GündemAklımdaki sorular - ‘Tanpınar Batıcı değil, Batılıydı’

Aklımdaki sorular - ‘Tanpınar Batıcı değil, Batılıydı’

28.01.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Ölümünün üzerinden yarım asrı aşkın zaman geçen Ahmet Hamdi Tanpınar adeta yeniden keşfediliyor. Prof. Dr. Dellaloğlu, Tanpınar’ın herkesin konuştuğu yerden konuşmadığını, Batıcı olmak yerine ise gerçek bir Batılı olduğunu belirtiyor

Aklımdaki sorular - ‘Tanpınar Batıcı değil, Batılıydı’

Doğu kültürünün en değerli yazmalarından bir bölümünü saklayan Dublin Chester Beatty Kütüphanesi, geçen hafta Türkiye’den konukları ağırladı. Konu ise Ahmet Hamdi Tanpınar’dı.
Ölümünün 51. yılında, Tanpınar’ın “sükut suikastı” olarak andığı suskunluk yerini “Neden önemli?” sorusunun cevabını aramaya bıraktı.
Tanpınar Türkiye’nin yalnızca edebiyatı değil, toplumsal dönüşümü için de bir yol gösterici.
Sosyolog Prof. Dr. Besim F. Dellaloğlu, onun toplum için, Türkiye’nin modernleşmesi için neden önemli olduğunu “Modernleşmenin Zihniyet Dünyası” adını verdiği kitabında anlatıyor. Dellaloğlu, “Tanpınar Türkiye’dir” diyor ve onu anlamanın Türkiye’yi anlamak yolunda bir rehber olduğunu söylüyor.
Dellaloğlu’nun fotoğraflarını Tanpınar’ın yedi yıl yaşadığı Narmanlı Yurdu’nun içinde çektik. Binanın bugünkü metruk hali, Tanpınar’ın gelenekle, geçmişle kurduğu ilişkiye ne kadar ihtiyacımız olduğunun kanıtı gibiydi.

‘Bir gün bana dönecekler’
“Bir gün elbette bana döneceklerdir. Fakat ne zaman?” Bu soru Ahmet Hamdi Tanpınar’a ait. O dönüş zamanı şimdi mi?
Bir yıldır Tanpınar ilgisi var, ölümünün 50. yılı olmasından ötürü. Çok değişik çevrelerde etkinlik patlaması oldu. Ama bu aslında 90’lı yıllardan itibaren yükselen bir ilgi. Tanpınar algısında bir dönüşüm var. Dönüm noktası, o tarihe kadar yalnızca Dergâh Yayınları tarafından yayımlanan kitaplarının Yapı Kredi Yayınları (YKY) etiketiyle de basılması. Aklı başında bir ülkede böyle olmaması gerekirdi tabii. Bir metne okuyucunun nüfuz etmesi, yalnızca üzerindeki etiket üzerinden olmamalı.
Nasıl bir dönüm noktası oldu bu değişiklik?
Hem yeni yayınevi hem de günlüklerinin yayımlanması etkiledi. Tanpınar 1962’de öldü, günlükleri 2007’de yayımlandı. Tanpınar uzun dönem daha çok muhafazakâr tasavvur dünyasının sembol yazarlarından biri olarak okundu Türkiye’de. 1999 yılında YKY ilk kez Tanpınar’ın şiirlerini yayımlandı. Sonra Dergâh’la aralarında bir hukuki süreç başladı. 7-8 yıl birlikte yayımladılar Tanpınar kitaplarını. Mahkemeyi Dergâh kazandı, YKY çekildi. Ama o aradaki 10 yılda çok önemli bir şey oldu. Tanpınar’la daha önce ilişki kurmayı düşünmeyen bir okur kitlesi ilişki kurdu. Dolayısıyla okur spektrumu çok genişledi.
Bir yazarın farklı çevreler tarafından kabul görmesi için yayınevini değiştirmesi yetiyor mu?
Eskiden daha gelenekçi, muhafazakâr bir okur kitlesi varken 90’ların sonunda itibaren kendini çağdaş, laik, modern olarak tasavvur eden insanlar da Tanpınar okumaya başladılar. Artık ideolojik hatlar eskisi kadar güçlü değil. Geçişkenlikler, ara alanlar arttı.
Bu hatların geçişken bir hal almasına neyin neden olduğunu düşünüyorsunuz?
Biz, kimileri çok makbul görmese de, artık modernliğe daha yakın duruyoruz. Modern olan, toplumun aktör olmasıdır. Beğenirsin beğenmezsin. Artık Türkiye’de toplum aktörleşmeye başladı.
Tanpınar’a atfedilen muhafazakâr imge neyin üzerine kuruluydu?
Türkiye ideolojik hatları çok derin kazılmış bir ülke. İki büyük hat var. Biri benim “modernleşmeci” dediğim; Kemalist, Batılılaşmacı diyebileceğimiz ekol. Diğeri de ona şüpheyle bakan, daha muhafazakâr, yerlici, belki daha dindar kesim. Bir taraf aşırı benimseyip sahiplenince, öteki taraf onunla ilişki kurmaz Türkiye’de. İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı kürsüsünün profesörü olduğu için, öğrencileri onu sahiplendiler. Bizim akademide buna Mehmet Kaplan ekolü denir. Tanpınar metinlerinin 1970 yılında Dergâh’a yönlendirmesi de o ekol üzerindendir.

Bohem hayat ve tutuculuk
Bir yandan da tek parti döneminde CHP milletvekili Tanpınar. Bir çelişki yok mu?
Evet. Hasan Ali Yücel’in en yakın arkadaşı. Hayatı Beyoğlu’nda geçiyor, bohem bir hayat. Alkol, kumar, uyuşturucu, hepsi var. İnsan bunlarla ilişkili olabilir ve kültürel olarak muhafazakâr olabilir. Ama Tanpınar’ın hayatında bu da yok. 1960 darbesini görüyor ve yazdığı makalelerde bu darbeyi alkışlıyor. Kemalist reformlarla da hiçbir sorunu yok; tek rezervi dil devrimindeki bazı aşırılıklar. Böyle biri Dergâh Yayınları tarafından nasıl bayraklaştırılıyor, pek anlaşılır değil.
Şöyle bir cümlesi var: “Tam Müslüman mıyım bilmem. Milletimin Müslüman olduğunu unutmuyorum ve Müslüman kalmasını istiyorum. Garplıyım. Hıristiyanlığın daha iyi, daha zengin miraslarla, daha iyi işlendiğine eminim”.

‘Batıyı yanlış okumak’
İşte ben buna modernleşme sendromları diyorum. Bunlar bizimki gibi ülkelerde mümkün olan şeyler. Batıda, modern ülkelerde bir insanın dindar olması onun modern olmasının önünde bir engel değildir. Kraldan çok kralcılık, Batıyı yanlış okumak, Batıyla ilişki kurma tarzımızdaki problemler bize böyle kategorik yaklaşımlar getiriyor. Şu anki sorunlarımızın çoğu buradan kaynaklanıyor. Modernleşmecilerimiz hala 19. yüzyıl Batı’sının ideal hayat tasavvuru olduğunu düşünüyor. Halbuki ondan beri Batıda inanılmaz bir değişim var.
Kitapta “Türkiye bir ulus-devlet olmaktan çok devlet-ulustur” demenizin nedeni bu mu?
Evet. Bizim en çok örnek aldığımız Fransa, burjuva devriminin, dönüşümün en sert gerçekleştiği ülke. Arkasında çok derin bir toplumsal sınıflar silsilesi var. Bizde ise devletin ihtiyaçlarına göre programlanmış bir aydın hareketi var. Batıda aydın, toplumsal ihtiyaçları felsefeye ve siyasete dönüştüren kişidir. Bizde ise toplumdan dinleyip devlete tercüme etmek yerine, devletten alıp toplumu dönüştürme tavrı var.
Hep Tanpınar’ın çağdaşlarından farkından ve bugünü gördüğünden söz ediyoruz. Onun bu öngörüsünün kaynağı ne?
Türkiye’de iki kelime aynıdır, ama aydınla entelektüel arasında bir fark var bana göre. Bizde aydın daha çok ideologdur. Belli bir ideolojinin inşacısı ve takipçisidir. Entelektüel dediğimiz ise kendisi olmaya çalışan, hiçbir yere doğrudan zihni aidiyet kurmayandır. Tanpınar’ın farkı bence bu. Ki niye anlaşılamadığının nedeni de bu. O herkesin konuştuğu yerden konuşmuyor. Tanpınar Batıcı değil, Batılı. Oysa Kemalizm, ana akım modernleşme Batıcıdır; Batılı değil.

‘Sonuç odaklı olduk’
İkisinin arasındaki farkı nasıl tarif edersiniz?
Türkiye modernleşmesi, Batıda kaç yüzyılda gerçekleşen deneyimin sadece sonuçlarına odaklanmıştır. Nasıl olduğuyla ilgilenmemiştir. Çünkü pragmatiktir, hemen alması lazım. 19. yüzyıla bakalım. Karşında Avrupa orduları var, eskiden sen onları döverken onlar seni dövmeye başladı. Hemen harekete geçmen lazım. Yok Antik Yunan’a gidelim, yok Rönesans, vakit yok. Hemen topu alalım, okul açalım, çocuklara o topun nasıl kullanılacağını anlatalım.
Tanpınar, “Cemiyetimiz için ölmek veya garplılaşmak şıklarından birini derhal ihtiyar etmek zarureti vardı” diyor, “Türk cemiyeti yaşamak iradesiyle garplılaştı”.
Tam da bu. Ben modernleşmeyi ve Kemalizm’i Tanpınar’dan destek alarak eleştiriyorum, ama Tanpınar’ın yaptığı gibi bunu anlayışla yapmak lazım.
Muhtemelen çoğunluğun aklına gelen soruyu sorayım, öyle devam edelim: Muhafazakâr mısınız?
Hayır, değilim, kendimi solcu olarak görüyorum. Ama kimileri muhafazakâr görebilir. Nasıl ki Tanpınar’ı öyle gördülerse. Tanpınar yaşadığı kuşak içinde hem Batı’yı hem de burayı iyi bilen biri. Muhafazakâr olarak okunmasına rağmen, o tam anlamıyla kurucu moderndir bana göre.
Kurucu kesim içinde ama beni çok şaşırtan bir cümlesi de var: “İkinci Cumhuriyetin Eşiğinde diye bir makale yazmak istiyorum”. Burada ikinci cumhuriyetle anlattığı nedir?
Bu cümle bir bulut gibi, arkası yok. O makaleyi yazmıyor çünkü. Tahminimi söyleyebilirim. Modernleşme ekolünün içinden gelen biri Tanpınar. Ancak bunun yeterli olmadığını biliyordu. Batılı moderniteye benzer bir modernitenin inşası için başka şeyler yapılması gerektiği anlamında bir ikinci cumhuriyeti kastetmiş olabilir.

Haberin Devamı

Ahmet Hamdi Tanpınar

‘Tanpınar bizi olgunlaştırabilir’
Tanpınar’ın yazdıklarının bütününden ortaya bir kavram atıyorsunuz: Kültürel Müslümanlık. Nedir bu kavram?
Bir insan dindar olabilir, ateist olabilir, agnostik olabilir. Ama yaşadığı toplumun içindeki manevi havayı teneffüs eder. “Allah iyiliğini versin” diyen, Allah inancını mı konfirme ediyor? Hayır. İşte kültürel Müslümanlık bu. Bu ülkede ateist olup yine de kültürel Müslüman olabiliriz. Tanpınar camiden de besleniyor, klasik müzikten de. Itri dinlerken Proust okuyor. Tanpınar’ın orijinalliği, bir Doğu-Batı sentezinin peşinde olmaması. Ondakine “kendilik” diyebiliriz.
Onun görüşleri, yazdıkları, düşündükleri bugünün Türkiye’sine ne söylüyor?
Şimdi büyük bir patlama var. Bir bestseller Tanpınar, daha doğrusu longseller. Herhangi bir Tanpınar kitabını alın; göreceksiniz ki ilk baskısı ile ikinci baskısı arasında 10 yıl vardır, şimdi neredeye altı ayda bir yeni baskı yapıyor. Bu Türkiye’yi olgunlaştıracaktır, komplekslerimizden kurtarabilir bizi. Sol Tanpınar okusaydı, daha geniş ufuklu bir sol olabilirdi.

Haberin Devamı

Aklımdaki sorular - ‘Tanpınar Batıcı değil, Batılıydı’

Dellaloğlu, Tanpınar okumanın Türkiye’yi komplekslerinden arındıracağını söylüyor. Ona göre sol Tanpınar okusaydı, daha geniş ufuklu bir sol olurdu.

Prof. Dr. Besim F. Dellaloğlu kimdir?
1965 İstanbul doğumlu. Galatasaray Lisesi’nin ardından Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünü bitirdi. Yüksek lisans ve doktorasını Mimar Sinan Üniversitesi’nde sosyoloji alanında yaptı. Mimar Sinan, Marmara, Bilgi, Yıldız Teknik, Galatasaray ve Kırklareli üniversitelerinde ders verdi. Şu anda Sakarya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğretim üyesi.

‘Kemal Tahir iyi bir sosyolog ama en iyi romancılardan biri değil’
Bir başka tespitiniz de şu: “Roman uzun zaman Türkiye’de sosyolojinin yerini doldurmuştur”.
Türkiye’nin aydınları; düşüncelerini bir politik manifesto, gazete yazısı ve bilimsel bir kitap kadar romanla da ifade ettiler. Kemal Tahir, Türkiye’nin en önemli sosyolog ve tarihçilerinden biri. Ama en iyi romancılarından biri değil. Belki de Türkiye’de ciddi bir sosyoloji camiası olsaydı, Kemal Tahir roman yazmak zorunda kalmazdı. Ama bilimsel makalenin toplumsallaşmadığını iyi bildiği için derdini romanla ifade etti. Topluma söylemek istediğiniz sözünüz varsa, hala birincil mecrası romandır. Bu, aynı zamanda Türkiye’de akademik sözün ne kadar sınırlı olduğunu, akademinin toplumla ilişki kuramadığını da anlatıyor.

KEŞFETYENİ
Sağlık durumu kritik! 'Acil vasi atanması gerekiyor'
Sağlık durumu kritik! 'Acil vasi atanması gerekiyor'

Cadde | 16.06.2025 - 08:24

Nihal Candan'ın hastanede tedavisi devam ediyor. Dün hastanede doğum gününü kutlayan Nihal Candan'ın sağlık durumuyla ilgili yeni gelişme yaşandı.

Yazarlar