SiyasetTürkiye'de askeri vesayet değil, Erdoğan vesayeti var

Türkiye'de askeri vesayet değil, Erdoğan vesayeti var

13.07.2009 - 15:04 | Son Güncellenme:

.

Türkiyede askeri vesayet değil, Erdoğan vesayeti var

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Türkiye’de askeri vesayet değil, "Tayyip Erdoğan vesayeti" olduğunu ifade ederek "Çok değil 7 sene önce çocuklarını arkadaş bursuyla okutan Tayyip Erdoğan, bugün 5 villayı aynı anda alabilmekte, bursla okuyan çocuk gemi sahibi armatör olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu vesayetin sonuçlarına dikkati çekmeye çalışıyorum. Bu uygulamaları yazan gazetelere her türlü baskı yapılmakta ve sindirme çabası kararlı bir biçimde yürütülmektedir" diye konuştu. Kimsenin darbe istemediğini, darbe girişiminde bulunanların yargılanmasına karşı çıkmadığını belirten Baykal, "Darbeyi sadece askerler yapar diye bir şey yok. Darbeyi siviller de yapar. Faşizm askeri kurumların sivil kurumlar üzerinde tahakküm ve vesayet kurduğu bir rejim olmak zorunda değildir. Çoğu kere faşizm sivil kurumların ve sivil kişilerin askeri kurumlar üzerinde vesayet kurduğu bir rejimdir" dedi.

CHP Meclis Grubu, Genel Başkan Deniz Baykal’ın başkanlığında parti genel merkezinde toplandı. Gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Baykal, çarpıcı açıklamalar yaptı.

Parti grubunu Anayasa Mahkemesine yapılacak bir başvuru dolayısıyla çağırdıklarını söyleyerek konuşmasına başlayan Baykal, kamuoyunda geceyarısı baskın yasası olarak nitelenen yasanın çok kapsamlı ve önemli temel siyasi tartışmaların gündeme gelmesine vesile olduğunu, yasanın anlamını ve niteliğini doğru biçimde, CHP’nin taşıdığı sorumluluğu göz önünde tutarak değerlendirdiklerini belirtti.

-"DÜZENLEME BİLİNÇLİ OLARAK KAÇIRILDI"-

Haberin Devamı

"Bu kadar önemli tartışmalara yol açan, siyasal yaşamımızı temelinden etkileyeceği, yeni bir çağ açacağı, yeni bir dönem başlatacağı söylenen böylesine kapsamlı, önemli, iddialı bir yasal düzenlemenin hangi şartlarda TBMM’de ele alınıp görüşüldüğünü, yasalaştığını hatırlamamızda yarar var" diyen Baykal, yasanın bir maddesinin tartışma yarattığını, diğer maddelerinin mutabakatla geçtiğini anımsatarak şöyle konuştu: "Büyük bir dönüşümü gerçekleştirildiği iddia edilen o madde geceyarısı aniden bir önerge üzerine, o önerge genel kurulda müzakere edilmeden müzakere edilemeden, yasalaştı. Ve birdenbire sabahleyin herkes neyin yapıldığını herkes yeniden keşfetmek zorunda kaldı. Bu önergenin gerçek iç yüzünün, amacının doğru dürüst anlaşılabilmesi için bu önergelerin ilgili komisyonlarda, Adalet Komisyonu, Anayasa Komisyonu, AB Uyum Komisyonu dâhil bu konularla ilgili temel komisyonlarda müzakeresine fırsat verilmesi zorunluluğu varken, genel kurulda bu maddenin müzakere edilmesi çok açık bir ihtiyaçken, bu tarihi dedikleri düzenleme parlamentonun, komisyonların bilgisinden, dikkatinden, irdelemesinden bilinçli bir biçimde, tesadüfî olarak değil, kaçırılmıştır. Bu açık gerçektir. ‘Efendim baksaydınız, inceleseydiniz.’ Bütün bunlar tartışılabilir. Ama açık gerçek şudur ki önergenin anlamı TBMM’den, komisyonlardan, muhalefet partilerinden, kamuoyundan, ilgili kurumlardan kaçırılmıştır. Bu açık geçektir. Böylesine önemli bir düzenlemenin açıkça, yeni bir sivilleşme dönemini açacaksa, demokratikleşme ve hukukun üstünlüğü açısından çok önemli bir atılımı gerçekleştiriliyor ise tam bir güven içinde, bugüne kadar diğer düzenlemelerde olduğu gibi komisyonlarda müzakere edilerek, genel kurulda tartışılarak, kamuoyunun değerlendirmesini alarak, ilgili kurumların resmi görüşünü alıp gerekiyorsa bir kenara bırakarak, ama demokratik bir yasama süreci içerisinde bunun gerçekleştirilmesi gerekmiyor muydu? Niye böyle olmadı. Bu kadar önemli bir düzenlemenin bir rastlantı sonucu, bir geceyarısı oldubittisiyle yasalaştırılmış olduğunu düşünmemizi kimse bizden beklemesin.

Burada bir iyi niyet eksikliği, açık bir gizleme gayreti, kamuoyundan kaçırma kararlılığı ve tertibi net bir şekilde görülmektedir. Çok açık, tartışma götürmez. Bilinçli olarak kaçırılmıştır. Meclis Başkanı benim haberim yok diyor. Bu kadar önemli bir yasayı TBMM gerçekleştiriyor, tarihte bir devir açıyormuşuz, bir devir kapatıyormuşuz ama bundan Meclis Başkanı’nın haberi yok. Komisyonların haberi yok, partilerin haberi yok. ‘Efendim haberi olsaydı.’ O tartışma ayrı. Ama mesele o değil. Meselenin özü siz niçin bu kadar tarihi anlam ve önem taşıyan bir düzenlemeyi dürüstçe, açıkça, kamuoyuna ifade ederek söyleyerek ne getirdiğini, ne yapacağınızı, niçin yapacağınızı, bunun ne gibi olumlu sonuçları olacağını ortaya koyup savunarak niye geçirmediniz? Neden çekindiniz? Çekinecek bir şey var mıydı? Görülüyor ki yokmuş, e niye çekindiniz, niye kaçındınız? Bu yasama biçiminin bu şekilde götürülmüş olması bir temel zafiyettir. Bir başka temel zafiyeti de yansıtmaktadır. Türkiye’de bu yasa dolayısıyla değerlendirme yapanların hemen tümü, iyi niyetli bakanların hemen hemen tümü ‘Canım bu usul bakımından yanlış oldu’ demektedir. Bu haklılığı usul hatasının bir rastlantısal hata, bir dikkatsizlik, bir özensizlik bir aceleye getirilmeden kaynaklandığını düşünmemizi kimse bizden beklemesin. Olayın bunun ötesinde bir anlamı var. O yanlış bir başka yanlışın yarattığı sıkıntıdan kaynaklanmaktadır. Önce bu noktaya herkesin dikkatini çekmek istiyorum. O usul yanlışı değildir, esas yanlışıdır."

Haberin Devamı

-"YASA KONUSUNDA BİLGİ KİRLİLİĞİ YARATILIYOR"-

Haberin Devamı

Tartışmalı yasanın olağanüstü bir bilgi kirliliği içinde tartışıldığını belirten Baykal, "Tartışma, aydınlatmaya değil karartmaya yönelik yapılmaktadır. Bilgi kirliliği bilinçli olarak harekete geçirilmiştir" diye konuştu. Bilgi kirliliğinin 3 alanda yoğunlaştığını ifade eden Baykal, bu alanlardan ilkini şöyle anlattı: "Niye bu yasa çıktı; ‘Darbeyi önlemek için çıkarıyoruz. Değerli arkadaşlarım bu doğru değildir. Bugün TCK’da darbe yapanların sivil mahkemelerde yargılanmasına yönelik düzenlemeler vardır. Darbe girişimlerinin normal mahkemelerde yargılanmasının önünde bir engel yoktur. Darbe bir suçtur, askeri suç da değildir, normal genel ceza kanunu kapsamında bir suçtur. O meşhur maddelerin kapsamı içinde bu darbe girişimleri sivil mahkemelerde yargılanır, değerlendirilir ve cezalandırılır. Bunun önünde bir engel yoktur. Zaten şu an yürütülmekte olan çeşitli davalarda sivil mahkemelerde yürütüldüğüne dikkatinizi çekerim" Yanlış bilinen ikinci noktanın bu kanunun Anayasa’ya aykırı olmadığı iddiasının olduğunu kaydeden Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü: "Aklı olan, mantığı olan Anayasa’yı eline alır, 145. maddeyi okur. Kapsamlı, ayrıntılı bir düzenleme. Hiçbir tereddüte mahal bırakmayacak şekilde. Bu anayasayı değiştirmek isteyenler dahil içlerinde bir miktar hukukçuluk kalmışsa bu konuda ya susuyorlar veyahut açıkça dolaylı bu konuda itiraflar yapıyorlar. Çok açık gerçek Anayasa’ya aykırıdır. Cumhurbaşkanı’nın onaylarken anayasaya aykırılık konusunda hiçbir şey söylememesi manidardır. Bu kadar Anayasa’ya aykırılık tartışması yapılan bir yasaya imza atarken Cumhurbaşkanı’nın bunun Anayasa’ya aykırılığı konusunda bir söz söylemeye yönelmemesi herhalde Anayasaya aykırı olmadığı konusunda söyleyecek bir söz bulamamış olmasıyla ilgililidir. Ama, bu Anayasa’ya uygun olduğunu savunacak söz bulamamış olması, Anayasa’ya aykırılık konusunda Anayasamız’ın Cumhurbaşkanı’na emanet etmiş olduğu büyük görevi yerine getirmediği gerçeğini bizim görmemize de engel değildir. Temel saptırma budur. Anayasaya aykırıdır." Düzenlemenin iki yönlü olduğunu vurgulayan Baykal, "Ortada iki darbe vardır. Birisi malum madde, öbürü de bu getirilen düzenlemenin görülmekte olan davaları da kapsama alacağı konusunda gene geceyarısı önergesiyle elde edilmek istenen sonuçtur ve her ikisi de Anayasa’ya aykırıdır. Anayasa’nın tabii hakim ilkesine aykırıdır. Dava başlamış, dava görülüyor, ‘Bir dakika kardeşim, sen buraya geç, seni burada yargılayacağız’ diyoruz. Akıl var, mantık var, hukuk var, medeniyet var. Acı bir manzara." diye konuştu.

Yasa konusundaki "üçüncü karartma"nın bu düzenlemenin AB’nin talebi olduğu konusunda olduğunu ifade eden Baykal, "Bu da külliyen gerçeklerden uzaktır. AB’nin askerlerin askeri mahkemelerde yargılanmaması, bazı suçlarından dolayı sivil mahkemelerde yargılanması doğrultusunda hiçbir talebi yoktur" diye konuştu. Baykal, 2003’ten 2008’e kadar ilerleme raporlarında sivillerin askerlerle birlikte işledikleri suçlardan dolayı askeri mahkemelerde yargılanmamasına yönelik talebin olduğunu, bu düzenlemeyi kendilerinin de desteklediğini vurgulayarak askeri yargının askerleri yargılamasının kısıtlanmasıyla ilgili hiçbir madde olmadığını belirtti. Eski AİHM Hakimi Rıza Türmen’in de bu düzenlemenin Anayasaya aykırı olduğunu, AB’nin bu yönde bir talebi olmadığını yazdığını da anımsatan Baykal, Türmen’in görüşlerinin bilgi kirliliğini giderecek yönde olduğunun altını çizdi.

-"DEMOKRASİYE VURGU YAPAN HÜKÜMET MEDYAYA, YARGIYA BASKI YAPIYOR"

Haberin Devamı

- Bu yasayı çıkaranların demokrasi duyarlılığına, hukukun üstünlüğüne vurgu yaptıklarına dikkat çeken Baykal, Hükümet’in diğer alanlardaki uygulamalarının kendilerinin demokrasi anlayışını ele verdiğini, başka alanlardaki uygulamaların AKP’nin bu konuda samimi olmadığını gösterdiğini ifade etti. "Bir demokraside en önemli kurumların başında basın ve medya özgürlüğü geliyor" diyen Baykal, "Bu iktidarın kendisine muhalefet etme, hukuki, demokratik, sivil muhalefet etme girişimleri karşısında hangi tavrı takındığını hatırlayacak olursak onun demokrasi ve hukukun üstünlüğü konusundaki iddiaların iç yüzünü kavrama imkanını buluruz. Çok açık bir gerçektir ki bugün iktidar Türkiye’de medyanın, televizyonların, gazetelerin iktidarı özgürce eleştirme konusunda kullandığı haklardan çok ciddi ölçüde rahatsızdır. Bunu etkisiz kılma çabası ve gayreti içindedir" diye konuştu.

İktidarın medyayı kendi etkisi altına almak için çarpıcı müdahalelerde bulunduğunu kaydeden Baykal, iktidarın medyanın ne yazacağına ne yazmayacağına yön verebilmek için medyadaki mülkiyet yapısının ciddi ölçüde değiştirildiğini ifade etti. Baykal, "Türkiye’nin ikinci büyük yayın kuruluşunu iktidar kendi denetimini alabilmek için kamu bankalarından 750 milyon dolar krediyi Sayın Başbakan’ın damadının başında bulunduğu bir şirkete vermiştir ve şimdi o yayın organları hükümetin sözcülüğünü yapar noktaya getirilmiştir. Sistematik bir müdahale. Herhangi bir Batı ülkesinde böyle bir şey olabilir mi? Bunun olduğu yerde amaç nedir? Medyayı kontrol altına almak, kendi medyasını yaratmak, özgür, eleştiri olanağını kısıtlamak, daraltmak. Bugün medyanın önemli bir kısmı iktidarın şakşakçısıdır. Bu amaçla yaratılmıştır, bu amaçla faaliyet göstermektedir. Öte yandan tam hakimiyet kuramadığı, kontrol altına alamadığı, hala muhalefet yapma konumunu korumak isteyen medya da olağanüstü, hiçbir demokratik toplumda tasavvur edilemeyecek baskılara maruzdur. Her türlü baskı, sindirme, yıldırma, her türlü diz çökertme, teslim alma uygulaması kararlı bir biçimde sürmektedir" diye konuştu. Medyaya karşı takınılan tavırın istisnai olmadığını söyleyen Baykal, iktidarın sivil toplum örgütlerine, demokratik örgütlere ve yargıya karşı tutumunun benzer olduğunu ifade etti.

Türkiye’de şu anda yargı bağımsızlığından söz edilemeyeceğini kaydeden Baykal, yargının son dönemde en büyük tahribata maruz kaldığını vurguladı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin hakiminin üzerindeki baskıları gerekçe göstererek Ergenekon davasından çekildiğini anımsatan Baykal, "O baskıya maruz kalan başka hakimler yok mu? Bütün bunlar iktidarın yargı konusundaki zihniyetini, anlayışını, temel yaklaşımını, yargı bağımsızlığı konusundaki temel duruşunu sergiliyor. Tıpkı medyada olduğu gibi yargıda da bir vesayet anlayışı, yargıyı vesayeti altına alma anlayışı çok açık bir siyasi gerçek olarak karşımızda duruyor. Bu son yasa iktidarın vesayeti altına alamadığı bir alanda vesayet arayışının bir ifadesidir. Bu, askeri yargıya da vesayet anlayışının sıçratılmak istenmesidir" diye konuştu.

İktidarın bu yasayı AB’nin talebi üzerine çıkardığını savunduğunu, ancak AB’nin yargı bağımsızlığı konusunda temel tavsiyelerine uyulmadığı belirten Baykal, iktidarın amacının vesayetini pekiştirmek olduğunu kaydetti.

Çok ilgi çekici bir tabloyla karşı karşıya olduklarını ifade eden Baykal, Türkiye’de pek çok aydın, düşünür ve pek çok çevrenin CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne gitmemesi için "kıyameti kopardığını" söyleyen Baykal, bunun altında yasanın Anayasa’ya aykırı olduğunun bilinmesinin yattığına işaret etti.

-"DARBEYİ SİVİLLER DE YAPAR"-

Haberin Devamı

Darbenin Türkiye’de ceza kanununun yasakladığı, sivil yargı organlarında her an değerlendirilebilecek bir suç olduğunu, bununla ilgili alınması gereken ek önlem varsa bunu da bilmek istediklerini söyleyen Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü: "Kimse darbe yapmak serbest olsun, darbe yapanlar yargılanmasın demiyor. Türkiye’de sivil yargı, askeri yargı darbeyle savaşmak için yeterince donanımlıdır. Eksik varsa daha da destekleyelim Ama olay o değil. Darbe mutlaka bir geceyarısı sabaha karşı marşlarla türkülerle gelir diye bir şey yok. Darbe bir süreç. Darbeyi sadece askerler yapar diye bir şey yok. Darbeyi siviller de yapar. Faşizm askeri kurumların sivil kurumlar üzerinde tahakküm ve vesayet kurduğu bir rejim olmak zorunda değildir. Çoğu kere faşizm sivil kurumların ve sivil kişilerin askeri kurumlar üzerinde vesayet kurduğu bir rejimdir. Faşizm askeri bir rejim olmak zorunda değil. Faşizm askeri kumandası altına almış olan bir sivil hegemonya rejimidir. Ve darbe de mutlaka bir gece yarısı belli bir anda ilan edilerek yapılacak diye bir şey yoktur. Bir süreçtir. O süreç başlar, bir süre sonra siz kendinizi bir bakarsınız darbenin kurbanı olmuş olarak buluverirsiniz." -

"CUMHURBAŞKANI SORUNU ORTAYA ÇIKMIŞTIR"-

Cumhurbaşkanı Gül’ün yasayı onaylarken bazı düzenlemeler yapılması gerektiğine yönelik tavsiyede bulunmasına da değinen Baykal, "Cumhurbaşkanının görevi önüne gelen yasayla ilgili irdeleme yapmak değil, uygun görmüyorsa bir daha düşünülmesi için hangi noktalarda düşünülmesi gerek olduğu kanaatinde ise onları söyleyerek iade etmektir, ya da uygunsa uygun olduğunu ifade edip onaylamaktır" dedi. "Cumhurbaşkanı bu kanunu uygun gördü, ama bu kanunun bazı sorunlar yaratacağını düşünerek bunları bir an önce yapın dedi. Bazı sorunlar yaratacak idiyse o sorunların çözülmesi için bunları çözün de öyle gönderin diye iade etmesi uygun olmaz mıydı?" diyen Baykal, şöyle konuştu: "Bu süreçte Cumhurbaşkanı’nın konumu sadece bu yasanın, Anayasaya aykırı, Türkiye’de güven zedeleyen bir yasanın çıkmış olmasının yaratığı olumsuzluklardan ibaret olmayan, ek başka bazı önemli sorunların olduğunu göstermesi açısından anlamlı olmuştur. Nedir o sorun? O cumhurbaşkanı sorunudur. Ne yazık ki Anayasamızın öngördüğü, Anayasamızın beklediği işlevi yerine getirecek bir Cumhurbaşkanı’na olan ihtiyacımız devam ediyor. Bu ihtiyaç son seçimde karşılanamamıştır. O seçimde CHP’nin izlediği tutumun önemi, o noktada haklılığımızı göremeyen vatandaşlarımız tarafından da şimdi teslim edilecektir. Bir siyasi hareketin çekirdeğinden bir cumhurbaşkanı çıkarsa o Cumhurbaşkanı o siyasi çekirdeğin uzantısı konumunda kendisini kabul etmekten kurtulamayabiliyor ve onun sonucu olarak da Anayasamızın beklediği tarafsız Cumhurbaşkanlığı’nın işlevi, Hükümet’e gerekti zaman ‘Dur yanlış yapıyorsun’ diyecek bir Cumhurbaşkanlığı konusu boşlukta kalıyor. Üstelik öyle anlaşılıyor ki bu kanunun yanlışlarını Sayın Cumhurbaşkanı da görmektedir. Ama gördüğü halde o yanlışları ifade edecek tarafsızlığı ne yazık ki sergileyememiştir.

-"ASKERLER NEYE ENGEL OLDU? AKP HER İSTEDİĞİNİ YAPTI"

- Türkiye’nin uzun süredir askeri vesayeti ve askeri vesayetten kurtulma konusunu tartışıtığını anımsatan Baykal, "Bizim bilmediğimiz bir tehlike mi var? Bizden, kamuoyundan gizlenen bir şeyler mi oluyor?" deye sordu. Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü: "2002 seçimini AKP kazanmadı mı? Askerler seçim sonucunu mu değiştirdi? Askerlerin bu seçim karşısında toplumumuzu tedirgin eden, demokrasiyi rahatsız eden bir tavrı mı ortaya çıktı? Sayın Tayyip Erdoğan yasaklandığı için o seçime giremedi, tek maddelik kişiye özel yasaları biz de destek vererek parlamentodan çıkardık. Ve milletvekili olup Başbakan olmasının önü açıldı. Bu sürece askerler müdahale mi etti? Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığına karşı mı çıktı? Çok ciddi, önemli demokratikleşme doğrultusunda riskli girişimler yaptık, yapabildik. Bu yapmayı engelleyen buna katkı vermiş ben Anamuhalefet partisi başkanı olarak hiçbir tedirginliğe tanık olmadım. AKP istediği her yasayı çıkarmadı mı? Askerler hangi yasayı engellediler? ‘Şu şu yasalar askerler tarafından engellendi, vesayeti hissediyoruz, parlamento çalışamıyor’ demek imkanı var mı? Varsa söyleyin bilelim. Başbakan istediğini bakan, istediğini müsteşar, istediğini genel müdür yapmadı mı? Hangisini askerler önledi? Laik demokratik cumhuriyete karşı olduğunu açıkça ilan ederek, ‘Laik cumhuriyet ömrünü tamamladı’ diyerek, ‘Artık bunu, din temelinde her şeyi yeniden inşa etmemiz lazım’ diyerek düşüncelerini ortaya koymuş ve bu düşüncelerinin arkasında olduğunu söyleyen insanları Başbakan bakan yapmadı mı, müsteşar yapmadı mı? Onların denetiminde Türk bürokrasisini şekillendirmedi mi? Buna mı askerler müdahale etti, neye müdahale etti askerler? Değerli arkadaşlar ikinci seçimi de AKP kazanmadı mı, buna mı müdahale etti askerler? Tayyip Erdoğan kendi deyimiyle ‘kardeşi Abdullah’ı Cumhurbaşkanı seçtirmedi mi? Buna mı müdahale etti askerler? Askerler neyi önledi, hangi konularda siyasi iktidarı vesayeti altına aldı? Genelkurmay Başkanı ile Dolmabahçe’de baş başa ölümüne kadar saklanacak gizli görüşmeyi yapacaksın, sonra el altından ülkede askeri vesayet var, bundan kurtulalım kampanyasını sürdüreceksin. Bunu da AB yolunda yürüyen Türkiye yalanının arkasına saklanarak yapacaksın." -

"TÜRKİYE’DE ASKERİ VESAYET DEĞİL TAYYİP ERDOĞAN VESAYETİ VAR"

- "Madem AB diyorsun, gel Türkiye’yi gerçek Avrupalı yapalım" diyen Baykal, Başbakan’ı, milletvekili dokunulmazlığını tümüyle kaldırmaya, yargıda siyasallaşmayı önlemek için Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’ndan Adalet Bakanı ve Müsteşarı’nı çıkarmaya, özerk yargı kurmaya ve özerk vergi idaresi kurmaya çağırdı. Baykal, şöyle konuştu: "Türkiye’de askeri vesayet olmamalıdır, altına tümüyle ben de imzamı atarım. Ama Türkiye’de Tayyip Erdoğan vesayeti de olmamalıdır. Şu anda Türkiye’de söz konusu olan askeri vesayet değil Tayyip Erdoğan vesayetidir. Sorun budur ve bu vesayetin yeni yeni alanlara taşınması çabasıdır. Şu anda var olan bu vesayet giderek tırmandırılmakta ve toplum kesimleri sindirilmektedir. İş dünyası, basın sindirilmek istenmekte ve bunda da ciddi ölçüde başarıya ulaşılmış durumdadır. Çok değil 7 sene önce çocuklarını arkadaş bursuyla okutan Tayyip Erdoğan, bugün 5 villayı aynı anda alabilmekte, bursla okuyan çocuk gemi sahibi armatör olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu vesayetin sonuçlarına dikkati çekmeye çalışıyorum. Bu uygulamaları yazan, dikkat edin yorumlayan, onun üzerinde yayın yapan demiyorum, bu haberleri yazan yani 5 villa haberini yazan, armatörlük haberini yazan gazetelere her türlü baskı yapılmakta ve sindirme çabası kararlı bir biçimde yürütülmektedir. Bugün basınımızda yasak haberler kategorisi vardır. Bazı tür haberlere, Başbakan’ın rahatsız olduğu haberlere artık yer verilemez hale gelmiştir. Tablo budur, konuşmakta olduğumuz yasayı bu çerçeve içerisinde değerlendirmek lazımdır. Türkiye’de bir kişisel hegemonya, kişisel vesayet kurma çabası en ileri düzeylerde artık görülebilir hale gelmiştir. Medyaya baskı yapılırken iş dünyası bunu görmezlikten geliyor. Yargıya baskı yapılırken iş dünyası ve medya bunu görmezlikten geliyor. Şimdi askeri yargı yoluyla yeni bir vesayet düzeni oturtulmak istenirken üzüntüyle görüyoruz iş dünyası, yargı ve medya bunu görmezlikten geliyor. Bu bilinen bir süreçtir. Bu süreçte CHP olarak her aşamada görevimizi tam yaptık, bu aşamada da gene aynı kararlılıkla görevimizi yapmaya devam edeceğiz."

KEŞFETYENİ
İkiz bebek müjdesi! Ünlü isim ilk defa paylaştı
İkiz bebek müjdesi! Ünlü isim ilk defa paylaştı

Cadde | 13.05.2025 - 07:41

Amerikalı oyuncu Amber Heard, sosyal medya hesabından ikiz bebeklerinin olduğunu takipçileriyle paylaştı.

Yazarlar