17.10.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:
0
Tiyatro dünyasının birçok sorumlu kişilerine göre yaşayan en önemli İngiliz oyun yazarı sayılan Pinter'in bu önemli yıldönümü için Londra'da değil de, Dublin'de böyle bir kutlama töreninin düzenlenmiş olması en azından bir değerbilmezlik değil miydi? Birkaç hafta önce, bu yılın Nobel Edebiyat Ödülü'nün kime verileceğinin tartışıldığı günlerde İngiliz basını, garip bir raslantıyla, Dublin'deki Gate Tiyatrosu'nun 10 Ekim 2005'te 75. yaşını kutlayacak olan Harold Pinter için düzenlediği görkemli tören için ünlü yazarı gene gündeme getirmişti. Gerçekten de Dublin'e Pinter'i alkışlamaya Michael Gambon, Jeremy Irons, John Hurt, Derek Jacobi gibi ünlü oyuncular, Tom Stoppard, Frank McGuiness gibi oyun yazarları geliyorlardı. Gate Tiyatrosu'nda değişik zamanlarda yazılmış kısa oyunlarının yanı sıra "Eski Zamanlar" yeniden sahneleniyor, kutlama töreni konuşmaları, şiirler ve müzikle daha da zenginleşiyordu. Elbette İngiltere'de de bu yıldönümü büsbütün sessiz geçiştirilmeyecekti. BBC onun son yazdığı "Voices (Sesler)" adlı bir radyo oyunuyla ona yeni mutlu yıllar dileyecek, Londra'da doğup büyüdüğü Hackney'de de daha mahalle içi bir partiyle eski günler anılacaktı.İki yıldır kanserle boğuşan ve kendini artık bir ölçüde iyileşmiş hisseden Pinter için Dublin kutlaması kuşkusuz büyük bir moral desteği olmuştur. Fakat asıl şaşırtıcı ve sevindirici kutlamanın Nobel Ödülü olduğunu kendisi de gizlemiyor. Eski günler anılacaktı Daha önce de kendi ülkesinde ve birçok yabancı ülkede çok sayıda ödül ve başarı kazanmış olan, sanat hayatı dışında dünya sorunları karşısında da sessiz kalmayan, her türlü işkenceye ve baskıya yorulmaz bir insan hakları savunucusu olarak karşı çıkan Pinter, İngiltere'nin Amerika'yla birlikte Irak'ı akıl almaz bir gerekçeyle işgal edişinden utanç duyduğunu açıkladı, aynı dönemde bu görüşlerini yansıtan savaş karşıtı bir şiir kitabı yayımladı. Şu günlerde önümüzdeki aralık ayında Stokholm'de yapacağı Nobel konuşmasında neler söyleyeceğini düşünen yazar, acaba geriye dönüp baktığında şu ayrıntıları da hatırlamıyor mudur? Savaş karşıtı şiirler Londra'nın doğusunda bir işçi mahallesi olan Hackney'de bir Yahudi terzi babanın oğlu olarak geçirdiği çocukluk ve ilk gençlik yılları, Hackney Downs Okulu'ndaki öğrenciliği, küçük arkadaş grubuyla Joyce, Kafka, Shakespeare, Dostoyevski gibi yazarları. Bach müziğini, Yeats'in şiirlerini uzun uzun tartışmaları, sinemada Vigo'nun, Bunuel'in filmlerine merakları, aralarına ender olarak giren kız arkadaşların yarattığı heyecan ve gerilim. Daha o yıllarda şiir yazmaya başlaması, bunların bir okul dergisinde yayımlanması, daha sonra Royal Academy of Dramatic Art ve Central School of Speech and Drama gibi tiyatro okullarında kesintili öğrenimi ve David Baron takma adıyla oyunculuğa başlaması, İrlanda'da iki yıl süren yorucu bir turne sırasında Beckett'in "Watt" adlı romanını keşfetmesi, bu romandan etkilenerek "The Dwarfs" (Cüceler) adlı bir romana başlaması. Pinter'in daha sonraki açıklamalarından da öğreniyoruz ki, Beckett gerçekten onun için çağımızın en önemli oyun yazarı ve çok şey borçlu olduğu bir esin kaynağı. Bir arkadaşının önerisi üzerine dört günde yazdığı ilk oyunu "The Room" (Oda) 1957'de Bristol Üniversitesi'nde oynanır. Gene aynı yıl yazdığı "The Dumb Waiter" (Gitgel Dolap ) 1960'ta Hampstead Tiyatro Klubü'nde sahnelenir. Adını profesyonel tiyatroda ilk duyuruşu ise 1958'de "The Birthday Party" (Doğum Günü Partisi) ile başlar. Londra'da Lyric Hammersmith Tiyatrosu'nda başlamadan önce turnede olumlu eleştiriler alan bu oyun, Londra'da tam bir başarısızlığa uğrar ve bir haftada kapanır. Esin kaynağı Beckett Fakat daha sonraki "The Caretaker" (Kapıcı) oyunun 1960'daki büyük başarısı üzerine "Doğumgünü Partisi"'nin ABC televizyonunun oyunu olarak on bir milyon seyirciye ulaşmasını sağlar. Artık tiyatro dünyası Harold Pinter'i keşfetmiştir. Bu oyunları 1964'te "The Homecoming" (Yuvaya Dönüş), 1971'de "Old Times" (Eski Zamanlar), 1971'de "No Man's Land" (Issız Topraklar) gibi başyapıtlar izler. Pinter'in bu başarılarında adı geçen oyunları o dönemin Royal Shakespeare ve daha sonra National Theatre genel sanat yönetmeni Peter Hall'un sahneye koymasının da büyük payı vardır. 'Doğum Günü Partisi' Pinter'in oyunlarının başlangıçta kısa bir süre yadırganmasının nedeni Beckett'in oyunları gibi alışılmış, geleneksel tiyatro oyunlarına benzemeyişleri, kişilerin ve konuştukları dilin gerçek hayattaki insanlara ve konuşulan dile benzemesine karşın, gerçek hayattaki anlamsızlığı ve iletişimsizliği dolaylı bir biçimde yansıtmasından kaynaklanır. Bu gündelik yaşantı ve konuşma sahneleri gerçekte insanın, özellikle de ayrıcalıksız, sıradan insanın her zaman dıştan kendini hissettiren bir tehdidin ve şiddetin korkusu içinde olduğu, olayların geçtiği kapalı mekânların birer sığınak olduğu izlenimini yaratır. Pinter'in ilk dönemindeki oyun kişileri genellikle yoksul kesimden insanlardır ve onların konuşma özelliklerini Pinter büyük bir ustalıkla yansıtır. Ancak "Eski Zamanlar", " Issız Topraklar" ve "Betrayel" (Aldatma)' da orta sınıftan insanların da bu oyunlarda ortaya çıktıklarını görürüz. Gündelik yaşantı Pinter, oyunlarındaki ustalığını "Uşak", "Kaza", "Arabulucu", "Fransız Teğmenin Karısı " ve "Proust Senaryosu" gibi film uyarlamalarında başarıyla kanıtladı. Seksenli yıllarda yazdığı "Bir Tek Daha", "Dağ Dili" kısa oyunlarında şiddet konusunu daha açıkça, siyasal sorunların sözcülüğünü daha dolaysız bir biçimde dile getirdi. 1985'te Arthur Miller'le Uluslararası PEN'in temsilcisi olarak Türkiye'ye geldiği zaman gerek Aziz Nesin'in verdiği yemekte, gerek ayrılırken yaptığı basın toplantısında o dönemin ülkemizdeki insan haklarına karşı olumsuz uygulamalarını, baskıyı ve işkenceyi kınayan bir konuşma yaptı. Önümüzdeki aralık ayında Stockholm'de Nobel konuşmasını yaparken dünyanın bugün de içinde yaşadığı cehennemin kimler tarafından yaratıldığını korkusuzca açıklayacağından kimsenin kuşku duymadığını sanıyorum. Nobel konuşması