İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda gerçekleşen yönetim değişikliği ortalığı ayağa kaldırdı. İdari işler müdürü Muharrem Ergül’e göre Şehir Tiyatroları’nın yeni yönetim kadrosu tamamen ‘solcu’lardan oluşuyor! Yönetim değişikliğinden sorumlu İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Kültür Dairesi Başkanı Şenol Demiröz’e her nasılsa ulaşamadık. Ancak uzun
telefon konuşmaları ve yılların deneyimiyle vardığımız kanı şu: Ödenekli tiyatrolar sistemi çok hasta! Tüm taraflar hedeflenen özerkleşmenin kendilerine dokunacak sonuçlarına katlanmayı göze almalı ve bir an evvel harekete geçilmeli.
Değişikliği değerlendirebilecek kadar bilgi sahibi değilim. Görevime gerekçesiz olarak son verildi. Ne oldu ya da olmadı ki bir buçuk senelik emek kapının önüne kondu? Nurullah Bey, seyirci sayısı çok düştü diye bir açıklama yaptı. Şehir Tiyatrosu’nun 1960’tan beri iki tane başı vardır. Biri sanat yönetmeni, diğeri ise müdürdür. Sanat yönetmeni kurumu temsil eder, yönetim kurulu başkanıdır ve sanat politikasını yani repertuvarı belirler. Bir sene içinde yaptığım repertuvar ortada. Nurullah Bey’in ‘neden oynandığı belli olmayan
oyunlar’ diye de bir demeci var Zaman gazetesinde. Dostoyevski’nin "Suç ve Ceza"sını oynamak için bir neden mi gerekir? Necip Fazıl’ı repertuvara almadığım söyleniyor. Yandaş medya beni Marksist olmakla itham etti. Bu yazar zaten 30’lu yıllarda repertuvara girmiş. Sanat yönetmeninin belirlediği her an yeniden sahnelenebilir. Geçen sezon için uygun değildi o kadar. Müdüriyet ise belediye ile tiyatro arasındaki ilişkileri yürütür, bütün paralı işler de oradan geçer. Davetiyeler dahil her şey oraya bağlı. Aralık ayında gelen başbakanlık genelgesiyle davetiyeler yasaklandı, indirimli bilet kademeleri beşten ikiye indirildi, toplu satışta grup indirimleri kalktı. Tanıtım faaliyetleri tassarruf tedbirine alındı. Sayın müdür Muharrem Aygül buna harfiyen uydu. Çok ciddi bir bürokrattır kendisi. Seyirci sayısı işte böyle düştü!
Bizim derdimiz Şükrü Türen’in meselesinin biraz ötesinde. Kişisel olarak onu ilgilendiriyor ama genel olarak bizi de ilgilendiriyor çünkü bir sanat kurumunda senede bir kere görev değişikliği yapılmaz. İhtilal bu! Yarın Nurullah Tuncer de alınsa benzer bir tepki gösterebiliriz. Tiyatronun özerk yapısına kavuşmasını sağlayacak bir yönetmelik istiyoruz. Her gelen siyasi iktidarla savrulmak istemiyoruz. Belediyeye bağlı ama tamamen belediyeden bağımsız bir yönetmelik olmalı bu. Fransa’daki Comedie Française gibi bir oluşum... Elimizde bir yönetmelik taslağı var, bunun üzerinde belediyeyle bir pazarlığa oturmaya hazırız. Bunu Kültür Bakanı’na ulaştırmak istiyoruz.
Bizim TAL’de yaptığımız estetik araştırma ve eğitimleri, tiyatro antropolojisi gibi araştırmaları yapmak istemiyorlar galiba. Anahtarları da değiştirmelerinin sebebi her ne yapacaksak onu engellemek herhalde! Evraklarımızı, kasetlerimizi aldık. Onlar aynı isim altında folklör dansı çalışacaklar. Bizim araştırmalarımızı 19 Mayıs Üniversitesi üstlendi, oda hazırladı. Orada devam edeceğiz. Amacımız oyunculukları geliştirmekti. Oysa bize bir açıklama bile yapmadan programı değiştirdiler.
Kılıçla gelen kılıçla gider dediler. TAL kapandı deniyor. Kurum dışı atamalar sanatçı derneklerince kınanıyor. Necip Fazıl’ın intikamı alındı lafları dönüyor. Siyasilerin keyfi yönetim değişiklikleri diyorlar. Yok efendim bir röportajda ‘ümmi’ bir toplum olduğumuzu söylemişim. Birlikte eğlenen, ritüellerini birlikte yapan, birlikte davranan bir toplumu kastediyorum. Tiyatro da böyle bir şey. Meydan oluşturup yan yana duran bir milletiz biz. TAL de açık. O birimdeki sanatçılar emekliydi ve yövmiyeyle çalışıyorlardı. Biz onların yerine imza yetkisi olan, kadrolu sanatçı Mustafa Arslan’ı getirdik. Kapatmak ayrı bir şeydir, oraya başka birilerini görevlendirmek ayrı... Erol Keskin, Kenan Işık, Şükrü Türen atamaları gibi bir atama bu. Sanat ideolojileri içermez, baskıları kusar. Ayrıca ben de tiyatronun özerkleşmesinden yanayım. Şu anda iktidar tarafında olduğum için eylem tarafı olarak sanatçıların mücadele etmesi lazım. Şükrü Türen’in gitme nedenleri açıklanırsa da yer yerinden oynar burada! Geçtiğimiz sezon tiyatromuz tam 18 kez seyircisizlikten perde kapadı.
Bildiğim kadarıyla Berlin eyaletinin kültür bakanı, ödenekli tiyatronun genel sanat yönetmenini dört ya da beş seneliğine atıyor. Yanında elemanlarını da getiren sanat yönetmeni politikasını ona göre belirliyor. Ama orada oyuncular da belli sözleşmelerle çalışıyor. Ancak oyuncu bir tiyatroda on sene üst üste çalışırsa hiç kadro dışı bırakılamıyor. Bizde siyasi yönetim değiştikçe yönetim kadrosu da değiştiği için bir sanat politikası da geliştirilemiyor.
Sanat üretmesi gereken bir kurumda kimin gidip kimin geldiği değil, kalıcı sanat politikaları önemlidir. İktidara tutkun herkesi kınıyorum. Bürokrasiyle içli dışlı olmayı kınıyorum!
Devlet tiyatrosunda da benzer bir deprem oldu ve çok çabuk unutuldu. Ödenekli tiyatrolar sistemi çökmüştür. Böyle bir sistem artık dünyanın hiç bir yerinde yok. Sosyalist rejimlerde bile kalktı! 72 yılından beri özerkleşme meselesi gündemde. Şu hantallığa bakar mısınız?
Bir sanat yönetmeni bir sene sonra görevden alınıyorsa, bir sene önce hangi koşullarla göreve atandığı konusunda derin kuşkular duymak kaçınılmazdır. Yeni sanat yönetmeni çalışma arkadaşım, Zaman Gazetesi’ne verdiği demeçte ‘ümmi’ bir toplum olduğumuzu söylemiş. Eğer kastı Türkiye’nin ümmet toplumu olduğuysa, bu son derece tehlikeli bir ideolojiye işaret eder. Dil sürçmesiyse bu, daha da tehlikelidir. Şehir tiyatrolarını mesleki ilkelerden ve bu ilkelerin oluşturduğu teamüllerden arındırmaya çalışmak büyük sakıncalara yol açabilir. Kurumu, önemli sanatçılarını, yönetmenlerini by pass ederek yönetmeye çalışmanın da sağlıklı bir yol olduğunu düşünmüyorum.