22.08.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:
Okurun, bir yazarla ya da bir kitapla tanışması, özel bir karşılaşmadır. Bir kitabevinin vitrininde, raflarda, bir yabancının elinde, bir tanıdığın dilinde, gazete - dergi sayfalarında... Her halûkârda, bu türlü bir karşılaşma da ilk tanışma anının tüm çağrışımlarını içerir. Son dönemde bu "tanışma" seremonisi, "Sizi bir yerden tanıyor muyum?" sorusuna bırakır oldu yerini. Edebiyat dünyasında süregelen, yazarın popülerliği, edebiyatın popülize edilmesi tartışmaları bir yana, ekrandan tanıdığımız isimler, şiir, öykü, söyleşi metinleri ya da anlatılarını içeren kitaplar yayımlıyorlar. Farklı disiplinlerden gelen bu isimlerden birkaçına, yazının kendilerine ne ifade ettiğini, hangi duygu ve düşüncelerle yazmaya başladıklarını sorduk:
Nail Kırmızıgül
(Şırraak! / Don Kişot Yayınları)
Yazmaya bir kılıf uydurmak gibi bir derdim yok. Açıkçası, gördüğüm çelişkileri, adaletsizlikleri anlatmak istedim bir şekilde. Bunları, ekrandan tanınan adamın, sempatik, sevimli çocuğun söylemesi biraz daha fazla dikkate alınır diye düşündüm. Ama özünde, bir hikâye kurduğumda, o hikâyenin tipleri, karakterleri belirlendiğinde ve onlar konuşmaya başladığında, sözcükler çatıştığında, en sonunda da hikâye bittiğinde kendimi dünyanın en harika insanı gibi hissediyorum. Yazmak, benim için iş değil, çok daha fazlası. Kitabım için hiçbir promosyon çalışması yaptırmadım mesela. Sözcüklerle oynamak çok büyülü bir şey. Yazarken kalemimle çatışıyorum. Sırf bu duyguyu yaşamak bile yazmak için çok geçerli bir neden. Bu nedenle yazmaya devam edeceğim. Bunun bir ayağını da senaryolar oluşturacak. İkisi sinema, biri televizyon için olmak üzere üzerinde çalıştığım üç senaryo var. Televizyon için tasarladığım, bir klasik komedi senaryosu ki şu anda bir film şirketine sunuldu.
Vatan Şaşmaz
(Öteki Yüzüm Gri / Parantez Yayınları)
Ben kitap yazmadım; yazdıklarımı bir kitapta derledim. Mesajı olan, hayata dair öykülerim vardı, bir ayda yaklaşık on bin sattı. Ama ben, yazar olacağım duygusuyla yazmadım. Yazdıklarımı derleme fikri de zaten Gani Müjde’den geldi. Yaşadığım hikâyelere ve kalemime güveniyordum, ayrıca hiç kimsenin yazan bir insana önyargılı olacağını sanmıyorum. Bence her önüne gelen yazmalı. Bu, albüm çıkarmak gibi değil, yazdıkça daha fazla okuyan bir toplum olacağız. Ben malum, sabah şekeriyim. Fakat bazı önemli eleştirmenler, "Senden bu kadar iyisini beklemiyorduk," dediler ki bu benim için gurur. Kitap yazmak benim için prestij meselesi değildi, sadece kabıma sığmamak hoşuma gidiyor. Bir roman yazıyorum şu sıralar mesela. Kitap okuru ile tanışmak çok keyif verdi. Bu lezzeti artırmaya karar verdim. Ancak, bu kitabı derledikten yaklaşık on ay sonra yayımlama cesareti buldum. "Edebiyat dünyası açılın, ben geliyorum," demedim asla. Kitabımın edebi bir iddiası yok, hiçbir zaman Orhan Pamuk’tan daha fazla satacağımı söylemedim ama amatör bir ruhla iyi şeyler yazdığımı iddia ettim. Yazmak, bir tür deşarj. Aslında herkes bir şeyler yazıyordur; nedense medyatik insanların yazdıkları daha ön plana çıkıyor. Bu furya bence Yılmaz Erdoğan ile başladı. Şiiri popülarize etti; "güzel oluyormuş ya" dendi. Son zamanlarda nasıl pop müzik patladıysa, Türkiye nasıl golleri atıp dünya sıralamasında ilk üçe giriyorsa, Türkiye edebiyatta da bir atak yapacaktır; arz talep meselesi.
Ceyhun Yılmaz
(Ben Sana Yanarken Sen Kimbilir Nerede Üşüyorsun? / Parantez Yayınları)
Kitabımın bütün geliri Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfı’na bırakıldı. Kitabı, bağış fikri nedeniyle yazmaya karar verdim. Kitabı yazdıktan sonra düzenlemesi için hocam, şair Sunay Akın’a götürdüm. Kitap çıktıktan sonra hiçbir şekilde promosyonu yapılmadı; çalıştığım radyo ve televizyon dahil. Çünkü bir amacı vardı kitabın. Benim şöhretime şöhret katması için yapmadım bu kitabı. Neşter alıp, göğsümü delip kalbimi gösteremeyeceğim için bu kitabı yazdım. Önümüzdeki günlerde askere gideceğim, döndükten sonra da ikinci kitabımı yazacağım. İtiraf ediyorum ki ben popülist kültürü destekleyip onun heyecanına kapılmış bir genç değilim. Kabul etmeliyiz, bu kitap popülerliğim olmasa 11. baskıyı yapmazdı. İmza günlerinde insanlar beni öpmek istiyorlar; kitapla pek alakaları yok. Kitap yazmak benim sigortam. Bir gün radyo programını ve şovları bırakacağım ama kitap hep olacak.
İclal Aydın
(Hayat Güzeldir / Epsilon Yayıncılık)
Bir kitap yazayım da ciddiyet kazanayım diye değil, yaptığım işlerin boşa gitmemesi için yazdım. TV programım sırasında yaptığım çok özel söyleşilerin notlarını tutuyordum. Televizyonda yapmış olduğum iş seyirci tarafından çok beğenildi ve bir yayınevinin teklifi üzerine de bu kitap çıktı. Yani kitabım, televizyon izleyicilerinin onayıyla yayımlandı. Fakat bu kadar çok satması benim için de sürprizdi; şu anda 27. baskısını yaptı. Bu, bana yazı dünyasına bir giriş vizesi verdi. Bu arada köşe yazarlığı ve dergicilik başladı. Yazı yazmayı ikinci işim olarak görmüyorum, yeteneklerim doğrultusunda çok severek yaptığım işlerle para kazanıyorum. Televizyondan kazanmadığım parayı kazandım ben kitaptan. İlk on baskıda televizyon izleyicisinin etkisi vardı ama ondan sonra kitap kendini sattırdı. Keşke herkes yazsa, keşke hepsi de çok okunsa. Ayşe Nur Yazıcı’nın ve Vatan Şaşmaz’ın kitaplarının yayımlanması konusunda desteğim oldu.
Onaylanmış, alçakgönüllü bir derleme benim kitabım. Magazinciler için son derece can sıkıcıydı, edebiyatçılar için de son derece light; "Ne var yani televizyondaki kız," deyip geçtiler. Ama ben her ikisinin de dışında yer aldığım için bunlar beni etkilemedi.
Vahe Kılıçarslan
(Canlandım / Okumuş Adam Yayıncılık)
Çocukluğumdan beri şiir yazıyorum. "Cansız manken" tanımlamasıyla birlikte televizyon programlarına konuk oldum ve bu programlarda şiire olan ilgim ortaya çıktı. Halkın ilgisi nedeniyle de şiirlerimi kitaplaştırdım. "Gözlük" ilk kitabımdı. Kitap iyi satınca daha kapsamlı olan ve hem şiir hem öyküler içeren ikinci kitabım "Canlandım" yayımlandı. Şimdi üçüncü kitabımı hazırlıyorum ki o öykü kitabı olacak. Türkiye’de şiir kitabı yayımlayan ilk mankenim. Amacım, genç mankenlere örnek vermekti. Medyatik kişiliğimi doğru olarak sunmak istedim. Herhangi bir önyargıyla karşılaşmadığım gibi çok seviyeli kültür programlarına da davet edildim. Kitabıma çok güveniyorum ve kendim için "İyi bir şairim," de diyebiliyorum. Spor yazarlığı yapıyorum yanı sıra. Şiirlerimde aşk meşk yok, ölüm, yaşam, toprak, insanlık vs. var. Kalem, benim ikinci işim. Hatta artık iş olarak da görmüyorum, kalem benim arkadaşım. Çünkü çok okuyan bir insanım; Nâzım Hikmet, Necati Cumalı özellikle yakından takip ettiğim isimler.