Lütfü Oflaz Ankara Hukuk mezunu, ama hiç avukatlık yapmamış. Milliyet'ten Hürriyet'e, Günaydın'dan Güneş'e, Sabah'tan Demokrat'a, yazarlık yapmadığı
gazete bulmak zor.
12 Eylül'den sonra mahkum edilen ilk yazar. Selahattin Duman'ın cezaevinden ranza arkadaşı; kitaptan edinme bilgiye hiç tahammülü yok. "Ben dogmalardan değil anadan doğmalardan yanayım" diyor.
Milli ya da Türkiyeci sol tartışmasını 1970'lerde o başlatmış. Akbaba'da Uzay Mizahı yazmış. 1995'ten beri de Leman dergisinde Yazıkatür köşesini yazıyor. Yani çiziyor. Yani...Neyse, en iyisi kendisi anlatsın.
Biraz dikkatiniz dağınıksa, Lütfü Oflaz'ın mizahındaki sadelik sizi yanıltabilir. Her hafta Leman dergisinde ortalama 18 satırlık minyatür "Yazıkatür" köşesini okuduğunuzda, ciltler okumuş kadar olabilirsiniz. Az ve öz yazmasını "Günümüzde mesajı en kısa yoldan vermek lazım; hız çağındayız" diye açıklıyor.
Evet ama, her şeyi karikatür basitliği ve televizyon hızıyla tüketme isteği kültürü zayıflatmıyor mu dediğimde, itirazı var:
"Gırgıra böyle bir eleştiri yapıldı, mizahı karikatüre indirgedi dediler. Ama ortada bir gerçek var. Siz hayatı görmek zorundasınız. Bir mizahçı gerçeklikten beslenmeli, sokaktan beslenmeli. Bizim mizahçılar olarak işimiz her hafta toplumun yüreğine yolculuk yapmak. Bunu yapamazsanız, günümüz insanını yakalayamazsınız. Leman'ın başarısı burada. Gırgır'ın başarısı da buradaydı. Bir mizah dergisinde yazıları da karikatür gibi pat diye vermek zorundasınız. Ben de yazıyla karikatür çiziyorum aslında."
Tıpkı bilgisayarların küçüldükçe değer kazanması ve daha çok işlev görebilmesi gibi, Lütfü Oflaz da yazılarını giderek daha küçültmekten yana; yakında belki tek bir yoğun cümleyle çıkacak okurun karşısına! "Lafı döndürüp dolaştırıp neden uzatalım" diyor.
Bunu bir de siyasetçilerimiz anlasa! "Uzun konuşup uzun yazmak, günümüz insanını anlamamaktır" Lütfü Oflaz'a göre. "Bugün artık kafaların dünyaya açıldığı, çocukların İnternet'te sörf yaptığı bir çağdayız, okur zaten her şeyi biliyor, ayrıntıya gerek yok. Leman gençlere, özellikle üniversite gençliğine dayanan bir dergi. Yani Gırgır'a göre çıtayı biraz daha yükseltti. Ama sokaktan da kopmadı. Zaten elektriğini sokaktan alıyor, o hammaddeyi yoğurup tekrar sokağa veriyor."
Mizah dergiciliğinde "elektriği" önemsiyor Lütfü Oflaz. Ama kültürel beslenmenin ve altyapının da önemini vurguluyor.
Ya hayata biraz soldan bakmak?
"Tabii, ama biz neş'eli soluz. Güleryüzlü sol deyimini de ilk ben kullandım. 1970'lerde asık suratlı sol vardı. Stalin tarzı bir soldu o. Hiç bir şeye gülünmezdi. Proletaryanın çelik disiplini, falan. Ama o devir geçti artık. Bugün dünyada güleryüzlü olmayan solun hiç bir şansı yok. Çünkü insanlar hayattan keyif almak istiyorlar. Sokaktaki adamın dehşetli sorunları var, ama gene de hayata gülümsemek, olanakları çerçevesinde tat almak istiyor."
Bunu sol partilerimiz de bir anlasa! Kahkaha bir özgürlük değil mi zaten? Haksız ve kötü bulduğumuz şeylere karşı bir üstünlük değil mi?
"Mizah aslında sığındığımız bir liman. Hele Türkiye'deki gibi kasırgada çalkalanmaktan usanmış bir toplumda!"
Sırasında direnmek için de bir silah değil midir mizah?
"Zaten edebiyat dünyasının yaramaz çocuğudur mizah, isyankar çocuğudur, hiç bir şeye teslim olmayan çocuğudur. Sadece yönetenlere değil, topluma da teslim olmaz. Biz toplumun yanlışlarını da eleştiriyoruz. Mizah için, kendisi dahil, eleştirelemeyecek hiç bir şey yoktur. Putları, tabuları kırmışız biz. Biraz pervasız insanlarız."
Leman'ın mizahta popülizmden kaçışını, yine gençlerden örnek vererek anlatıyor Lütfü Oflaz. "Günümüzde iyi yetişmiş gençlik, dünyaya biraz yıldız gibi tepeden bakıyor. O gençliğe hitap edebilmeniz için, yıldızları da aşmanız lazım. Lut gölünün dibinden bakarak günümüz gençliğini yakalayamazsınız. Sürekli kendimizi yenilemek zorundayız. Geleceğin mizahı, geleceğin üslubu nasıl olmalı diye kafa yormak lazım. Mizah müthiş hayal gücü ve beyin fırtınası ister. Biz Leman'da hep, daha iyisini yapabilirdik diye düşünüyoruz. Sürekli arayıştayız. Günümüz yazarı en az Everest'in tepesinden bakacak dünyaya. Ama günümüz gençliğini kavramak için Everest de yetmez."
Politikacılar mahvoldu o zaman, diyorum. "Onlar hepsi Lut gölünün dibinde" diyor Lütfü Oflaz. "Zaten böyle bir kapak yaptık geçenlerde. Emekli olmayacağım diyen Demirel'e seslendik: Sen varsan, biz yokuz!"
Leman bu kadar pervasız ve cesur olmasını, büyük ölçüde bağımsız oluşuna ve reklam almayışına borçlu. "Bizi ille birisi yönlendirecekse, bu okur olsun diyoruz. Çünkü parayı veren o. Leman'ı 175 bin liraya satıyoruz ama, okur biliyor ki bu bir duruşu ve ilkeleri olan bir dergidir...Bizim yöneticimiz okur."
Duruş ve ilkeler Lütfü Oflaz'ın başını epey derde sokmuş. Emekçi Partisi'nin kapatılmasına karşı çıktığı için 12 Eylül döneminde yargılanıp on ay hapis yattığı ve temyiz hakkını bile kullanamadığı günleri Bir Mahkum kitabında, bir yazıkatür gibi izleyebilirsiniz. Kişiliğine "Don Kişot ruhu" tanımlamasını uygun görüyor;
"Yeldeğirmenlerine saldırmak yapımda var. Bedelini tabii ağır ödetiyorlar. Ama yine de kendinizi tutamıyorsunuz. Mesela şimdi genel af konuşuluyor; Türkiye'de ilk insan hakları kampanyasını ben başlattım. Hapisten çıkar çıkmaz Adalet Bakanı'nın kapısına dayandım.."
Lütfü Oflaz'ın hayatı, çizgi roman.
Son yazılarından birinde söylediği gibi, ruhu Eyfel Kulesi; bedeni Piza Kulesi!
Peki ama günümüzde, Brecht'in ifadesiyle, aşırı mizah ihtiyacından yaşanmaz duruma gelmedik mi? "Doğru, toplumun kendisi mizah oldu. Mizahı da aşan bir gerçeklikle karşı karşıyayız."
Bu durumda mizahçı ne yapar? Dozu mu arttırır, işi mi bırakır? "Vallahi biz dozu arttırıyoruz; işi bırakanlar da olabilir ama..Günümüz mizahçısı çok daha fazla yaratıcı olmalı. Boğaz köprüsünde intihar etmek medyaya çıkmak için köprü oldu! Mizahçı artık olmayanı sunmak zorunda, olanı toplum zaten görüyor. Çok yukarılardan uçmalı. Galaksiler arası uçuşlar yapmalı. Günümüz insanı uçuyor zaten. Mizah ötesi bir şey sunmanız lazım. Ben de toplumun ironik resimlerini çiziyorum, ama mizah ötesi bir bakışla!"
Artık hayat üzerine hiciv yapmıyoruz, hayatın kendisi hiciv. Eğer bu gerçeğin farkındaysanız, Leman sizin de derginiz demektir. 1985'te dönemin efsane mizah dergisi Gırgır'dan kopan bir grubun önce Limon sonra Leman adıyla yarattığı "kronik hastalık" 13 yıldır her cumartesi günü nüksediyor!
12 Eylül döneminden bir Gırgır kapağı hatırlıyorum; "Hiii, sanığı prizde unuttum" diye hayıflanan işkenceci polise acı acı gülmemek elde değildi; ve geçtiğimiz haftalardan bir Leman kapağı hatırlıyorum; "Yaz demedim kış demedim enektiriik veerdiim, tey tey tey..." diye şarkı söyleyen eli lobutlu mağara adamına da acı tebessüm etmemek mümkün değil.
1980'lerde satışı 400 bine ulaşan Gırgır okulu, 1990'larda yerini, hem de aynı muhalif çizgiyle, satışı 150 binlerde dolaşan Leman okuluna bıraktı; ve türevlerine de tabii, yani L- Manyak'a ve Öküz'e...Hatta geleceğin sanatını irdeleyecek olan yeni LemanArt dergisine...
Yakında Leman ekibini topluca sayfamıza konuk etmek umuduyla, bugün onların "ağabeyi" ve derginin "duayeni" , mizah dergiciliğinde üç ayrı dönemin üç büyükleri Akbaba - Gırgır - Leman silsilesini yaşamış tek kişi olarak mizah ve köşe yazarlığını 25 yıldır sürdüren Lütfü Oflaz'la buluşuyoruz; artık dilimize yerleşen deyimiyle "yazıkatürcü", Türkiye'de muhalif mizahın değişen ve değişmeyen yüzünü anlatıyor.