Pazar‘Yeni kapılar açma peşindeyim’

‘Yeni kapılar açma peşindeyim’

10.06.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Geçen hafta New York Filarmoni eşliğinde dört başarılı konser veren piyanist Fazıl Say, Nazım Hikmet’in 20 şiirini orkestra, koro ve solo piyano için besteliyor. İlk konserler ekimde Ankara ve İstanbul’da olacak...

‘Yeni kapılar açma peşindeyim’

‘Yeni kapılar açma peşindeyim’

Geçen hafta New York Filarmoni eşliğinde dört başarılı konser veren piyanist Fazıl Say, Nazım Hikmet’in 20 şiirini orkestra, koro ve solo piyano için besteliyor. İlk konserler ekimde Ankara ve İstanbul’da olacak...

Yasemin Çongar

Yılda yüz konser veriyor Fazıl Say. Kırk kadarı Türkiye’de. Ayrıca ABD’den Japonya’ya uzanan turneler... Önemli orkestra ve şefleriyle konserler, başlıca müzik merkezlerinde piyano resitalleri... Bir yandan, CD’lere devam.
Aynı zamanda besteci. Şu sıralar, bir piyano konçertosu ile bir senfonik eser yazmakla meşgul.
Turnede değilse, New York’taki evinde çalışıyor. Bu evde sesi Say’ın piyanosu ile yarışan bir başkası var şimdi. Sekiz aylık kızı Kumru’dan "Harika bir olay" diye söz ediyor. Ardından, "Hamallığını daha çok annesi çekiyor" diye çellist eşi Gülyar Say’ın hakkını veriyor hemen.
Hafta sonundan itibaren Avustralya’da 14 konserlik bir turneye çıkacak Say. Geçen hafta ise, New York Filarmoni’nin solistiydi. Dört ayrı konserde, Şef Kurt Masur eşliğinde, George Gershwin’in "Rhapsody in Blue" adlı eserini çaldı.
Say ile bu konserlerden biri ardından, hıncahınç dolu salonda, koltuklarından fırlayıp onu dakikalarca ayakta alkışlayan dinleyicilerin tezahüratı henüz kulağımızdayken söyleştik.

"Rhapsody in Blue" gibi New Yorklu bir eseri, New York’ta, New York Filarmoni eşliğinde New Yorklular’a çalmanın özel bir yönü olmalı...
ABD’de Gershwin yorumcusu olarak tanınmak, Fransa’da Debussy ile, Rusya’da Çaykovski ile tanınmak gibi bir şey. Gershwin’in, Amerikan hayatında kültürel ağırlığı var. Hele "Rhapsody in Blue"yu Leonard Bernstein’den dinlemiş New Yorklular’ın karşısına, başka ülkeden bir piyanistin aynı eserle çıkması ve bununla tanınması kolay değil.

New York’ta yaşamanın bu yoruma etkisi oldu mu?
Şef Masur, provada orkestraya "Biliyorsunuz," dedi, "Rhapsody in Blue’daki ‘blue’, kırmızı, yeşil gibi bir renk değil, ‘blues’ demektir." Herkesin bildiğini söyleyip hem kendisiyle dalga geçti, hem de önemli bir ipucu verdi: "Bu eseri neşeli çalmamak lazım." Zengini de, fakiri de, hüsrana uğrayanı da, zafer kazananı da anlatan bir eser bu. Ben de New York’ta yaşamakla işte bu yanını kavradım. 16 yaşındayken, Ankara’da ilk çaldığımda, virtuozite yönüme hitap ediyordu bir tek. Üç yıl önce yine New York Filarmoni ile çalarken, içindeki caz ve Broadway unsurlarının daha fazla farkındaydım. Şimdi ise New York yaşamından varılan sonuçları anlıyorum.

The New Yorker dergisi son sayısında "farklı türleri aynı ustalıkla çalan piyanist" diye tanıttı seni. Bu geçişlilik neden?
İnsan neyi severek yapıyorsa onu yapmalı, severek yaptığını zaten sevdirerek yapar. Ben buna çalışıyorum. Caz ile klasik müziğin dünyaları farklı. Mükemmelliyetçilik, klasikçilerin boğazını sıkar. Oysa cazcılar mükemmelliyetçi olmak zorunda değil. Onlar özgür olmak zorundalar.

Mükemmelliyetçiliği terk etmek mi gerek?
Klasik müzikte beste seni bağlar, notayı değiştiremezsin. Ancak yeni kapılar açmak lazım. Bunun için de beste yapmak önemli. Lizst, Chopin... bunlar kendi bestelerini çalan piyanistlerdi. Beethoven, bir hafta bestelediğini ertesi hafta çalarak yaşadı.
Yirminci yüzyıl, kendi müziğini yazıp çalarak yaşamayı bitirdi. Nedeni, kayıt teknolojisinin yenilenmesi ile başlayan furya.
Bir eserin dünyadaki en mükemmel ilk 15-20 kaydından birini yapmak belki önemli, ama diyelim 326’ıncı "mükemmel" CD’yi yaparak bir yere varamazsınız. Dolayısıyla ben kendi müziğimi bestelemeye önem veriyorum.

"Önce besteci" ya da "önce piyanist" diye konumlamıyorsun kendini...
Hayır. Eğitimimin başında, Mithat (Fenmen) Hoca ile kompozisyon dersine de emprovizasyon ile girerdik. İyi emprovizasyon, iyi beste demektir. Ya da iyi beste, iyi emprovizasyonun sonucudur.

Masur’un seni New York Filarmoni’ye üçüncü daveti bu; bu işbirliği nasıl oluştu?
Masur’la ilk kez, 1994’te, Leipzig’de Young Concert Artists yarışmasını kazandığım sırada tanıştım. Orada, onun yönetiminde Bach, Lizst ve kendi eserimi çaldım. Bana o zaman, "Seninle yine görüşeceğiz, seni New York Filarmoni’ye solist yapacağım" demişti, sözünü tuttu.

Masur, Fransa Ulusal Orkestrası’nın başına gidince de işbirliğiniz sürecek mi?
Evet, Paris’teki ilk sezonu olan 2001-2002 için, birlikte çalmak üzere bana bir piyano konçertosu ısmarladı. Eylüle yetiştireceğim.

Nasıl bir konçerto?
Dört bölümlü. "Anadolu’nun Sessizliği", "İnat", "Rüya" ve "Parti" adlı bölümlerde, hayatımdan çizgiler taşıyan, uzaktan bakışlı halk motifleri de içeren, sonunda caz öğelerini, Türk ezgilerini, hatta darbukayı kullanan bir eser. Ayrıca Nazım Hikmet’in 20 şiirini de orkestra, koro ve solo piyano için besteliyorum. İlk konserler ekimde Ankara ve İstanbul’da. Şanson da olacak bu eserde. Bakarsın, arkadaşım Zuhal Olcay söyler bunu.




PAZAR

































KEŞFETYENİ
Pınar Deniz oğlu Fikret Hakan’ın yüzünü ilk kez gösterdi!
Pınar Deniz oğlu Fikret Hakan’ın yüzünü ilk kez gösterdi!

Cadde | 15.06.2025 - 13:44

Kanal D ekranlarında yayınlanan ve büyük beğeni toplayan Yargı dizisinde canlandırdığı “Ceylin” karakteriyle geniş bir hayran kitlesine ulaşan başarılı oyuncu Pınar Deniz, anne olmanın mutluluğunu yaşıyor.