Gündem ‘Tanrım bu son çılgınlık olsun’

‘Tanrım bu son çılgınlık olsun’

30.03.2020 - 07:00 | Son Güncellenme:

Denizlerin idamını durdurmak için Hava Radar Mevzii Komutanlığı’nda görevli üç yabancıyı kaçıran Mahir Çayan ve arkadaşları 30 Mart 1972’de Kızıldere’de öldürüldü. Türkiye’yi sarsan bu olayın ardından Milliyet’in başyazarı Abdi İpekçi köşesinde sadece başlıktaki 5 kelimeyi yazdı...

‘Tanrım bu son çılgınlık olsun’

Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarını engellemek için Hava Radar Mevzii Komutanlığı’nda görevli üç yabancıyı kaçıran THKP-C ve THKO militanları, 30 Mart 1972’de Kızıldere’de öldürüldü. Milliyet gazetesi Genel Yayın Müdürü Abdi İpekçi, gazetenin manşetinde Mahir Çayan ve dokuz arkadaşının Kızıldere’de öldürülmesine ilişkin haberin yer aldığı 31 Mart 1972 tarihinde “Durum” köşesinde yalnızca beş kelime yazmıştı. Büyük harflerle şöyle yazıyordu köşede: “Tanrım, bu son çılgınlık olsun.”

Haberin Devamı

‘Tanrım bu son çılgınlık olsun’

Şimdi “bu son çılgınlık”tan biraz geriye dönelim... 12 Mart muhtırasının ardından 26 Nisan 1971’de sıkıyönetim ilan edilmişti. Pek çok hak ihlalin yaşandığı bu dönemde, devlet sol örgütlere karşı sert bir mücadeleye girişti. Bu süreçte tutuklanan Türkiye Halk Kurtuluş Parti-Cephesi’nden (THKP-C) Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı ve Ziya Yılmaz ile Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’ndan (THKO) Cihan Alptekin ve Ömer Ayna, 29 Kasım 1971’de Maltepe Cezaevi’nden tünel kazarak firar etti. Firarın ardından büyük şehirlerde kalamayacaklarını anlayan Mahir Çayan, Ertuğrul Kürkçü, Cihan Alptekin ve Ömer Ayna gizlice Ordu’nun Fatsa ilçesine bağlı Yapraklı köyüne yerleşti. Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarının engellenmesi için bir eylem arayışı içindeydiler. Ordu’nun Ünye ilçesinde bulunan Hava Radar Mevzii Komutanlığı’nda görevli İngiliz teknisyenlerin kaçırılması kararlaştırıldı.

Haberin Devamı

‘Tanrım bu son çılgınlık olsun’

‘3 İngiliz’ kaçırıldı

Gruptan bazıları, 25 Mart 1972 gecesi Ünye’de İngiliz teknisyenlerin kaldığı apartmana keşif yapmaya gitti. 26 Mart’ta Mahir Çayan, Cihan Alptekin, Ertuğrul Kürkçü, Hüdai Arıkan, Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy ve Nihat Yılmaz; Charles Turner, Gordon Banner ve John Stuart Law isimli üç görevliyi rehin aldı. Evdeki diğer altı İngiliz de bağlanarak etkisiz hale getirildi. Grup, İngilizlerin Land Rover marka aracıyla Sinan Kazım Özüdoğru, Sabahattin Kurt, Saffet Alp ve Ömer Ayna’nun bulunduğu Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyüne gitti. 27 Mart sabahı İngilizlerin aşçısı eve gittiğinde, altı İngiliz teknisyeni elleri ve ağızları bağlı olarak buldu. Üç teknisyenin kaçırıldığı anlaşılınca güvenlik güçleri harekete geçti. İngilizlerin aracı Tokat’a 4 kilometre mesafedeki Bağlar mevkiinde bulundu. Kızıldere’ye gelen gruptan iki kişi daha sonra aracı buraya getirmiş, yürüyerek köye dönmüşlerdi.

Sağ kalan tek kişi

Grubun, Kızıldere’ye gittiğini tespit eden güvenlik birimleri 30 Mart’ta köy muhtarının evine geldi. Arananların evinde olduğunu itiraf eden muhtar, evde rehinelerle birlikte 13 kişi olduğunu söyledi. Köy abluka altına alındı. Mahir Çayan, Ertuğrul Kürkçü, Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan, Ertan Saruhan, Saffet Alp, Sabahattin Kurt, Nihat Yılmaz, Ahmet Atasoy, Cihan Alptekin ve Ömer Ayna teslim olmayı kabul etmedi. Uzun süren çatışmaların ardından güvenlik güçleri eve girdiğinde üç teknisyen ve 10 militanın öldüğünü belirledi. Ellerindeki sayıya göre herkes ölmüştü. Gazetelerde de 10 kişinin öldüğü belirtiliyor, ölenler arasında Ertuğrul Kürkçü’nün de adı geçiyordu. Nihat Yılmaz ise listede yoktu. Oysa Kürkçü, kendi anlatımına göre eve yapılan atışlar sırasında kendisini samanlığa atmış, bir patlama sonrasında samanlığın direklerinden bazıları yıkılmıştı. Burada saklanan Kürkçü, ölenler arasında olmadığı anlaşılınca bir gün sonra yapılan arama sırasında yakalandı.

Haberin Devamı

ARİF DİNO’NUN 63. ÖLÜM YIL DÖNÜMÜ:

 ‘Ya çok geç geldi dünyaya ya çok erken’

Hem şair, hem ressam, hem karikatürist, hem sinema oyuncusuydu Arif Dino. İsminin duyulması konusunda bir kaygısı yoktu. Hem bu yüzden, hem de son yıllarını kendi köşesine çekilerek geçirdiği için ölümünden sonra ismi neredeyse anılmaz oldu. Bugün aramızdan ayrılışının 63. yılı.

Haberin Devamı

1893’te İstanbul’da doğan Arif Dino, köklü bir ailenin mensubuydu. Kardeşlerinden Ali Dino ile Abidin Dino da kendisi gibi ressam ve karikatüristti. Yurt dışında eğitim alan Dino, geniş bir kültüre sahipti. Çok iyi derecede Fransızca ve Yunanca bilen Dino, Atina’da portre ressamı olarak ünlendi. Bu dönemde Yunan sinemasının da “kötü adamı” olmuştu. 1929’da Türkiye’ye döndü Arif Dino. 1930’da Fransızca yazdığı şiirleri Paris’te yayımlandı. 1937’de yönetmenliğini ve senaristliğini Nazım Hikmet’in yaptığı Güneşe Doğru filminde rol aldı.

‘Tanrım bu son çılgınlık olsun’

Sürgüne gönderildi

İstanbul Üniversitesi’nde bitki panosu da çizdi, sigara paketinin üzerine grafik çalışmaları da yaptı. Bine yakın desen ve resminin yanı sıra az miktarda heykel de çıktı ellerinden. Şiir ve eleştiri yazıları kaleme aldı. 1942’de kardeşi Abidin Dino ile birlikte Anadolu’ya sürülen Arif Dino, İstanbul’a ancak 9 yıl sonra dönebildi. Son yıllarını Kuzguncak’ta aldığı evinde geçiren Dino, 64 yaşındayken hayata veda etti.

Haberin Devamı

‘20. yüzyılda sıkıldı’

Abidin Dino, ağabeyini şöyle anlatıyor: “Ömrü boyunca pek az şiir söylemiş bulundu. Doğru. Ancak şiir sayısı yeterli bir ‘ölçü’ mü? Kaldı ki Arif bir şair mi, bir ressam mı? Ereği ne birincisi, ne ikincisi olmaktı, yanılmıyorsam acayip bir simya işine girişmişti, damla damla, başka cinsten bir var olmanın peşinde idi. Arif’in toplanmış bulunan şiir birikintileri şiirdi ya da değildi, umurunda mı sanıyorsunuz? Şiir büroksasinin yazıp yayımlamanın, resim sergilemenin, bir eser yaratma çabalarının, ün yapma yöntemlerinin dışında kalmak karar ve bilinci ile ilginç bir insandı Arif; sanatçının kendi kendini bile sömürmesine karşıydı!”

Ona göre Arif Dino, ya çok geç gelmişti dünyaya ya da çok erken: “Milas felsefecileri arasında yaşasaydı, Pitagor, Tales, Heraklit’lerle beraber ne hoş vakit geçirecekti! Ya da 25. yüzyılda doğmuş olsaydı, belki kafadar kişiler bulacaktı kendine, 20. yüzyılda kimi gün, aramızda sıkıldı biraz.”