15.06.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:
Modern hayat tarzı ve kentleşme, özellikle büyük şehirlerde komşuluk ilişkilerini maalesef zayıflattı. İnsanlar adeta “komşusuzluk” haliyle karşı karşıya kaldı diyebiliriz. Yıllardır aynı binada yaşadıkları halde birbiri ile tanışmayan, komşuluk ilişkisi kurmayan nice insanların, ailelerin varlığına şahit oluyoruz. Sosyal hayatın aileden sonraki halkasını komşular oluşturur. İslam dini komşu haklarını, kul hakları çerçevesinde ele almıştır. Kuran-ı Kerim’de Allah’a imanı emreden ve şirki yasaklayan ifadelerin hemen arkasından sıralanan ahlak emirleri arasında ana babaya iyi davranmaktan sonra komşuya iyilik yer almaktadır (en-Nisâ 4/36).
Hz. Peygamber “Cebrâil, komşu hakkı üzerinde o kadar önemle durdu ki neredeyse komşuyu komşuya mirasçı yapacak sandım” buyurmuştur. Diğer hadislerde de komşusunun, kendisine kötülük yapmasından korktuğu kimselerin tam olarak iman etmiş olamayacağı, Allah katında en hayırlı komşunun, komşularına en çok iyilik eden kimse olduğu ifade edilmiştir.
‘Allah’a inanan iyilik etsin’
Ayrıca hadislerde komşuluk kavramının din ayırımı yapılmaksızın kullanıldığını da görmekteyiz: “Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse komşusuna eziyet etmesin”; “Allah’a ve ahiret gününe inanan kimse komşusuna iyilik etsin.” Bu hususu dikkate alan alimler, gayri müslim komşuların da komşuluk haklarının bulunduğu görüşündedir. Tabiin neslinin önde gelen alimlerinden Mücahid şöyle anlatmaktadır: “Abdullah b. Amr’ın evinde bir koyun kesildi. Geldiğinde ailesine, ‘Yahudi komşumuza ikram ettiniz mi?’ diye ısrarla sordu. Ardından da şunları söyledi: ‘Resulullah’ı şöyle derken işittim: ‘Cebrail bana komşu hakkından o kadar çok bahsetti ki komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim.’”
Komşu, komşusuyla karşılaştığında selamlaşmalı, keder ve sevincine ortak olmalı, kusurlarını araştırmamalı, kendisine yönelik hatalarını affedip yüzüne vurmamalı, fakir düştüğünde ihtiyacını karşılamalı, borç istediğinde vermeli, güzel bir durumla karşılaştığında tebrik etmeli, kötü bir durumla karşılaştığında taziye ve tesellide bulunmalı, hastalandığında ziyaret etmeli, cenazesi olduğunda katılmalıdır.
Peygamberimiz komşularına kötülük yapabileceği kaygısı yaşatan bir kimsenin cennete giremeyeceğini dile getirmiş ve iyi bir komşuyu mutluluk kaynağı olarak görmüştür. Yakın komşunun hak ve hukukta önceliği olduğunu vurgulayarak, “Ey Allah’ın Resulü iki komşum var, ikramda bulunurken hangisinden başlayayım?” diye soran Hz. Aişe’ye, “Kapısı (sana) en yakın olandan” cevabını vermiştir. Hatta Sevgili Peygamberimiz, komşuların davetleri çakıştığında da en yakın olan komşunun davetinin tercih edilmesini tavsiye etmiştir (Ebu Davud, Etime, 9).
Bunlar sadaka kapsamında
Özellikle apartman komşuluğunda klasik komşuluğa nispetle çok daha duyarlı olunması gerekir. Yüksek sesle konuşmak, televizyon ve müzik seti gibi cihazların sesini fazla açmak, ortak giderleri ödememek ya da geciktirmek, üst katlardan halı, sofra bezi vs. silkelemek, sabah erken saatlerde ve gece geç saatlerde süpürge vb. ses çıkaran aletleri çalıştırmak, çöp saatleri dışında çöp çıkarmak, otomobil park ederken özen göstermemek vb. durumlar kul hakkı ihlali anlamına da gelmektedir. Ne yazık ki isteyerek ya da istemeyerek duyarlılık göz ardı edilebiliyor. Sonra da şikayetler, tartışmalar ve belki de mahkeme salonlarına kadar yansıyan sürtüşmeler ortaya çıkıyor.
Komşular arası bağı güçlendirmek için basit gibi görünen küçük girişimler güzel sonuçlar verebilir. Merdivende karşılaştığımız bir komşumuza vereceğimiz bir selam, göstereceğimiz bir güler yüz, samimi bir hal-hatır sormak, gerektiğinde kapı komşumuza bir ihtiyacının olup olmadığını sormak, hatta pişirilen yemekten bir tabak ikram etmek komşular arasında oluşacak sıkı bağların bir ilk adımını oluşturabilir. Dinimizde bu tür davranışlar sadaka kapsamında değerlendirilmiştir.
Rüstem Paşa Camii
Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimam Sultan’la evli olan meşhur Osmanlı Sadrazamlarından Hırvat asıllı Rüstem Paşa tarafından 1561 yılında Mimar Sinan’a yaptırıldı. Cami, dönemin ve Sinan’ın sadeliğinden uzaktır. Camiyi bu sadelikten uzaklaştıran dekoratif öğelerse hiç kuşkusuz İznik çinileridir.
Eminönü’nde Uzun Çarşı’nın sahil yoluna indiği yokuşta yükselen tarihi mekân, konum itibarıyla çok kalabalık bir yerleşimin ortasında kalmıştır. Cami, Hacı Halil Mescidi yerine 40x40 zemin üzerine inşa edilmiştir. Tavan örtüsü; 15.50 çapındaki orta kubbeyle ve bu orta kubbeyi destekleyen daha ufak çapta yarım ve tam kubbelerle biçimlendirilmiştir.
Şadırvan caddede
Rüstem Paşa Camii 1660 yılındaki yangında hasara uğramış. 1766 yılında yaşanan büyük depremde caminin minaresi ve kubbesi yıkılmıştır. II. Mustafa zamanında onarımdan geçirilen tarihi mekanın, yıkılan kubbe ve minaresinin bu onarım sonrası Mimar Sinan dokusundan uzaklaştığı görülür. Mihrimah Sultan Camii’nde olduğu gibi Rüstem Paşa Camii’nde de kitabe bulunmamaktadır. Caminin sekizgen şadırvanı cadde üzerinde bir avlu içinde yer alır. Camiyi üç yönde dolanan yüksek avlusunu bir revak çevirmektedir.
Tarihi yarımadanın siluetine kondurulmuş caminin iç tasarımında kullanılan İznik çinileri, ziyaretçileri büyük bir tablonun küçük imgelerine dönüştürmeyi başarmıştır.
Hz. Peygamber’den bir dua
“Allah’ım! Hidayet ettiğin kimselerle birlikte bana da hidayet et, afiyet verdiğin kimselerle birlikte bana da afiyet ver, yüz çevirdiğin kimselerden benim de yüz çevirmemi nasip et, bana verdiğin nimetleri bereketli kıl, hükmettiğin şeylerin şerrinden beni koru, şüphesiz hükmü sen veriyorsun, sana karşı hüküm verilemez. Şüphesiz ki senin dost edindiğin kimseler rezil olmaz. Sen, eksikliklerden münezzehsin ve şanı yüce olansın.”
Peygamber bereketi
Allah Resulü’nün dostları, Hendek Savaşı öncesi Medine’de o geniş hendeği kazarken berekete şahit oldular. Üç gündür süren açlığın karınlarına taş gibi oturduğu bir anda Cabir b. Abdullah, Peygamberimizi yemeğe davet eder. Allah’ın Elçisi diğer sahabileri de sofraya çağırır. Oysa Cabir küçük oğlağını kesip pişirirken eşi de bir ölçek arpadan ekmek yaparken bunca insanı hesaba katmamıştır.
Endişe dolu ev sahibi ve bu endişeyi gideren tevekkül dolu eşi, o gün bir orduyu ağırlar. Allah’a ve ahiret gününün gerçekliğine inananları misafirine ikramda bulunmaya davet eden Peygamber Efendimiz’in mesajı bütün insanlığadır: Siz cömertçe misafirinize kapılarınızı açtığınızda, cömert olan Rabbiniz de bereket kapılarını size açacaktır...
Ramazan sözlüğü: İtikaf
İtikaf bir camide ibadet niyetiyle ve belirli kurallara uyarak inzivaya çekilmek demektir. Hz. Peygamber Medine’ye hicretten sonra her yıl Ramazanın son on gününde itikâfa çekilmiştir. İtikaf yapmak isteyen kişi, itikaf niyetiyle mescid veya mescid hükmündeki bir yerde kalmaya başlayarak itikafa girmiş olur. Vaktini namaz, Kuran tilaveti, dua, zikir ve tefekkür gibi ibadetlerle veya dini bilgi ve kültürünü artıracak sohbet ve okumalarla değerlendirir.
Doğal ihtiyaçlarını gidermek için camiyi meşgul etmeyecek ve kirletmeyecek şeyleri getirebilir. Camide yer, içer ve orada istirahat eder. Caminin içinde giderilmesi mümkün olmayan zorunlu ihtiyaçları için dışarı çıkabilir. İtikafın asgarî süresi için bir sınır konmamıştır. Bu bakımdan bir mescidi ziyaret eden kişi, bu ziyaret süresinde bile itikafa niyet edebilir. Kadınlar evlerinin bir odasında itikafa girerler.
?
İftar duası
“Allah’ım! Senin rızan için oruç tuttuk, senin verdiğin rızıkla orucumuzu açtık, bizden kabul buyur; çünkü sen her şeyi işiten ve bilensin.”
?
?
Bir âyet
Gerçek şu ki; şeytanın, inanan ve yalnız Rablerine tevekkül eden kimseler üzerinde bir hâkimiyeti yoktur (el-Kehf 16/99).
?
?
Bir hadis
Abdullah b. Mes’ud’dan nakledildiğine göre, bir adam Resülullah’a, “İyi mi kötü mü yaptığımı nasıl bilebilirim?” diye sormuş, Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: “Komşularının, ‘İyi yaptın!’ dediğini duyarsan iyi yapmışsındır; onların, ‘Kötü yaptın!’ dediğini duyarsan da kötü yapmışsındır.” (İbn Mace, Zühd, 25).
?
Sorularınız için: kyasaroglu@gmail.com