İlke GÜRSOY
Kafasında pembe bir dünya çizen, hayatın mutlu aileler ve havuz başında cep telefonuyla konuşarak ticaret yapan işadamlarından oluştuğunu sananlar...
Son günlerin en çok tartışılan reklam kampanyalarından birini hazırlayan Marka Reklam Ajansı Başkanı Hulusi Derici bu kampanyanın özellikle bu kesimler için olduğunu belirtiyor. Biraz kampanyayı anlatalım. "Audi'de asla bulamayacağınız aksesuvarlar" spotunun yanında yüzü görünmeyen, ama çeşitli aksesuvarlarla nasıl bir "şey" olduğunu tahmin edebileceğiniz bir tip var. En büyük tepkiyi yaratan üç resimden birinde kıllı göğsün üzerinden salınan madalyon, diğerinde yumurta topuklu ayakkabı ve beyaz çorap, diğerinde de
altın künye ve şövalye yüzüğü dikkat çekiyor. Yani "Bunlara sahip olanların Audi'de yeri yok," mesajı veriliyor.
Reklamın negatif bir anlamı var. Yani "Bu arabaya kim sahip olmasın?" sorusunun cevabı rahatça bulunabiliyor fakat "Kim sahip olsun?"un cevabı yok. Radikal yazarı İsmet Berkan bu kampanyanın negatif reklamların en önemli riskini yani hedef kitleyi dağıtmayı içinde taşıdığını belirtiyor. Sosyolog Ali Akay da kampanya için "Biraz dışlayıcı bir havada görünüyor. Reklamın görevinin bu olup olmadığı yönünde bir soru sorulabilir. Benetton da böyle bir şey yapıyor ama onlarda amaç içeri almak, dışlamak değil," diye konuşuyor.
Zaten kampanyanın en çok eleştirilen yanı da dışlayıcı olması. Adını "maganda" olarak koyabileceğimiz bazı insanlar var ve bunlar göze hiç hoş gelmeyen şekilde giyiniyor. Üzerinde hassasiyetle durulan konu olan aksesuvarları da "kıro".
Aslına bakarsanız, eskiden eş anlamlı olarak düşünebileceğimiz maganda ve kıro son dönemde birbirinden biraz olsun ayrılabilir bir hale geldi. Özetlemek gerekirse maganda daha "komple bir duruş", kıro ise kişiden kişiye değişen bir beğeni olarak anlatılabilir. Örneğin kazağınızı pantolonunuzun içine sokuyor ya da giydiğiniz mini eteği çekiştirip duruyorsanız bu sizin kıro olduğunuzu gösteriyor. Ama sadece bunları yaptığınız için maganda olarak anılmanız haksızlık olur çünkü maganda olmak birikim isteyen, bir yandan otobanda slalom yaparken diğer yandan apış aranızı kaşımak gibi yüksek oranda beceri gerektiren bir mertebe.Bundan birkaç sene önce ortaya çıkan maganda lafı kabaca "köyden kente gelmiş ve geldiği yere uyum sağlayamamış"lar için söyleniyor. Bu lafı duyunca da aklımıza iri yapılı, kıllı, kaçınılmaz olarak bıyıklı, gömleğinin üstten üç - dört düğmesini açık bırakan, yere tükürüp sokakta gördüğü kadınlara kötü Türkçesiyle laf atan bir erkek geliyor. Elinde biraz para olanların göğüslerinde madalyon, parmaklarında yüzük, bileklerinde künye görmek olası. Felsefeci Ömer Naci Soykan bunun yazarlar ve karikatüristler tarafından ortaya çıkarılmış bir tip olduğunu, kelimeyi de ilk olarak şu anda Leman dergisinde çizen Mehmet Çağçağ'ın kullandığını söylüyor.
Bundan yıllar önce İbrahim Tatlıses "Kıroluğumla gurur duyarım," diye bir ifade kullanmıştı. Açıkçası bunun geniş kitleler tarafından kabul edilebilecek, sloganlaşabilecek bir laf olması çok zordu, nitekim olmadı da. Çünkü çok az insan kıro olduğunu kabul eder, kendine maganda yakıştırmasını kondurur. Nitekim Berkan da aynı konuya işaret ediyor: "Kıroların kim olduğu her zaman kıro olmayanlar tarafından tanımlanır. Bu esas olarak estetik bir tanımdır. Dolayısıyla herkes bir diğerine göre kıro olabilir. Yani aslında herkes biraz kırodur."
Bu kez tanımlama sırası Marka Reklam'a gelmiş olsa gerek. Onlar tarafından belirlenen magandaların - ya da kıroların - varlığından toplumun geniş kesimlerinin müthiş rahatsız olduğu tezine dayandırılarak hazırlanan bu kampanyadaki ayrımcılık, Sabah yazarı Can Dündar tarafından şöyle eleştiriliyor: "Siz arabeske karşı olabilirsiniz; kıllardan, kolyelerden de hoşlanmayabilirsiniz; toplumun tamamı bile bunları taksa siz takmayabilir, eleştirebilirsiniz ama 'Neden toplumun estetik düzeyini yükseltecek bir kentlileşmeyi başaramadık?' diye düşüneceğinize satacağınız araba için onları tümden aşağılamaya kalkarsanız bu en hafifinden, İsmet Berkan'ın deyimiyle 'kıro bir reklam' olur, en ağırıyla 'bir ırkçılık örneği'..."
Nazire Kalkan da Milliyet Vitrin'deki köşesinde aynı konuya değiniyor: "Bir grup vatandaşın toplum önünde küçük düşürülmesine dayanan bir reklam anlayışı benim gördüğüm kadarıyla yalnız Türkiye'de geçer akçe. Avrupa'da da zaman zaman böyle şeyler yapılıyor ama oradaki öfke kendi insanına değil yabancılara yönelik."
Kampanyanın kendinden bahsettirdiği çok açık. "Reklamın iyisi kötüsü olmaz" fikri çerçevesinde değerlendirirsek her şey yolunda görünüyor. Ancak hedef kitleye ulaşma açısından ne derece yararlı olabileceği konusunda birtakım şüpheler var. Bunu Akay şöyle değerlendiriyor: "Reklam bence başarısız. Çünkü benim bildiğim kadarıyla Audi marka otomobil öyle lüks bir şey falan da değil."
"Derby reklamı kıroluğa prim veriyor"Marka Reklam Ajansı Başkanı Hulusi Derici eleştirilere şöyle yanıt verdi:
Biz toplumsal sorumluluğumuzu yerine getirdik. Bahsedilen magandaların içinde TBMM'de tavana çiğköfte atanlar da var, maç sonrası havaya kurşun sıkarak galibiyet kutlayanlar da, çeteciler de... Türk insanının medeni kesimi bunlardan rahatsız. Bu kampanya onların sesiydi.
Burada kıllar kötülenmiyor, köyden gelenler aşağılanmıyor ya da etnik ayrımcılık yapılmıyor. Ben de kıllıyım. Böyle eleştiriler getirenleri önemsemiyorum. Kıllar fizyolojiktir. Aksesuvarlar ise bilinçli seçimlerdir, onların ne anlama geldiğini bilirsiniz.
Audi ilanları ve reklamları insanlar tedirgin ediyor mu? İnsanlar bir şeyleri konuşmaya başladı mı? O zaman amaca ulaşılmış demektir. Bu kadar çok şey üretilen bir ortamda sivrilebilmek kolay değil.
Bizi arayan bir hanımefendi anlattı. Çocuğunu çok ünlü bir doktora götürmüş. Muayenehaneden içeri girince bir de bakmış ki doktor bizim reklamda çizdiğimizportreye uyuyor. "Yanlış geldik herhalde," diyerek kapıdan dönmüş. İşte biz böyle düşünen insanların hislerine tercüman olduk.
Bu yozlaşmanın kabahatlisi biziz. Bize dokunmasınlar, devlet halletsin diye bekledik. Zamanında bu insanları medenice uyarsaydık yozlaşma bu seviyeye varmayacaktı belki de.
Derby reklamları ve orada kullanılan Ali Desidero tiplemesi doğru yakalanmış. Elbette ki varoşlarda oturanlar Derby kullanıyor. Ama bu reklam aynı zamanda magandalığa, kıroluğa prim veriyor.
Malum araba reklamına rastlamışsınızdır. Bu reklam, en hafif tanımıyla, ayrımcılık yapıyor. Arabayı tanıttığı falan yok, kullanmadığını iddia ettiği grubu açıkça aşağılıyor.Orhan TEKELİOĞLUReklam başlıyor. Bir adamın ayağını izliyoruz, daha sonra ayakkabılarını, o da ne, birden topuklarına gözümüz takılıyor, aynen "onlar" gibi bastıklarını görüyoruz. Yine aynı araba markasına ilişkin bir başka reklam: Fonda "onların müziği" kulağımızı tırmalarken, bu sefer kamera kahramanımızın göğsüne doğru yaklaşıyor, hay Allah, bu da "onlardanmış", kıllı göğsüne altın zincir sallandıranlardan. Kamera geriye çekilirken "gerçek" tüm çıplaklığı ile ortaya çıkıyor, adamın elinde turlattığı bir de "tespih" varmış!
Tamam fazla söze gerek yok, bu film bize "onlar"dan söz ediyor. Hani, çocukken herkesin biraz konuştuğu "kuş dilinde", "manda"nın bozulmuş hali olan magandalar bu reklamın erkek - kahramanları. (Zaten nedense bunların dişisi hiç olmaz!) Reklam bize anlatıyor: Bunlar ("magandalar"), bu müthiş Alman araba markasını asla tercih etmez. Böyle "aksesuarlar" (künyeler, madalyonlar, tespihler) bu arabaların kenarında köşesinde asla bulunmaz.
Son on yılın hediyesi olan, görgüsü kendinden menkul "Beyaz Türk"lerle karşı karşıyayız yine. "Beyaz Türkler", yani "ak"merkezlerinde alışveriş yapan, önlerine "beyaz sayfa" açan, "krem rengi" eşarpları omuza atan kadınlara oy veren, "ak" denizde "mavi" tura otel - yatlarla çıkan yeni kültür seçkinleri. İddialılar da. Bu kültürü kimseye, köyden gelenlere, hele esmer tenlilere falan kaptırmak istemiyorlar. Kültür deyince, öyle fazla da abartmaya falan gerek yok. Arabaları, kız arkadaşları ve müzikleri kurtarsak yeter. At, avrat, silah muhabbeti.
Müziğimizi zaten "patlattık", artık kendi barlarımız, orada örneğin "ska" diye yutturduğumuz bir müzik ve kızıl saçlı yıldızcıklarımız var. Ska yaptığımızı söyleyerek bildik türkülerle gerdan kırıyor, zıplıyoruz ama, Allah göstermesin, maganda falan hiç değiliz. Arasıra Türk usulü hamburger yesek bile hemen yanında diyet kola içip, içindeki sarmısakları hızla hazmediyoruz. Siz ne diyorsunuz, maydanozu bile "mydonose radio"ya çevirdik, soğanı kısalttık "so club" yaptık. N'aber?Şimdi sıra arabalarımızı kurtarmaya geldi. Zaten bunların müteahhit babaları yıllar önce o iyi markaya binmeye başlamışlardı. Hatta, onlar için yapıldığı söylenen devasa modeline "manda kasa" denirdi, şimdi anladık, o aslında "maganda kasaymış!" Onların oğulları üç harften oluşan başka bir markaya dadandılar. Araba iyi de, içinde taşınanlar bir felaket, ne o öyle sucuklar, kaşarlar, pilaki konserveleri? Hani geçen yıl ünlü bir "baba" frenk diyarında yakalanmıştı da park yerinde duran arabasındaki yiyecekleri TV'ler günlerce göstermişti.
Yeter artık, bu Almanların son iyi markası, bunu da kaptırmayacağız, "Yok öyle, burası Türkiye!" Bizi de yolda tanısınlar, selam dursunlar. O halde, bize akıllı bir reklam yazarı lazım, öyle bir şey yazsın ki magandanın aklı başına gelsin, bizim markayı görünce şeytan görmüşe dönsün. OK?
Peki "onları" anladık da, "bunlar" kim? Bu "Beyaz Türkler" sahiden "magandalardan" çok mu farklılar? Bambaşka bir sınıfın, yeni bir kültür kesitinin insanları mı? Yok canım, nerde? Aksine, aynı grubun bir başka yüzünü bize gösteriyorlar. Ayrıca "magandalar", hiç olmazsa sahiciler, düşüncelerini saklamıyorlar. "Halkla" alıp veremedikleri yok, arasıra ağlayabiliyorlar, yani otantikler. Ya "Beyaz Türklere" ne demeli? Plastik bir grup. Kültürlü geçiniyorlar ama tek bildikleri Hollywood filmleri, müzikten anlar gibi yapıyorlar, ama referansları "tapon" listeler. Üstelik Türkçeyi katledip, İngilizceye benzetme dışında bir kültürel faaliyette bulunmuyorlar.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi şimdi de elitist olmaya çabasındalar. Bu reklam, en hafif tanımıyla, ayrımcılık yapıyor, arabayı tanıttığı falan yok, kullanmadığını iddia ettiği grubu açıkça aşağılıyor. Elit iddiasında, üstelik bunu da bir marifet sayıyor. Aynı M. Ali Yılmaz'ın "yamyamı" gibi, bu reklam, bu ülkenin bir başka kültür sürçmesi ve tedavisi falan yok.
Onlar sadece şu çocukca soruyu hakediyor: Agamagan agabigi! Yokumsaga segen dege bigir "magandaga" mıgısıgın?orhan.tekelioglu@rocketmail.com