07.10.2009 - 02:00 | Son Güncellenme:
GÖKHAN KARAKAŞ İstanbul
Boğaziçi Köprüsü üzerinde dün sabah saat 06.00 sıralarında Avrupa yakasından Anadolu yakasına giden yol üzerinde terk edilmiş bir otomobil bulunduğu yönünde ihbar üzerine olay yerine gelen polis ekipleri, yapılan araştırmada 34 UE 4372 plakalı otomobilin Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nde Öğretim Üyesi olan Yrd. Doç. Dr. Dicle Koğacıoğlu’na (37) ait olduğunu belirledi.
Dicle Koğacıoğlu’na ulaşamayan polis ekipleri, araç içinde yaptığı incelemede kredi kartları, çanta ve evrakların yanı sıra “Annem, babam, Poyraz (kardeşi) beni affedin çok acı var dayanamıyorum” yazılı bir not buldu. Polis, köprü üzerinde park edilen aracın kapılarının açık olduğunu, kamera kayıtlarında yapılan incelemede ise herhangi bir bulguya rastlanmadığını bildirdi.
Taksi sürücüsünün ifadesi
Bir taksi sürücüsünün sabahın erken saatlerinde köprünün korkuluklarına doğru yürüyen bir kadını gördüğünü söylemesi üzerine Koğacıoğlu’nun intihar ettiği olasılığı arttı. Koğacıoğlu, deniz polisi ve sahil güvenlik ekiplerince Boğaz’da aranmaya başlandı. Koğacıoğlu’nun aracı Arnavutköy Karakolu parkına çekilirken, aracın içinde bulunan eşyalar da ailesine teslim edildi.
Namus cinayetlerini inceledi
Sosyolog Koğacıoğlu, yaptığı çalışmalar ve yazdığı makalelerde, tahsilli orta sınıf milliyetçiliğinin hem töre cinayetlerini hem de İslami pratikleri ve bu arada türban sorununu nasıl etnikleştirdiğine, bunun da aslında bir çeşit sosyal ırkçılık olduğuna işaret etmişti. Koğacıoğlu’nun yayınları arasında, “Gelenek Söylemleri ve İktidarın Doğallaşması: Namus Cinayetleri Örneği” bulunuyordu.
Makalesinde “Namus konusuna uygun davranmazsak başımıza bir şeylerin gelebileceğini hepimiz biliyoruz” diyen Koğacıoğlu, Türkiye’de kadın bedenlerinin namus üzerinden disipline edildiğini ve kadınların kendi kendilerini bu kurgu üzerinden disipline ettikleri bir düzende yaşadıklarını işlemişti. Koğacıoğlu’nun namus cinayetleriyle ilgili olarak kaleme aldığı makalede şu görüşlere yer verilmişti:
“Türkiye’de yaşayan kadınlar olarak hepimiz vücudumuzla ne yapacağımız konusundaki bin bir soruyla namus kurgusu üzerinden karşılaşıyoruz.
Kimimiz namus cinayetlerinden ölüyor, kimimiz giydiği eteğin boyu için dayak yiyor; başkaları oturma şekilleri hakkında çalıştığı atölye, ya da ofis sahibinden uyarı alıyor, namussuz olarak düşünülüyorsa pandik yiyor; bazılarımıza boşanırken çocuğunun velayeti verilmiyor, diğerleri verilmeyecek korkusuyla yaşıyor, bir başkamıza çalıştığı fabrikada kötü gözle bakılıyor, ötekine kötü gözle bakılacak diye çalışmasına izin verilmiyor.”
Arkadaşları ve öğrencileri Ekşi Sözlük’te yazdı
“Sabah sabah hakkındaki haber bizi üzmüştür...elden iyilik ummak gelir...” (cici calvo mea culpa)
“Sağ ve salim olmasını dilediğim hocam.” (okuryazar)
“Enerjisiyle, kahkahalarıyla bu dünyada asla intiharı yakıştıramayacağım, dünya güzeli insan. Nolur iyi olsun, başka bir şey diyemiyorum.” (cameo)
“2 dersini de severek aldığım Sabancı Üniversitesi’ndeki en iyi hocalardan biri. İnşallah olay yanlış anlaşılmadır. Belki biri arabasını çalıp köprüye bırakmıştır. Tekrar aramıza dönmesini bekliyoruz.” (gaybana)
“Hakkında hala iyi bir şeyler ummak istediğim güzel insan, değerli hoca... Sabahtan beri gözümün önünden gitmiyor dersteki şen şakrak, gözlerinin içi gülen halleri. Bu kadar hayat dolu gözüken bir insanı bu dünyadan vazgeçirecek kadar büyük acı ne olabilir diye düşünmeden edemiyorum. Belki de çekip gitmiştir bi yerlere, belki çıkar gelir...” (ecrin)
Ekşi Sözlük’teki 2004 yılına ait bir kayıtta ise Dicle Koğacıoğlu şu sözlerle anlatılmış: Derste gülme krizine girip hepimizin gözünden yaşlar getiren, kimi zaman el hareketleriyle kimi zaman konuşma tarziyla yüzümüzü güldüren, sohbet edercesine ders anlatan ve 2 saat boyunca bir kez bile oturmayı bıraktım, yerinde duramayan hiper öğretim üyesi.