GündemÇayırlar şimdi ağlıyor

Çayırlar şimdi ağlıyor

26.01.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:

Kariyerinde 15 uzun metrajlı filme imza atan, filmlerine ‘son’ yazmayan yönetmen Angelopoulos, “Hayata elveda dediğim zaman son yazacağım” demişti bir röportajında. Ve o son, Atina’da yine bir film çekiminde talihsizce yazıldı...

Çayırlar şimdi ağlıyor

Önceki gece yaşanan korkunç kaza olmasaydı, Şubat başında çağımızın en entelektüel, en sağduyulu ve sinemasal anlatımı en benzersiz yönetmenlerinden Theo Angelopoulos, Haydarpaşa Garı’nda yeni filmi “The Other Sea”nin sahnelerinden bir kısmını çekecekti. Salı akşamı aynı filmin Atina’daki çekimleri sırasında karşıdan karşıya geçerken motosikletli bir polis memurunun çarptığı kazada hayatını kaybetti, Yunanistan’ın üstat yönetmeni.
Angelopoulos, 1968’de başladığı ve 15 uzun metrajlı film sığdırdığı kariyerinde, Nazi işgali, iç savaşlar, Berlin duvarının yıkılması, Balkan Savaşı gibi çağımızın büyük travmalarının en yetkin anlatıcısıydı. Bu tarihi olaylara bakan kamerası; hem kişisel bir bakışı hem derin bir tarih anlayışını yansıtıyordu. 20. yüzyıla baktığında yas, acı ve melankoli görüyor; gördüklerini son derece ciddiye alıyordu. Bunları sinema dünyasının görüp görebileceği en yetenekli anlatıcılarından biri olarak izleyicisine aktarıyordu. İlk gençliğinden hayatının sonuna kadar bir Marksist olarak kaldı.

Diktatör döneminde doğdu
1935’de Atina’da orta sınıf bir ailenin oğlu olarak doğdu Angelopoulos. Kendisini bir ‘savaş çocuğu’ olarak tanımlıyordu. Ne de olsa, General Metaxas’in diktatörlüğü döneminde doğmuştu. Bu dönem, çağdaş Yunan tarihine dair üçlemesinin ilk filmi ‘36 Günleri’nde (1972) karşımıza çıkacaktı. Savaş yıllarında ailesi dört çocuğunun bakımını sürdürmek için çetin bir mücadele verdi. O dönemde çoğu Yunan aile ekonomik zorluk, açlık ve kıtlıkla cebelleşiyordu.
Çocukluğunda onu etkileyen iki büyük travma yaşadı: Babasının İç Savaş arifesinde, bir kuzeni tarafından komünist partiye destek vermediği için ihbar edilip tutuklanması ve kız kardeşinin 11 yaşındayken bir çocukluk hastalığından ölmesi. Angelopoulos, yetişkinliğe adım attığında önce Atina Üniversitesi’nde hukuk okudu. Rivayet odur ki, Jean Luc Godard’ın “Serseri Âşıkları”nı izleyince sinemaya yönelmeye karar verdi. Paris’e gitti.

Okuldan kovulmuştu
Ünlü Fransız sinema okulu L’IDREC’te kurslara katıldı. Yaptığı, 360 derecelik panoramik bir çekim yüzünden profesörüyle tartışıp, okuldan kovuldu. Sinema kültürünün odak noktalarından Cinematheque Française’de yer gösterici olarak çalıştı. ‘60’ların Paris’ini 2010’da Adana’da şu cümlelerle anlatacaktı: “O dönem Fransa bir cennetti. Sarkozy’nin Fransa’sından ne beklenir ki? Şimdi dünyada, şiir, hayal, inanç eksik.”
1970’de ilk uzun metrajlı yapıtı, bir göçmen hikâyesi olan ‘Yeniden Yapılanma’yı tamamladı. Angelopoulos’la da çalışan Yunan yazar ve senarist Petros Markaris’e göre o dönemde Yunan entelektüellerini derinden etkileyen Bertolt Brecht’in en özgün yorumlarından birine Angelopoulos tarafından bu filmde yer verilmişti.

1975’te FIPRESCI’yi kazandı
1975’de bir grup tiyatro oyuncusu üzerinden ilerleyen başyapıt olarak selamlanacak “Tiyatro Kumpanyası”nı yönetti. Film, uluslararası ilgi de gördü. Cannes’ın Yönetmenlerin On Beş Günü bölümünden FIPRESCI ödülü kazandı.
1977 tarihli diğer önemli bir filmi “Avcılar”da, yönetmenin müthiş görselliği, zaman algısıyla oynaması ve uzun planlar gibi stil özellikleri daha da belirginleşmişti. “Kitera’ya Yolculuk” Yunanistan’a dair düş kırıklığının öne çıktığı bir filmdi. Ailesini bırakan karamsar bir adamın yolculuğunun anlatıldığı 1986 yapımı “Arıcı” ise diğer bir başyapıtı... 1995’de Balkanlar’ı ele aldığı “Ulis’in Bakışı”nı yönetti. Bosna Savaşı da Angelopoulos’un görmezden geleceği bir konu değildi. 1998 yapımı “Sonsuzluk ve Bir Gün”, en kişisel filmlerinden biriydi. Ona Cannes’dan, uzun süre önce hak ettiği Altın Palmiye’yi kazandırdı aynı zamanda.
2000’lerde 20. yüzyıla dair yeni bir üçlemeye başladı Angelopoulos, “Ağlayan Çayır” (2003) ve “Zamanın Tozu” (2008) ile ilk iki filmini tamamladığı... Saygın oyuncular onunla çalışmak için hep hevesliydiler. Marcello Mastroianni ile “Arıcı”da, Jeanne Moreau ile “Leyleğin Geciken Adımı”nda birlikte çalıştılar. “Ulis’in Bakışı”nda Harvey Keitel, “Sonsuzluk ve Bir Gün”de Bruno Ganz ve “Zamanın Tozu”nda Willem Dafoe, onunla çalışma şansına eriştiler.
“Sisli Manzaralar”da bir karakter diğerine uyku öncesi masal anlatırken, masal yarıda kalır ve karakter der ki, “Bu hikâye hiç bitmeyecek”. Filmlerine ‘son’ yazmayan bir yönetmen için bu diyalog sıradan değildir. 2 yıl önce, filmlerine son yazmamasını söyle açıklamıştı: “Bunlar filmin sonu değil, bir şeyin bölümleri. Hayata elveda dediğim zaman son yazacağım.” Önceki gün olan, görkemli bir hayatın son karesindeki ilk ‘son’ yazısıydı...

Haberin Devamı

‘Bir deniz bizi birleştiriyor...’
Angelopoulos’un Yunanistan’daki ekonomik krizi konu alan yeni filmi “The Other Sea”nin yapımcılarından biri Nuri Bilge Ceylan’ın da filmlerinin yapımcılığını üstlenen Zeynep Özbatur’du. Özbatur, Angelopoulos’un son 1.5 aydır sürekli Türkiye’ye gelip mekan baktığını ve çekim takviminin hazır olduğunu söyledi. Angelopoulos, 2010’da Onur Ödülü almak için geldiği Adana Altın Koza Film Festivali’nde verdiği söyleşide, Türkiye ve Yunanistan’la ilgili olarak “Bir deniz bizi birleştiriyor. Aynı zamanda bizi birleştiren 400 yıl süren geçmiş var” demişti.

KEŞFETYENİ
Oğlu resmen gençliği! Benzerliği görenler 'yok artık' dedi
Oğlu resmen gençliği! Benzerliği görenler 'yok artık' dedi

Cadde | 14.06.2025 - 10:32

"Çılgın Bediş" dizisinde canlandırdığı Oktay karakteriyle hafızalara kazınan Cenk Torun’un oğlu liseden mezun oldu.

Yazarlar