14.09.2017 - 12:22 | Son Güncellenme:
On yıl süren zahmetli bir çalışmadan sonra, romancı Karen Eiffel, en iyi kitabını tamamlamak üzeredir. Önündeki tek sorun, ana karakteri Harold Crick’i nasıl öldüreceğini bulmaktır. Yazar, Harold Crick’in gerçekte yaşadığını ve sözcükleri yazdığı anda olayları yaşadığını bilmemektedir. Şaşkına dönen Harold, yazarın aklındakileri duyup romanın (ve kendi) sonunu değiştirmesi gerektiğini anlar.
Sonbaharda evlenecek olan Amerikalı nişanlı çift Gil ve Inez, Inez'in babasının iş gereği Paris'e gelmesini fırsat bilip, küçük bir tatil için bu gözde Avrupa şehrinin yolunu tutarlar. Başta her şey eğlence dolu bir Avrupa kentini gezmekten ibaretken, özellikle damat adayın Gil'in Paris caddelerinde gece yarısı yaşadığı gerçek üstü maceralar sadece onun değil tüm ailenin hayatını değiştirecektir... Zira bu genç adam, Paris’e büyük bir aşk beslemeye başlar ve edebiyatçı kimliği ve tutkusu pekişir..
Her kadın, diğerine bir zincirin halkaları gibi eklenirken, bir edebiyat eserinin gücü, hayatlarını karşı konulamaz şekilde değiştiriyor. Birinci kadın, Virginia Woolf, Londra’nın varoşlarında bir yandan depresyonla savaşırken, bir yandan da ilk romanı olan Mrs. Dalloway’i yazıyor. Bundan 20 yıl kadar sonra, II. Dünya savaşının sonunda Los Angeles’ta yaşayan bir ev kadını olan Laura Brown, Mrs. Dalloway’i okuyor ve bunun içindeki devrimci ruhtan aldığı ilhamla yaşamında büyük bir değişiklik yapma kararı alıyor. Ve günümüz New York’unda yaşayan, Woolf’un Mrs. Dalloway’inin modern bir versiyonunu olan Clarissa Vaugan, kendisiyle eski sevgilisi Richard için sonun ne olacağını tahmin etmeye çalışıyor. Üçünün hikayesi bir araya geliyor ve sonunda şaşırtıcı bir tanışma gerçekleşiyor.
Eski BBC muhabiri ve gazeteci Robert Harris’in 2007 tarihli tartışmalı ?The Ghost? isimli romanından uyarlanan filmin merkezinde eski bir İngiliz Başbakanı’nın anılarını yazması için tutulan bir yazar bulunuyor.Yazar, araştırmaları sürerken ortaya çıkardığı gerçeklerle bir anda kendisini CIA'den silah endüstrisine, Beyaz Saray’dan Downing Street 10 adresine uzanan dehşet verici bir ağın ortasında buluyor. Buna paralel olarak da eski Başbakan, görev süresi sırasında, terörle mücadele adına, bir grup İngiliz vatandaşının gizlice CIA'e teslim edilmesine yeşil ışık yakarak, bu zanlıların işkence görmesine izin vermekle suçlanıyor. Hakkında verilen tutuklama kararı yüzünden giremediği İngiltere ve ABD’ye bol bol siyasi gönderme yaptığı filmi Polanski, İsviçre'de ev hapsindeyken çekti
Doug Wright'ın ödüllü tiyatro oyunundan beyazperdeye uyarlanan Quills, hayatının son 10 yılını hapis benzeri bir akıl hastanesinde geçiren Marquis De Sade'nin hikayesini anlatmakta. Sadizmin filozofu olan De Sade hastaneye kapatıldıktan sonra da her biri büyük tepki toplayacak yazılarını yazmayı sürdürür. De Sade'ın çekimine kapılan hastanenin çamaşırcısı genç Madeleine, De Sade'ın yazdığı metinleri gizlice hastane dışına dağıtmaktadır. Bu metinlerden biri olan Justine'I Napolyon okuyunca sinirlenir ve çok koyu bir muhafazakar olan Dr. Royer Collar'ı, de Sade'yi tedavi etmesi için hastaneye gönderir.
Yetenekli bir şair oolan Sylvia Plath, edebiyatçı Ted Hughes'la tanışır ve aralarında bir yakınlaşma başlar. Sylvia ile Ted bu birlikteliklerini evliliğe taşır. Ancak evliliğin ardından Ted'in hırs ve arzuları, Sylvia'nın yeteneklerini ortaya çıkarmasını zorlaştıracaktır. Ted, ününü giderek artırır ve evliliğinde sorunlar başlar. Çift, durumu düzeltmek için bir çocuk yapmaya karar verir. Ama Sylvia, kendini depresyonun içinde bulur. Bu yaşadığı sıkıntılar onu şiirde büyük başarılara taşıyacaktır
1940'lı yıllarda New York'lu sosyalist bir oyun yazarı olan Barton Fink, Los Angeles'a gelip bir film senaryosu yazma ihtimali belirdiğinde durumu kabul etmek zorunda kalır. Bir otele yerleşir ve burada film stüdyosunun başkanı Jack Lipnick'le tanışır. Lipnick'ten, yazacağı senaryonun kaba saba bir B filmi için olduğunu öğrenir. Daktilosunda sadece tek bir cümle yazmayı becerse de, içinde bulunmaya hiç alışık olmadığı durum sebebiyle bir türlü ilham gelmez ve tıkanır.Oteldeki kapı komşusu Charlie Meadows, geveze bir pazarlamacı ve tam bir orta sınıf insanıdır. Fink'in hayatına giren diğer insanlar da (ünlü bir senarist olan Mayhew ve onun kız arkadaşı Audrey gibi) genç entellektüel yazara ilham gelmesine ve senaryoda ilerlemesine yardımcı olamazlar. Stres doruğa çıktığında Fink kendisini doğaüstü tabloları andıran bir cehennemin içinde bulur.
Yazar Harry Levine, soğuk bir New York gecesinde en yakın arkadaşı fotoğrafçı Jake Manheim'ın kapısına dayanır. Harry beş parasızdır ve Jake'in ona yüklü miktarda borcu vardır. Aslında Jake'in cebinde de Harry'ninkinden fazla para yoktur.İşin kötüsü Jake, Harry'nin kitabını okumaya kalkar ve hem hayatlarıyla hem de para sorunuyla ilgili çok özel gerçekleri öğrenir.
Gerilim romanlarıyla ünlenen başarılı bir yazar olan Mort Rainey karısı Amy'nin kendisini aldattığını gördüğünde büyük bir psikolojik yıkıma uğrar. Karısından boşanan ve aynı zamanda 'yazar tıkanıklığı' sorunuyla karşılaşan Rainey, hem yeni kitabı üzerine çalışabilmek hem de zor zamanları atlatabilmek için New York'un ıssız bölgelerinden birine, Tashmore gölünde bir kulübeye yerleşir. Bir gün kapısını çalan John Shooter isimli esrarengiz adam, Rainey'i kendi hikayesini çalmakla suçlar. Başta adamı dikkate almayan Rainey zamanla olayın büyüklüğünün ve tehlikesinin farkına varır. Stephen King'in romanından beyaz perdeye uyarlanan filmin yazar ve yönetmen koltuğunda 'Panik Odası' filminden hatırladığımız David Koepp oturuyor; başrollerinde ise Johnny Depp, Oscar ödüllü Timothy Hutton ve usta aktör John Turturro bulunuyor.
Film, geçmiş, bugün ve gelecekten üç ayrı hikâye sunuyor izleyiciye. Her biri aşka dair sonsuzluğun peşinde olan erkekler hakkında. Mayalı bir kâşif, esir düşmüş kraliçesini kurtarmak için hayat ağacını aramaktadır. Türlü ağaçlar üzerine çalışan bir tıp araştırmacısı, ölmek üzere olan karısını kurtaracak bir ilaç aramaktadır. Bir uzay yolcusu ise hava kabarcığı içindeki kapsül halindeki yaşlı bir ağaç ile seyahat etmektedir. Nebula ile örtülü, ölmek üzere olan bir yıldıza doğru yol almaktadır. Aşkı ve ölümsüzlüğü arayan üç hikâye kesişir. Pi, Bir Rüya İçin Ağıt gibi filmlerin yönetmeni Daren Aronofsky’den yeni bir mücadele tutkusu.
Babasının yeni işi nedeniyle Amerika'nın orta kesiminden San Francisco'ya taşınan Riley (seslendiren Kaitlyn Dias), yeni ortamına uyum sağlamakta güçlük çekmektedir. Hepimiz gibi davranışları, duygularından etkilenen Riley'nin beynindeki duygu merkezinde yaşayan Neşe, Öfke, Korku, Tiksinti ve Üzüntü, genç kızın hareketlerinde büyük pay sahibidir. Yeni yaşamındaki çalkantılar duygu merkezinde bir krize neden olmuştur. Neşe, olaylara olumlu yanından bakmaya çalışsa da diğer duygular yeni şehir, okul ve yaşama karşı farklı reaksiyonlar gösterir.
Rory Jansen, yayımlanan ilk kitabıyla birlikte beklenmedik bir şekilde edebiyat dünyasında zirveye yerleşen genç bir yazardır. Son derece yaratıcı ve özgün üslubuyla dikkat çeken genç yazar bir anda döneminin en iyi birkaç isminden biri olarak kabul görmeye başlar. Romanı ise dünya çapında tanınan ve eleştirmenlerin dahi büyük bir hayranlıkla karşıladığı bir yapıttır artık. Başarı ve şöhretin tadını çıkaran Ransen'ın çok sevdiği eşi dahil hayatta her şeye sahiptir. Ancak başarının doruklarına çıktığı bir anda ortaya çıkan gizemli, yaşlı bir adam, Jansen'ın romanı üzerine önemli bir iddiada bulunacaktır. Jansen'ın adını dahi bilmediği bu yaşlı adamı görmezden gelmesi mümkün değildir...Felekten Bir Gece serisi ile yıldızı parlayan aktör Bradley Cooper'ın başrolde olduğu filmin yönetmenliği ve senaristliği ise kamera arkasına yeni adım atan Brian Klugman ve Lee Sternthal ikilisine ait.
Dünyaca ünlü İngiliz yazarı Sarah Morton, tatil yapmak ve biraz da çalışmak amacıyla, editörünün Fransa'daki evine misafir gelir. Bir gece, Fransız editörün genç kızı Julie, Sarah'ın hayatına altüst edici bir giriş yapar ve kadın yazarın yaşamındaki tüm sukünet, bir daha geri dönmemek üzere bozulur.8 Kadın ile tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de tanınıp sevilen yönetmen François Ozon, bu filminde de sadık oyuncusu Charlotte Rampling'ten (Kumun Altında) vazgeçmiyor. Bununla da kalmıyor ve 8 Kadın'ın en masumu ve küçüğünü, Ludivine Sagnier'i de 'fettan kız' rolüyle olaya dahil ediyor.
New York Times gazetesinde bir haber 1959 yılında geçiyor : Kansas’ta vuku bukan bir cinayet baştan sona vahşet doludur. Bir aileden dört kişinin canına kıyılmıştır. Bu yazıyı okuyan Truman Capote de dergide görevli bir yazardır. Bu olaydan fazlasıyla etkilenir. Her ne akdar böylesi hikayeleri çok kez denk gelmiş de olsa Capote bu sefer farklı bir biçimde etkilenir. İçindeki hisin izinde dergiden onay alarak, meslektaşı Harper Lee ile beraber olayın vuku bulduğu yere doğru yola çıkarlar. Bu yolculukta onların edindiği her türlü bilgi ve deneyimin, görgü tanıkları ve polis raporları dahilinde, sanıklarla yapılan görüşmelerin ışığında şekillenen bir roman ortaya çıkar. Amerikan edebiyatında yerini bulan Soğukkanlılıkla adlı eserdir bu.
John Fante‘nin aynı adlı romanından uyarlanan Aşk’a Sor (Ask The Dust), 1930’ların Los Angeles’ında yolları kesişen güzel bir kadın ile karizmatik bir adamın hayallerini gerçekleştirme mücadelelerini anlatıyor. Tutku ve hırslarına yenik düşen bu çift, bir yandan ateşli bir aşk yaşarken, bir yandan da hayalleri uğruna zorlu seçimler yapmak zorunda kalır..
Yetenekli senaryo yazarı Dalton Trumbo'nun hayat hikayesinden kesitler taşıyan filmde; 1940 döneminde başlatılan cadı avı ve bu sebeple Hollywood'daki pek çok yıldız ismin başlarının belaya girmesi perdeye taşınacak! Kara listede tepelerde yer alan Trumbo'nun öyküsü, Roach'ın ellerinde mizah yönünü de kaynetmeden anlatılacak gibi görünüyor.