The OthersGözaltındaki özgürlük

Gözaltındaki özgürlük

09.08.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Gözaltındaki özgürlük

Gözaltındaki özgürlük

Tunceli'de neyin doğru neyin yanlış olduğunu tespit etmek zor. İki ateş arasındaki vatandaş şaşkın; "Terör yöreye gelmişse bedelini neden biz ödeyelim. Hepimiz PKK'dan da, ambargodan da kurtulmak, kendi kendimize, özgürce yaşamak istiyoruz" diyor.


KENTTE ilk akşamımız. Tunceli'nin dünyaca ünlü "benekli alabalık'ının tadına bakmak için tavsiye üzerine Hasan'ın Yeri'ne gidiyoruz. O da ne? İki katlı restoranın çatısı da bahçesi de tıklım tıklım dolu. Kadın, erkek, çoluk-çocuk bir arada. 1993'e kadar Amerikalılar İncirli üssünden kalkar, alabalık avı için helikopterlerle Tunceli'ye gelirlermiş. Bu ünlü alabalığın yanında lüfer haltetmiş.
Mezeler, salata İstanbul'un lüks restoranlarıyla yarışacak lezzette. Keyifle rakılarımızı yudumlarken aniden birbiri ardına patlayan silah sesleri geliyor. Ürperti yüreğime geri dönüyor. Terör sanki bu doğal ortama itiraz ediyor. "Bu kadar da gevşemeyin, ben buralardayım" dercesine. Ardından karanlıkta uçan helikopterlerin sesini duyuyoruz. Sanki yanıbaşımızda. Restorandakiler alışık olmalı ki sohbetlerini sürdürüyorlar. Merak ediyorum; Tunceli'de terör hangi noktada?
Resmi rakamlara göre Tunceli'de terörist sayısı da, olay sayısı da bir hayli gerilemiş. 1995'in ilk altı ayında 145 olan olay sayısı, 1996'da 55'e 1997'de 33'e düşmüş. Üstelik 1997 de yaşanan 33 olaydan 2 tanesi adam kaçırma, 1 tanesi yol kesme. Diğer 30 olay ise güvenlik güçlerinin başlattığı operasyonlar sonucu meydana gelen çatışmalar. 1995 yılında güvenlik güçlerinin zayiatı ile, ele geçen terörist sayısı başa baş giderken, 1997 bu oran tersine dönmüş. 1997 nin ilk altı ayında ele geçen terörist sayısı 176 iken, güvenlik güçlerinin kaybı 50'ye düşmüş. Olayların da, teröristlerin de giderek azaldığını yöre halkı da vurguluyor. Söylentiler kalan terörist sayısının 50-100 civarında olduğu. Ama bu terör üçgeninde halk da, güvenlik güçleri de, teröristler de her an tetikte. Ne zaman ne yaşanacağı belli değil. Aynen Çarşamba gecesi Karşılar köyüne düşen, bir can ve altı yaralı alan havan topu gibi. Güvenlik güçleri operasyon hatası diyor. Halk isyan ediyor. Tunceli'de neyin doğru, neyin yanlış olduğunu tesbit pek de mümkün olmuyor.
"Bize yazık değil mi? Ne suçumuz var bizim? PKK yöreye gelmişse bedelini neden biz ödeyelim. Terörist silahıyla kapıya dayandığında ne yapalım? Bize zor yeten aşımızı neden PKK'ya verelim. Onu yaşatmak için neden kendimiz ölelim? Başta belki insanca davranıp verdik, ama şimdi yanlış yaptığımızı görüyoruz. Kurtulmak istiyoruz. PKK'dan da kurtulmak istiyoruz, sürekli gözaltından da, ambargodan da... Eskiden olduğu gibi kendi kendimize, özgürce yaşamak istiyoruz. Ama nasıl yapacağımızı bilmiyoruz."
Parklarda, kır kahvelerinde yanlarına yaklaşıp konuştuğum genç kızlar, genç kadınlardan duyduğum sözler bunlar. Onları ellerinden alınan son lokmalarından çok, özgürlüklerinin kısıtlanması isyan ettiriyor. Kimi ettirmez ki? Nar çiçeği kolsuz bluzu, vücudunu saran jean pantalonu, beline düşen saçlarıyla gözleri alev alev bir başka genç kız, "Tunceli'yi terk edeceğim" diyen arkadaşına karşı çıkıyor: "Ben kalacağım, kalacak ve savaşacağım.".
"Kiminle savaşacaksın" diyorum. "Kendimle savaşacağım, burada kalıp kentime sahip çıkacağım, iş bulacağım. Eğer hepimiz gidersek Tunceli'ye ne olacak?" diye yanıtlıyor beni.
Erkekler de farklı düşünmüyor. "Bizim siyasi görüşümüz PKK ile taban tabana zıt. PKK'dan önce sol fraksiyonlar boşluk bulup yerleşmiş buraya. Onların desteği ile geldi PKK. Başta inandık, ama şimdi kendimize kötülük ettiğimizi anlıyoruz. Hepimiz öyle karşıyız ki, bugün bir kişi eline bayrağı alıp PKK'ya karşı yürüyüş başlatsa, merkeze vardığında 25 bin kişi olur. Ama kime güveneceğimizi bilmiyoruz."
Salt bu nedenle belki, Valilik, polis ile halk arasındaki soğukluğu gidermek için elinden geleni yapıyor. Şırnak ya da Cizre'de tanık olduğumuz sivil polis görüntülerine pek rastlayamadık. Emniyet Müdürü de tüm teşkilatına talimat vermiş. Her polis en az bir kişi ile arkadaşlık kursun diye. Teşkilat olarak aralarında para toplayıp, fakir çocuklara defter kitap bağışı yapmışlar. Okul masraflarını karşılamışlar. Aslında kentte polise ve askere fazla bir tepki yok. Halk en fazla özel harekatçılara karşı tedirgin. Bu da geçmişte yaşanan tatsız bir olaydan kaynaklanıyor.
Tunceli halkının inandığı ve güvendiği bir Vali Atıl Üzengin. Beş yıldır görevde. Kendisine; "Terör ne zaman biter?" diye sorduğumda şöyle yanıtlıyor: "Buna yanıt vermek çok güç. Bunu halk da istiyor. Biz de istiyoruz. En çok eleştirildiğimiz "kontrollü gıda sevkiyatı" (vali ambargo kelimesinden hoşlanmıyor) bu günkü rahatlığımızın önemli nedeni. Terörist artık yaşamak için savaş veriyor, ideolojisi için değil. Artık olay bile çıkartamıyorlar. Olaylar azaldıkça bizde tedbirleri azaltacağız doğal olarak."
Özellikle Ovacık'ta doğası İsviçreyi andıran Tunceli'nin belli ki daha katedecek çok yolu var.

Tunceli'de halkı en fazla kente vurulan terörist damgası üzüyor. "Biz terörist değiliz, Tunceli de değil. Uzaktan ahkam kesmek kolay. Eğer gerçek kimliğimizi öğrenmek istiyorsanız, bir yol kalkın buralara gelin. Bizi görün, bizi tanıyın. Ne kadar yanlış bir önyargı içinde olduğunuzu anlayacaksınız." diyorlar.
Kızmakta, kırılmakta haklılar. Salt bu imaj nedeniyle, kentte savaş var düşüncesiyle tayin olan doktor da gelmemiş, öğretmen de, ataması yapılan üst düzey bürokrat da. Kente gerçekten katkıda bulunacak deneyimli kadrolar yerine yeni mezun gençler müdürlükleri vekaleten yürütür olmuş. Bu özellikle eğitimde ciddi sorun yaratmış. Öğretmen sayısı yetersiz. Terör var diye atanan öğretmenler, göreve gitmektense meslekten istifayı yeğliyorlar. Çok güzel bir hastaneleri var ama uzman doktor sayısı çok yetersiz. Topu topu 3 tane. Bir film, röntgen ya da basit bir tahlil için Elazığa gitmek zorundalar.
İlgililere duyurulur: "Okulların olduğu yerlerde ve merkezde güvenlik sorunu yok."

Tunceli Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Celal Yaşar, kentin tek kişilik sanayici ordusu. Etrafta gördüğünüz her bacanın altında onun imzası var. Elazığ'da, Ankara'da da müteahhitlik yapıyor ama yerleşik olduğu kent Tunceli. Özelleştirme ihalelerine katılarak 1994'te milyarlarla zarar eden yem fabrikasını almış ve üretimi 8 tondan 20 tona yükseltmiş. Süt fabrikasını da almış. Şimdi atıl ama yakında peynirciliğe başlayacağını söylüyor. Şu anda Türkiye'nin en modern iki tuğla fabrikasından biri olan Akpazar Tuğla fabrikasının hem yüzde 20 ile ortağı hem de işletmecisi. Özel İdarenin çoğunluk hissesine sahip olduğu tuğla fabrikasının kapasitesi yılda 30 milyon tuğla. Sağladığı istihdam 120 kişi.
Bölgede sanayi kuruluşunun yok denecek kadar az olmasına rağmen Celal Yaşar 1992'de Tunceli Sanayi ve Ticaret Odası'nı kurmuş. Şu anda üye sayısı 408. Organize sanayi Bölgesi için de bizzat hamle yapmış. Proje şu anda ihale aşamasında.


KEŞFETYENİ
İlk kez baba oluyor! Doğum için tarih ve yeri açıkladı
İlk kez baba oluyor! Doğum için tarih ve yeri açıkladı

Cadde | 12.06.2025 - 07:31

Oyuncu Tolga Sarıtaş ile eşi Zeynep Mayruk, ilk bebeklerini kucaklarına almak için gün sayıyor.

Yazarlar