06.12.2021 - 07:01 | Son Güncellenme:
MELTEM GÜNAY İstanbul - CİFAL Global Network bünyesindeki 22 merkezden biri olduğunu söyleyen Sokullu, bireylere, kurumlara, örgütlere, farklı sektörel partnerlere toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda kapsamlı eğitimler verdiklerini, farkındalık eylemlerine imza attıklarını anlattı.
'Hayatta kalma problemi'
"Toplumsal cinsiyet eşitliği kadın ve erkeğin aynılığından geçmiyor" diyen Sokullu, eşitliğin kadın ve erkeğin sosyal ve iktisadi hayatta, siyasette hayatın her alanında eşit haklara sahip olması ve eşit muamele görmesi anlamına geldiğini söyledi. Sokullu devamında ise "Bu temelinde aslında bir hak problemi. Kadına yönelik şiddet Evrensel İnsan Hakları Sözleşmesi'nde insan hakları olarak tanımlanıyor" dedi. Türkiye'de yapılan araştırmalardan da örnekler veren Prof. Dr. Sokullu, şunları dedi:
"Şiddeti nasıl tanımladığımız önemli. Sadece fiziksel değil duygusal, mobbing ve cam tavan konusu da şiddetin içine giriyor. Kadınların yüzde 40'u duygusal şiddete ya da istismara maruz kalıyor. Kadınların yüzde 7'si her yıl artarak daha fazla şiddete maruz bırakılıyor. Kovid-19 döneminde kadınların daha çok şiddete uğradığını görüyoruz. Çocuk yaşta zorla evlilikler toplumsal bir sorun. Bizim aslında kadına karşı şiddetle ilgili temel sorunlarımızdan biri farkındalığımızın olmaması. Dünyada da durum Türkiye'den farklı değil. UN Women'ın raporlarına baktığımızda dünyadaki kadın nüfusunun 3'te 1'i şiddete maruz kalıyor. Bu bir kadın hakları problemi değil insan hakları problemi. Pandemiyle birlikte durum daha da kötüleşti eve kapanmalarla birlikte kadınların destek hatlarına erişimi azaldı. Durum kötüleşirken bununla mücadele edebilecek yollar da bir noktada kapandı. Bu tüm dünyada aynı oldu. UN Women bunu gölge pandemi olarak tanımlıyor. Bu dönemde şiddet devam etti ama biz görmedik, görsek de önlemedik, buna dair yaptırımları hayata geçiremedik. Önceliğimiz hayatta kalmaktı ama malum kadına kız çocuklarına yönelik şiddet de aslında bir hayatta kalma problemi."
'Hepimiz aynı gemideyiz'
Şiddetin tanımının doğru yapılması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Sokullu sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şiddetin kamusal ya da özel hukuk bağlamında tanımlanması yeniden tanımlanma gerektiren alanlardan biri. Bir diğeri de şiddetin süresiyle ilgili. Bir kerelik mi olduğunda şiddet olarak tanımlıyoruz yoksa sürdürülebilir bir şiddette mi kanun koyucular dikkate alıyor. Son yıllarda çok ciddi bir kamuoyu oluştu. Uygulamada, şiddet gerçekleştikten sonra tedbirler var ama şiddet gerçekleşmeden önceki sinyallere yönelik önleyici ya da engelleyici tedbirler var mı, bunlar ne kadar efektif uygulanıyor bunu düşünmemiz gerekiyor. Aile içi şiddet hepimizin problemi. Hepimiz aynı gemideyiz ya batacağız ya çıkacağız bu öyle bir konu."
Sokullu: Don Kişot olmayalım
Şiddetin görünür oldukça farkındalığın arttığını söyleyen Prof. Dr. Sokullu, “Kadın kadının yurdudur diyerek iyi örnekleri görünür hale getirmeliyiz. Gençlerin takip ettiği influencer’lerin, youtuber’ların bu konuda eğitilmeli. Bu topyekün mücadele gerektiriyor. Tek başımıza Don Kişot gibi savaşmak değil toplumsal mutabakatla yapılabilir” dedi.