14.01.2015 - 13:45 | Son Güncellenme:
Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, savaşın anlamsızlığını gözler önüne seren ve savaşta herkesin kaybettiğini savunan Erich Maria Remarque'nin “Im Western nichts Neues” isimli romanından uyarlanan bir klasik.Film, Birinci Dünya Savaşı’na bağnaz öğretmenlerinin kendilerine empoze ettiği militarist-milliyetçi duygularla gönüllü olarak katılan Alman gençlerinin savaşın ağırlığı ve acımasızlığı altında nasıl ezildiklerini, bedenen kurtulsalar bile geri dönüşü olmayan verdikleri bu kararın ruhların da açtığı derin yaraları çarpıcı bir biçimde gözler önüne serer. Hem film hem kitap yayınlandığı dönemde birçok milliyetçinin tepkisini çekmiş, İtalya ve Almanya’da filmin gösterimi yasaklanmış; kitap ise Nazi Almanyası’nda 1933 yılındaki “Kitap Yakma Eylemi” sırasında yakılmıştır. Film aynı zamanda, en iyi yönetmen ve en iyi film dallarında Oscar ödülünün de sahibi olmuştu.
Birinci Dünya Savaşı'nda Fransız general Broulard Almanların son derece güçlü birliklerle savundukları Ant tepesini ele geçirmeyi aklına koyar ve birliklerine taarruz emri verir. General Mireau ise bu kararın intiharla eşanlamlı olduğunu bilmesine rağmen kendi itibarını yükseltmek için adamlarını ölüme gönderecektir.Albay Dax'in komutasındaki Fransız güçlerinin ilk saldırıları başarısız olunca bir grup asker siperleri terk etmeyi reddederler. Yenilgi karşısında çaresiz kalan fakat kararın hatalı olduğunu kendisine itiraf edemeyen Mireau topçu birliklerine kendi askerlerine ateş açmasını emretmeyi düşünecek kadar ileri gider, ardından isyankar askerlere ibret olması için üç askeri idam ettirmeye karar verir. Albay Dax adamlarının hayatlarını kurtarmak için onları savunur fakat ölümlerine engel olamaz.
1943'te Burma'da bir Japon esir kampının komutanı olan Saito, kampa yeni gelen İngiliz Albay Nicholson'dan adamlarına Kwai nehri üzerine bir köprü kurmalarını emretmesini istemektedir. Saito'nun amacı bu köprüyü kullanarak Japon birliklerine cephane taşıma konusunda avantaj sağlamaktır. Saito'nun işkencesine dayanamayan Albay bir süre sonra köprünün emri altındaki mühendisler için de bir moral kaynağı olacağını düşünerek onun isteğini kabul eder. Nicholson düşmanının esiri konumunda da olsa, onun ve adamlarının yapabileceğinden daha iyi bir köprü yaparak onu psikolojik seviyede altetmiş olacağını düşünür. İnşaat ilerledikçe Nicholson köprünün düşmanına avantaj sağlayacağını tamamen unutur ve onu mükemmelleştirmek için elinden geleni yapar...
Bir grup Ingiliz askeri 2.Dunya Savasi sirasinda Kuzey Afrika collerini gecerek karargaha ulasmaya calisirlar. Takim komutaninin aklinda hep Alexandria'ya gidip soguk bir bira icmek vardir ancak tehlikleler,problemler ve nazi askerleri bu yolculugu daha da imkansiz kilacaktir.
"İvan’ın Çocukluğu" 1962 yapımı bir siyah-beyaz klasik film... Sovyetler Birliği'nin en şaşaalı dönemlerinin adeta bir yansıması. Üstelik "İvan’ın Çocukluğu" vasıtasıyla, başlı başına bir film ekolü olan Andrei Tarkovski, artık ününü ülke sınırlarına doğru taşırmaya başlayacaktır. Film, İkinci Dünya Harbi döneminde, köyü faşist Naziler tarafından yerle bir edilen on iki yaşındaki İvan'ın esir kampından kaçmayı başarması üstüne gelişen olayları mercek altına alıyor... Sovyet ordusundan Yüzbaşı Kholin ve diğer subaylar bu ateşli çocuğa sahip çıkarlar. Normal bir çocuk gibi okula gönderilmek istenen İvan’ın niyeti ise askercilik oynamaktır. Küçücük boyuyla düşman hatlarından cephe gerisine sızmaya ve casusluk yapmaya başlar. Film, Venedik’te Altın Aslan’la ödüllendirilmiştir.
Film 2.Dünya Savaşı'nda Nazi'ler tarafından tutuklanan Müttefik subaylarının tutuklu olduğu kamptan kaçışlarını anlatır. Subaylar uzun çalışmalar sonucunda kamptan bir tünel kazarak kaçmayı başarırlar. Ama Alman SS Polisleri peşlerini bırakmaz. Sonucunda hepsi Almanya ve İsviçre'de değişik zaman ve şekillerde yakalanırlar. Yakalanan subayların ellisi kampa dönüş yolunda Nazi askerleri tarafından öldürülür.
Britanya İmparatorluğu ile Zulu Krallığı arasındaki savaş Güney Afrika'daki Zulu topraklarında sürmektedir. Film bu savaş sırasında yaşanmış 8 çatışmanın ikincisi olan 22 Ocak 1879 tarihli Rorke Geçidi çatışmasının öyküsünü anlatır. Filmin hemen başında bu çatışmalardan ilki olan Isandlwana çatışmasında Zuluların büyük bir İngiliz garnizonunu tamamen imha etmeleri gösterilir. Sıra yolları üzerindeki Rorke Geçidinde daha küçük bir İngiliz ileri karakoluna gelmiştir. Saldırı planını Zuluların bir düğün törenindeyken öğrenen misyoner Otto Witt (Jack Hawkins) ve kızı Margareta (Ulla Jacobsson) derhal birliğe gelerek tehlikeyi haber verirler.139 kişiden oluşan birliğin başında züppe görünüşlü deneyimsiz Teğmen Gonville Bromhead (Michael Caine) vardır. Kendisine kalsa mantıklı bir kararla bölgeyi terkederek çekilecek olan Bromhead, komutayı çok az farkla kendisinden kıdemli olan ve bölgeye köprü yapımı için gönderilmiş yine savaş deneyimi olmayan Ordu Mühendisi (İstihkâmcı) Teğmen John Chard'a (Stanley Baker) bırakmak zorunda kalır. Chard bölgede kalıp karakolu savunma kararı alır. 4-5 bin üstün yetenekli savaşçıdan oluşmuş Zulular karşısında bu intihar gibi bir karardır.Silah olarak ellerinde sadece mızrakları ve önceki saldırıdan ele geçirdikleri az sayıda tüfekleri olan sayıca kalabalık Zulu ordusu karşısında tek avantaj olarak ateşli silahlara sahip olan sayıca az İngilizler müthiş bir direniş gösterirler. İki gün boyunca Zuluların dahice askeri taktiklerine karşı azimle karşı koyarlar. İngilizler neredeyse tükenmek üzereyken ve Zuluların son bir saldırıyla onları tamamen imha etmeleri mümkün gözüküyorken inanılmaz bir olay gerçekleşir ve Zulular İngilizlerin kahramanlıklarına övgü yapan şarkılar söyleyerek çekilirler ve giderler. İngiliz karakolunda danışman olarak bulunan ve Zuluları çok iyi tanıyan bir Afrikaner olan Josef Adendorff (Gert Van den Bergh), Zuluların, İngilizlerin kahramanca direnişlerini takdir ettikleri için savaşmayı bırakıp çekildiklerini açıklar.
2. Dünya Savaşı’nda, Amerika’nın sabrının taşmasına neden olan Pearl Harbor baskınını, hem Japonlar’ın hem de Amerikalılar’ın bakış açılarıyla anlatmayı deneyen, gösterişli bir ortak yapım. Baskının öncesi ve sonrasında yaşanan olaylar dizisini de perdeye taşıyan “Tora! Tora! Tora!”, özellikle o ünlü saldırı sahnelerinde ürkütücü bir gerçekçiliği yakalamayı başarıyor. Film, 1939 yılında Amiral Isoroku Yamamoto’nun (Yamamura), Japon Kraliyet Donanması’nın komutasını üzerine almasıyla başlar. Eğitimini Harvard’da tamamlamış, ateşli bir milliyetçi olan komutan, önceleri Amerika’yla yapılacak bir savaşa karşı olmasına rağmen, zamanla fikrini değiştirir. Japonya’nın, Asya’nın en güçlü devleti olma arzusu onu da etkiler ve vargücüyle Amerikalılar’la savaşmaya hazırlanır. Öte yandan ABD cephesinde, Japonya’nın egemenliğine karşı çıkma hazırlıkları başlar. Yamamoto bunun üzerine, Pearl Harbor limanındaki donanmayı vurmayı hedefler.
Film Kuban bölgesinde bulunan bir Alman birliğinin 1943 yılında başından geçen çatışmaları savaşan askerlerin gözünden anlatmaktadır. Birliğe yeni atanan Prusya kökenli yüzbaşı Stransky'nin (Maximilian Schell) esas amacı asil ailesine layık olabilmek için Demir Haç nişanını kazanmaktır. Birlikte bu yönde kurmak istediği otoriteye karşı en büyük engel kıdemli onbaşı olan Steiner'dır (James Coburn). Geri çekilmekte olan Alman birlikleri sayı olarak çok üstün olan Sovyet birliklerine karşı koymaya çalışmaktadır. Bu durumda bile yüzbaşı Stransky emrindeki askerlerden çok almayı planladığı madalyayı düşünmektedir. Bu uğurda kendi askerlerini bile feda etmeye hazırdır.
Mike, Steven, Nick, Stanley, John ve Axel isimli çelik işçisi gençlerin hikâyesine dayanan film üç bölümden oluşmuş gözükmektedir.İlk bölüm yaşadıkları Pennsylvania'daki hayatlarını gözler önüne sermektedir. Yaşamlarından kesitin içinde Rus Ortodoks kilisesine ait olan Steven ve Angela'nın düğünlerine ait geleneksel sahneler önemli yer tutar. Daha sonraki kokteylde Rus yaşantısına ait kutlama törenleride filmin önemli bir parçasını içermektedir. Bu bölümde Mike, Nick'e gidecekleri Vietnam'da onu yalnız bırakmayacağına dair söz verir. Daha sonrasında çıkılan bir geyik avında Mike vurduğu geyiği Cadillac'ına koyarak kasabaya getirir.İkinci bölümde Vietnam savaşında Mike, Steven ve Nick'i izliyoruz. Bu bölümde tutuklanırlar ve diğer tutuklananlarla birlikte Rus ruleti oynamaya zorlanırlar. Ancak işler kritikleştiği sırada kurtulurlar ve bu arada yolları ayrılır.Mike Amerika'ya döndükten sonra Nick'in kız arkadaşı Linda ile yakınlaşır. Bu arada Nick Saigon'da Rus ruleti oynatan yerlere takılmaktadır. Mike ise Stevie'nin yaşadığını öğrenince hastaneye gider ve onu bacakları ampüte edilmiş halde bulur. Ondan Nick'in de yaşadığını öğrenir.Son bölümde Mike bunun üzerine Saigon'a gider ve onu bulur. Ona eski hayatını anımsatmaya çalışır ama uyuşturucunun etkisindeki Nick onu tanıyamaz. Ancak onu götürmek isteyen Mike onunla oynayacağı rulet sonrası onu götürmek konusunda anlaşır. Bu bölümün sonunda Nick Mike'ı hatırlar ancak oyun trajik bir şekilde Nick'in ölümü ile sonuçlanır.Mike cenazeyi Amerikaya getirir ve yine Ortodoks geleneklerine uygun törenler yapılır. Akabinde bir kahvaltıda bir araya gelen eski dostlar Tanrı Amerikayı korusun şarkısını beraberce söylerken film nihayete erer.
Yüzbaşı Willard (Martin Sheen), Vietnam’da Amerikan ordusuna başkaldıran ve vahşi yöntemlerle bir orman kabilesini yöneten Albay Walter Kurtz’ü (Marlon Brando) bulup öldürmekle görevlendirilir. Kurtz’ün izinde, insan yüreğinin karanlığıyla savaşın gerçekliği arasında kalan Yüzbaşı Willard, çok geçmeden sonsuz bir kabusun içine sürüklenecektir.
Film Chris Taylorun (Charlie Sheen) Vietnam savaşına katılması ile başlıyor. Kendisinin dedesi ve babası Birinci ve ikinci dünya savaşında da savaşmışdılar. Ve daha sonra bu savaşta yaşadıklarını ve askerlerle tanışmasını konu almaktadır. Vietnam Savaşı sırasında, genç ve deneyimsiz askerlerin, savaşın dehşeti karşısında yaşadıklarını özetleyen filmde, öldürme içgüdüleri ağır basan çavuşun, barış yanlısı askerle çelişkileri ön plana çıkmaktadır. Avcıyken av konumuna düşen müfreze, Vietnam ormanlarının zor koşullarında her kaybettiği adamla zayıflamaktadır. İnsanın ölüme karşı mücadelesinin anlatıldığı ödüllü filmde Müfrezede tam 30 farklı erkek vardır ve hepsi Elias, O'Neil, ve Warren isimli çavuşlar tarafından kontrol edilmektedirler. Filmde biri barış seven diğeri ise savaş hayranı bir çavuşun da arasında geçen tartışmalara da konu olmaktadır. Chris Taylor ise suçsuz insanlara zarar veren askerlerle tartışmaktadır.
Amerikan Ordusu ve Vietnam Savaşı, fakat bu kez Stanley Kubrick bakış açısıyla. Filmin başlarından ortalarına kadar askeri disiplinin farklı kişiliklerdeki askerler üzerinde nasıl bir etki yarattığını izliyoruz.
Ünlü bir DJ olan Adrian Cronauer, ordu tarafından sabahın erken saatlerinde yayınlanan bir radyo şovu için getirtilir. Cronauer, önceki ciddi ve sıkıcı havadalgalarını, mizah ve hippi nağmeleriyle dolu yaylım ateşiyle yok eder. Askerler tarafından çok sevilir, ancak üst yönetim içinde öfke uyandırır. Bilmeceler, inanılmaz eğlenceli fıkra bombardımanları ve 60’ların hitleriyle dopdolu film, Cronauer’in sıkı Saigon macerasının ortasında bir dünyanın nasıl deliye döndüğünü gösteriyor. Cronauer Vietnam Savaşı sırasında askere yollanır ve Saygon'daki Amerikan radyosunu kendine özgü yayınlarıyla tam bir show'a çevirir. Film, savaşın dehşetine, komedinin ve iyimserliğin çerçevesinden bakıyor.
2. Dünya Savaşı yıllarının Nazi Almanya'sında girişimci bir Alman Oskar Schindler, askeriye için metal kaplar üreten bir fabrika kurar ve bu iş için sermayeyi ve iş gücünü Yahudiler üzerinden sağlar. İlerleyen zamanda Yahudiler'in gördüğü baskıyı içine sindiremeyen Schindler, onları kurtarmak için uzunca bir liste yapar.
Dört çocuk annesi bir annenin İkinci Dünya Savaşı’nda kaybettiği üç oğlunun ardından fazlasıyla yaralanmıştır. Şimdi tek dileği hayatta kalan tek oğlunun savaştan sağ salim dönmesidir. Yakarışları karşılık bulur ve Başkan tarafından verilen bir emirle James Ryan’ın ne pahasına olursa olsun bu savaştan sağ çıkması sağlanacaktır. Normandiya çıkarmasının yapıldığı gün, sekiz kişilik bir asker birliği farklı bir göreve, Ryan’ı kurtarma görevine atanır. Ancak yüzbaşı John Miller tarafından yönetilen bu birim, can pazarının yaşandığı bu zorlu ortamda hakikatli bir yaşam mücadelesine atılacak; tek bir adamı kurtarmak için sekiz kişinin hayatının tehlikeye atılmasının meşruluğunu sorgulayacaktır.
1993'te birleşmiş milletlerin Somaliye yiyecek yardımı yapmasının ardından gelen yardımları adamları tarafından toplatan Mohamed Farrah Aidid onbinlerce insanın ölmesine yol açmıştır.Bu olaya bir son vermek için özel eğitimli bir ekibin Aididin iki önemli adamını şehir merkezinde bir binada yakalamasına karar verilir.Plana göre şehre helikopterle gidilecektir binada 2 adam yakalanılarak sıcak çatışma olmadan geri dönülecetir 45 dakikada bitmes planlanan bu görev helikopterlerden birinin düşürülmesiyle bir anda tersine döner.Bundan sonra sayıları az olan askerlerle binlerce somali 18 saat süren bir savaşa başlar.
Eskiden beri aralarında derin bir dostluk bulunan iki arkadaş, savaşa gitmenin arifesindedirler. İkinci Dünya Savaşı tüm vahşetiyle sürmektedir ve savaşa dahil olan Amerika Birleşik Devletleri, kendi kaderini belirlemek üzeredir. Savaş bu iki insanı da içine katarak, dev bir liman baskınıyla, derin bir vahşet sunacaktır. Savaş her zamanki gibi, görkemli ve kanlıdır.
1990'da Irak'ın Kuveyt'i işgaliyle başlayan Körfez savaşı döneminde, 3. jenerasyon askerlerden Jarhead, sınırlı ve rahat bir görevden çok daha aktif bir göreve alınır. İşi Irak askerleri ve sıcağa karşı hiçbir savunması olmadan sırtında dev bir çanta, ağır bir tüfekle Orta Asya çöllerinde nereye gittiğini bilmeden ilerlemektir.
Film, Birinci Dünya Savaşı’nda Rus Kraliyet Donanması’nda görevli Amiral iken Bolşevik Devrimi’nin ardından Beyaz Ordu’nun komutasına geçip Bolşevik’lere karşı savaşan Aleksandr Vasiliyevich Kolchak’ın duygusal ilişkisini konu edinirken aynı zamanda Rus Tarihi’ne farklı bir açıdan yaklaşıyor. Bolşevik Devrimi’ni ve Komünist Yönetimi yanlı bir şekilde eleştirdiği iddia edilen film, vatan haini olarak addedilen Amiral Kolchak’ı kahraman olarak gösteriyor olması sebebiyle tepkilere yol açtı. Özellikle Rus Tarihçiler tarafından eleştirilmesinin yanında afişleri kimliği belirsiz kişilerce tahrip edildi. 9 Ekim 2008 tarihinde Rusya'da gösterime giren, altı milyondan fazla kişi tarafından izlenen film eleştirilerin yanında oyuncuların performanslarıyla beğeni topladı.