15.06.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
KADİFE ŞAHİN - FİNANS SOHBETLERİ
İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Ekonomi Laboratuvarı (BELİS) yer alıyor. İnsanın para ve ekonomik değerlerle ilişkisini mercek altına alan BELİS’in Direktörü Bilgi Üniversitesi İşletme Fakültesi Ekonomi Bölümü’den Yardımcı Doç. Dr. Ayça Ebru Giritligil.
İnsanın para ve ekonomik değerler üzerindeki laboratuvar çalışmalarının ne olabileceğini sorgulamak için kendisiyle biraraya geldik. Türkiye seçimden sonra yeni bir hükümet kurma sürecine girerken insanlar tekrar paranın değeri ne olacak?, ekonomik belirsizlikler artacak mı?, kriz olacak mı?, işimi kaybededirim mi? gibi soruların peşine düştüler.
İnsanların iktisat bu tür düşünce ve tavırlarının iktisatın temel konularından biri olarak ele alıdıklarını ifade eden Giritligil, Ekonomi laboravutarında yaptıkları çalışmalarda, temel kurgular üzerinde hareket etmediklerini günümüz gerçeklerini dikkate alan oyun tasarımlarıyla insanların düşüncelerini incelediklerini söyledi.
‘Kimya, fizik gibi...’
Ekonomi Laboratuvarı (BELİS) Direktörü Ayça Ebru Giritligil, yapılan çalışmalar hakkında şöyle konuştu:
İnsanla ilgili politikalar yapıyorsunuz, inşaat yapıyorsunuz, mekanizmalar tasarlıyorsunuz, ihaleler tasarlıyorsunuz, piyasa regülasyonları yapıyorsunuz. Ne yapmak istiyorsunuz, daha müreffeh, daha eşitlikçi bir toplum için bir kurallar bütünü koyuyorsunuz. Bu kurallara koyduğunuz malzemeyi tanımazsanız başarılı olma ihtimaliniz çok az.
İnsanları laboratuvara koyuyoruz, laboratuvarda farklı kurallara. Bunların çerçeveleri var; bu bir piyasa değeri olabilir, bir risk analizi olabilir, meslekle ilgili farklı kaynaklardan gelen bilgilerin nasıl değerlendirildiği olabilir...
Tüm bunları biz kontrollü laboratuvar ortamında inceliyoruz.
Ekonomi laboratuvarı ne demek?
İktisat teorisinin baz aldığı insan tipi, homo economicus insan tipidir. Süper rasyonel, sadece kendini maksimize etmek isteyen insan. Standart bir insanı var sayar, ama insanlar böyle değil. Başkalarına yardım eden, başkalarının iyi şeylerine mukabele eden, bağış yapmak gibi ihtiyaçlar duyanlar ve tamamen mükemmel değiller. Hesap yapabilen insanlar değiliz.
Böyle olsaydık piyasalarda esen rüzgarları değerlendirebilirdik, finans balonları olmazdı. İnsanlar aldanabiliyorlar. Bu aldanmaların, belli bir sistematiği varsa, sistematik bir şekilde biz rasyonel anlamdan sapıyorsak, o sistematikleri tespit etmek lazım. Bu sistematikleri de sadece piyasadan topladığınız veriyle yapamazsınız.
Örnek verir misiniz?
Bu tip durumların minimize edildiği oyunlar tasarlıyoruz. Oyunun içinde nasıl para kazanacağını da söylüyoruz, para karşılığı yapıyorlar bunları. Öğrencilere para veriyoruz. Oynadıkları oyundan puan kazanıyorlar, puan paraya çevriliyor.
Burada motivasyonu var, günlük hayattaki gibi menfaatleri ile motive oluyorlar.
Dünyadaki ilk örnekleri nedir?
İlk kez 60’ların sonunda, İktisadi Tasarım Konferansı’na gelecek olan Charles Plott ve Adam Smith Amerika’da başlattı bu işi. İlk yaptıkları şeyler piyasa mekanizması, yani “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” çalışıyor mu diye bazı şeylere bakıyorlar.
PAZARLIK DENEYİ: HAKKANİYETİ ÖLÇÜYOR
Oyun mu tasarlıyorsunuz?
Evet, örneğin bir pazarlık oyunu var. Burada öğrenciler rastgele kartlar seçerler ve terminale yerleşirler. Sistem 5. terminal ve 17. terminaldeki kişileri eşleştirir. 5. terminaldeki kişi çarkıfelek çevirerek puan kazanıyor, 50, 100 veya 200 puan kazanabilirsiniz. 17. terminal ise çalışarak kazanacak. 0 ve 1’lerden oluşan bir panel veriyoruz. Ekrana ve buralardaki 0 ve 1’leri sayıyorsunuz. Ne kadar çok panelde doğru sayarsanız o kadar çok puan (50,100,200) kazanıyorsunuz. 5’in çalışarak, 17’nin çarkıfelek çevirerek kazandığı puanlardan bir pasta oluşuyor. 10 dakika içinde pastayı nasıl bölüşeceğinize karar verin diyoruz.
Çalışan daha çok almayı talep edecek, diğeri de benimki şans eseri geldi sen daha çok çalışsaydın da daha çok kazansaydın diyebilir. Oyun bu. Alınan puanlar para olarak dönüyor. Gerçek hayattaki gibi daha çok kazanmak için pazarlık ediyorsunuz. Gerçek hayatta biri sermaye koyan biri çalışan iki kişi geliri nasıl gelir bölüşecek? Şirket iflas ettiği zaman zararı nasıl paylaşacağız? İflas kanunlarında nasıl yer vermeliyiz? İnsanların hakkaniyet davranışları nasıl bunu ölçümlüyoruz.
BİLGİ GÜNCELLEME DENEYİ: VELİ ÇOĞULCU,GENÇ UZLAŞMACI
Hangi alanlarda çalışmalarınız var?
Çok farklı alanlarda deneyler yaptık. İnsanların kafalarında bilgiyi nasıl güncelledikleri ile ilgilendik. Bu çok önemli bir şey. Ebeveynlerden çocuklara demokratik değerlerin transmisyonu olup olmadığına baktık. Veliler daha önce hiç oy vermemiş çocuklarını kaydettirmeye geldiklerinde 190 aile ile deney yaptık. Adayların farklı şekilde sıralandığı tercih profilleri verdik. 7 kişilik bir heyetin kendi kriterleri doğrusunda belirledikleri sıralamalar gösterildi.
‘Bu tercihlere göre adaylardan hangisi seçilmeli?’ diye sorduk. Bu insanın demokrasi anlayışıyla ilgili veri verdi. Buradaki bulgular çok enteresan, gençler uzlaşı dediğimiz kavrama gidiyorlar ve velilerinden farklı olarak kimseyi çok mutsuz etmeyen adayları seçiyorlar.
Veliler daha çoğunluk sitemi üstüne giderken gençler kimsenin en son tercihi olmayan adayı seçiyorlar. Çocuklar kimse çok mutsuz olsun istemiyorlar, uzlaşı istiyorlar.
RİSK DENEYİ: İNSANLAR KOLEKTİF LOTARYAYA PARA YATIRIYOR
Şans oyunlarına bakış nedir?
Risk deneyleri yapıyoruz. İnsanlar bireysel lotaryalara mı yoksa kolektif lotaryalara mı para yatırıyorlar? Sonuç kolektif çıktı. Çünkü kolektif bir lotaryaya katılmazsanız, öğreğin topluca alınan bir piyango biletine para yatırmazsanız, bilete para çıktığında sadece siz o paradan alamazsınız.
Bu İspanya’da çok yaygın. Bir de Hollanda’da posta kodu lotaryası var, o posta koduna sahip insanlara çıkıyor piyango. İnsanlar bireysel lotaryalar yerine bunu tercih ediyor. Bu da insanların kıskançlık dürtülerinden kaynaklanıyor. Rasyonel insan kıskanmaz, ama insanlar kıskanıyor ve an çok da en yakınlarındakileri kıskanıyor. Piyango idaresiseniz, daha çok para kazanmak uğruna bu tip kolektif lotaryalar düzenleyebilirsiniz.
KAMU MALI DENEYİ: BEN VERMESEM OLUR
İnsanlar birbirine güveniyor mu?
Uygulandığımız oyunlardan biri de kamu malı tedarik oyunu. Sizin için savaşan bir sendika var, bazı insanlar öne atıyorlar kendilerini. Sonuçta siz de onlar kadar faydalanıyorsunuz ama bunun maliyeti birilerinin üstüne biniyor. Ama herkes aynı eforu gösterse, oradan elde edeceğiniz fayda çok fazla.
Bu oyunda da deneklere 10’ar lira veriyoruz. İstersek bu 10’ar liradan belli bir miktarı oluşturacağımız ortak havuza koyalım, gerisini cebimizde tutalım.
Havuza koyulan parayı 4’le çarpacağız ve ne kadar para konulmuş olduğundan bağımsız olarak insanlara eşit olarak paylaştıracağız. Burada herkes elindeki bütün 10’u koysa buraya 4 katı para alacağız. Ama insanlar, ben koymayayım ama koyulandan yararlanayım, nasıl olsa eşit olarak paylaştırılacak diye düşünüyor.
Vergi vermediğiniz zaman bunu yapıyoruz. Bu aslında beleşçilik. Grevlerde, toplu hareketlerde birileri öne atılıyor, her şeyi siz yapmıyorsunuz ama sonuçta elde edilen haklardan hepiniz faydalanıyorsunuz. Hepimizin çocuğuna faydası olacak ortak bir çocuk parkı yapılıyor, bazı aileler katkıda bulunuyor, bazıları bulunmuyor. Ama herkesin çocuğun orada oynayabilir. Kişisel çıkarlarla iş birliği güdüleri çatışmaya giriyor. Bu konuda Türk insanı çok kötü. En başarılı ülkeler İskandinav ülkeleri, insanların kurumlara ve insanlara güvendikleri yerler.
Toplumsal farkları inceliyor musunuz?
İnsanların nörolojik zafiyetlerine bakılıyor.Koku, görsel vizyon gibi şeyleri sistematik olarak kullanırsınız pazarlamada.
Çünkü insanlar bunlara aldanırlar. İnsan ‘buna ihtiyacım var, bunu gerçekten seviyorum’ diye düşünmez. Laboratuvarlarda çok kullanılan eye track’tır. Gözün gördüğü bir şeyi nasıl takip ettiğini inceler.
Soldan okumaya alışkın toplumlarda göz önce soldan mı taramaya başlar...Tüketicinin nasıl seçtiğini tespit eden çalışmalar.