Gündem‘Mektubu okumazsa yakınız!..

‘Mektubu okumazsa yakınız!..

01.04.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bursa’da iki kadın arasında bir lider ve Latife Hanım’ın yakarışı

‘Mektubu okumazsa yakınız..

'Yansın ve yıkılsın...’
‘Mektubu okumazsa yakınız!..

Bursa’da iki kadın arasında bir lider ve Latife Hanım’ın yakarışı

3 Mektup 3 Kavga - 2 / CAN DÜNDAR

Atatürk’ün Başyaveri Salih Bozok’un arşivinde yer alan Latife Hanım’a ait ikinci mektup 26 Ekim 1922 tarihini taşıyor; yani ilk mektuptan bir hafta sonra yazılmış.
Mektubu okumadan önce, o bir hafta yaşananlara bir göz atmakta yarar var. Paşa, ekimin ilk haftasını Mudanya ateşkes antlaşmasından gelecek haberi bekleyerek geçirmiş, İsmet Paşa’dan imza haberi gelince rahatlamış ve akabinde Bursa’ya geziye çıkma kararı almıştı.
Haftalardır telgraflar, mektuplar yazıp kendisinden haber bekleyen Latife Hanım’a da Salih Bozok aracılığıyla bir mesaj iletmiş ve aynı tarihlerde Bursa’da olmasını istemişti.
Latife Hanım, büyük bir sevinç içinde bavul toplarken hiç beklemediği ikinci bir telgraf aldı:
"Gazi Paşa Hazretleri’nin rahatsızlığı nedeniyle Bursa gezisini iptal ettiği" bildiriliyordu.
Yıkıldı.
Panik halinde Anadolu Ajansı’nın İzmir şubesini aradı.Aldığı yanıtla şok oldu:
"Gazi Paşa, Bursa’da gezideydi..."
Peki ne olmuştu da Paşa, rahatsızlığını bahane ederek kendisini atlatmıştı.
Öykünün perde arkasını, tarih araştırmacısı İsmet Bozdağ "Gazi ve Latife" kitabında (Emre Yayınları, 1991) anlatır.
Buna göre buluşmayı engelleyen isim Fikriye Hanım’dır. Ancak bunu bilerek yapmamıştır.
Mustafa Kemal’in üvey amcasının kızı olan Fikriye Hanım, Savaş yılları boyunca Paşa’nın yanında olmuş, ona maddi manevi destek vermiş, gönül bağıyla bağlanmıştır. Ancak hastadır.
Yeni bir ilişkinin başlangıcında olan Kemal Paşa, Fikriye’yi bu "zor dönemöde yurtdışına tedaviye göndermek ister.
Fikriye istemeyerek de olsa bu öneriyi kabul eder; ancak "son bir rica"sı vardır:
Paşa’nın Bursa gezisine katılmak...
Bu geziden sonra İstanbul’a geçecek, oradan da tedavi için Avrupa’ya gidecektir.
Ancak telgraf çekilmiş, Latife Hanım Bursa’ya davet edilmiştir bir kez...
"Hatlar karışmıştır."
Gazi Paşa, düğümü çözmek üzere, bu tür kriz durumlarının değişmez aktörü Salih Bozok’u çağırır.

Yaver devrede
Yaver dolanılan çarşafı açmak için "gereğini düşünür."
Hastalık nedeniyle gezinin iptal edildiğini bildiren bir telgrafla Latife Hanım’ı durdurur.
Gazi, Fikriye Hanım’la Bursa’ya gider ve eski gözağrısını oradan yolcu eder.
Ancak Latife Hanım’ın "Bursa gezisinden haberdar olma" ihtimali unutulmuştur.
Köşk’ün gelin adayı durumu öğrenince kaleme sarılır ve Bozok’a ikinci mektubunu yazar.

İzmir, Göztepe
26 Ekim 1922

Muhterem Salih Beyefendi,
Birkaç günden beri yatakta idim. Hiç olmazsa bir telgrafla maneviyatımı okşamak istedim.
O akşam zat - ı alinizin beni hatırladığınızı gördüm. Ertesi gün de Paşa Hazretleri’nin ilk defa olarak bana hitap etmek lütfunda bulundukları telgrafnameyi alınca sevincimden ağladım.
Fakat o iki satırcığa melfuf (ekli) bir mektup vardı:
Paşa Hazretleri rahatsız imiş. Buradan mütehassıs doktor gitmiş.
Deli gibi yataktan fırladım. Ve zat - ı alinizden sıhhatleri hakkında malumat istedim. Cevaben Bursa’ya hareket emrini aldım.
Onu müteakip bir şifre daha; bu defa "Gelmeyiniz" emir buyurulmuş.
24 saatlik bir saadet, sonra yine karanlık... fakat şerefli bir karanlık...

"Boynunuza atlarsak..."
Müheyya - ı hareket idim (yola çıkmaya hazırdım). Hatta vesikam bile yapılmıştı. Bütün arkadaşlar ve bilhassa Şükrü Ali Beyefendi ibraz - ı nezaket ettiler. Bu meyanda en büyük saadeti teşkil eden Paşa Hazretleri’nin hiç olmazsa bir an beni tahattur etmiş (hatırlamış) olmaları idi.
Şimdi Ankara yollarındasınız. Acaba avdet buyurulacak mıdır (geri dönecek misiniz)? Yoksa ümidi keselim mi, bilemiyorum.
Burada bütün efrad mahzundur. Gece gündüz gözümüz yolda, bekliyoruz. Sizleri o kadar göreceğimiz geldi ki, görünce boynunuza atılırsak deli olduğumuza hükmetmeyin.

"Evet, yansın ve yıkılsın..."
Seryaver Beyefendi,
Zat - ı alinizden çok rica ederim, melfuf mektubu Paşa Hazretleri’ne takdim edin. Eğer okumaya vakitleri müsait olduğunu görürseniz...
Yoksa yakınız. (Evet, yansın ve yıkılsın).
Bu cümleyi hiç unutmam.
Acaba kendilerinden bugünlerde İzmir’i ziyaret edip etmeyeceklerini sorabilir misiniz? Sadık Latife’ye bu kadarcık malumatı medyunsunuz (bilgiyi borçlusunuz). Anlamak istemekliğime birçok sebepler vardır. Cevap aldığım takdirde sizin samimiyetinize istinaden izahat veririm.
Avdet buyurulacağı takdirde buradan gidecek hususi trenle Alaşehir’e kadar birkaç neferle gelip Paşa Hazretleri’ni herkesten evvel istikbal etmek (karşılamak) istiyorum. Acaba müsaade ederler mi?

"Latif’in güzel kalbi..."
Paşa hazretleri burayı mutlak teşrif etsinler. Hiç olmazsa bir gün kalsınlar, fakat bir defa daha gelsinler. İzmir kendilerine uğurlu gelmiştir. Latif’in güzel ve temiz kalbi, en samimi temenniyatı faideden hali değildir.
Bursa’dan mustarip oldular. "İzmir’e" diye muharebeye başlandı ve daima muvaffakiyetle yüründü. Bu noktayı unutmayınız. Ben bu gibi şeylere çok dikkat ederim.
Eğer Paşa Hazretleri’ni burada görmeyecek olursa, eminim ki babam kendisini ayaklarına atmaya gelecektir. Paşa’ya meftun mektuplarını sakladım. Göreceksiniz.
Artık yeter. Burasını ara sıra hatırlamanızı rica ve arz - ı hürmet ederim efendim.
Uşşakizade Latife

Boşanmanın arifesinde Latife’nin Bozok’tan ricası:
‘Git kocamla konuş, gerginliğe son versin’
Atatürk’ün Başyaveri Salih Bozok’un arşivinde yer alan Latife Hanım’a ait son mektup 29 Temmuz 1925 tarihini taşıyor.Geçen 2.5 yılda M. Kemal - Latife çiftinin evlilikleri kötüye gitmişti.
Bozok’a göre nedeni basitti:
"Atatürk, bazı müdahalelere sinirleniyordu."
Sonunda bu sinirle bir gün sabrı taştı ve Latife Hanım’ı Muzaffer Kılıç’la İzmir’e geri gönderdi.
İşte eldeki mektup 22 Temmuz 1925’teki bu zorunlu ayrılıktan bir hafta sonra yazılmış.

İzmir, Göztepe
29 Temmuz 1925
Salih Bey,
Tanıştığımız, içinde günlerce bütün bir samimiyetle yaşadığımız beyaz evden yazıyorum. Gerçi en elemli dakikalarımı yaşarken beni aramadınız. Sizi Mahmut (Soydan) Bey’den birkaç kereler sordum. Hatta veda vazifesini de kendisine tevdi ettim. Belki bu lakaydinizden (ilgisizliğinizden) dolayı sizi Ankara’da aramak cesaretini kendimde bulamadım. Fakat nasiyesinde (alnında) bir tek leke olmayan ecdad evinde siz en uğurlu, en hayırlı bir misafir olarak mukayyetsiniz (kayıtlısınız). Burada sizi hatırlamamak, güzel bir maziyi gömmek demektir. Halbuki ben nankör değilim.
Salih Bey,
Sen kızarsın, söylenirsin, fakat büyük meziyetlerin vardır. Samimisin. Ve daima hakikati söylersin. İnsanların yüzüne söyleyemeyeceğin şeyi de arkadan söylemezsin. Babasın. Evlatların için ağlarsın. Zavallı annem mütemadiyen seni sayıklıyor. Çünkü o kara ruhlu herifin yerine sen olsaydın, beni bir cambaz gibi ipte oynatmazdın. Bana hakikati söylerdin. Fakat zarar yok. Bu dünya elbette ona da kalmaz.

"Öksüzüm"
Salih Bey,
Bundan üç yıl önce bana karşı babalık vazifesini ifa edeceğini, babama vaat etmiştin. O şimdi Avrupa’da; işlerine mani olmamak için, burada olduğumu haber bile veremedim. Artık bir teessür yığını gibi her tesadüf ettiği koltuğa çöken bir annem ve ihtiyar halinde benim yüzümden fena bir muameleye düçar olmuş bir büyükannem var. Öksüzüm. Kimsem yok. Onun ikinci babalık vazifesini deruhte eden ve sözünün eri olan Salih Bey’e yazıyorum:
Git Paşa ile görüş. Ben kocamdan eminim. Çünkü kadirşinastır. Yüksek ruhludur. İnsandır. Aramızdaki gerginliğe nihayet vermesini, güzel bir mazinin vereceği kuvvetle rica et. Ben kendisine yazdığım mektupta seni refikanla göndermesini rica ettim.
Bir haftadır uykusuz, gıdasız, idama mahkumum. Esbabı (sebebi) çocukluk... Halbuki çocuklar bu ağır cezadan muaftır.
Salih’sin... Salah ve sulh getireceğine eminim. Latife Gazi Mustafa Kemal.

Yarın: Sofrada kavga: "İsmet... İsmet... Seni mahvederim..."



GÜNCEL