini yeniden canlandırmaya yönelik olarak hiçbir çabaları olmadı. Aksine Finlandiya dönem başkanlığı esnasında Ahtisaari ruhunu bir kenara koyalım Türkiye’ye yaptırımların arttığı ilişkilerin neredeyse askıya alınma noktasına gelen bir konuma geldi.
Finlandiya AB içerisinde Türkiye lehine nüfuzunu kullanmadı. Oysa Finlandiya, 18 Mart mutabakatının bir parçası olan AB-Türkiye üçlü zirvenin düzenlenmesine ev sahipliği yapabilirdi.
Bulgaristan dönem başkanlığı esnasında bu formatta bir toplantı Varna’da düzenlenmişti. AB dönem başkanlığını üstlenen ülke ile sonraki iki dönemde üstlenecek olan ülkeleri biraraya getiren EU Trio’yu dışişleri bakanları, ekonomi, savunma, iç işleri bakanları düzeyinde Ankara ile buluşturabilirdi. Ama Helsinki, AB-Türkiye ilişkilerinde Ahtisaari ruhunu yaşatamadı. Alexis Kivi’nin 7 kardeşler kitabının girişinde yer aldığı üzere sorumluluklardan sanki kaçmayı tercih etti. 1 Ocak’da başlayacak olan Hırvatistan dönem başkanlığı ile daha sonra Zagreb’den bayrağı devralacak olan Almanya dönem başkanlığının AB-Türkiye ilişkileri için daha gerçekçi beklentilere neden olacaktır.