The Othersİnanç özgürlüğü ne demek?

İnanç özgürlüğü ne demek?

17.12.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

İnanç özgürlüğü ne demek?

İnanç özgürlüğü ne demek

Din ve inanç özgürlüğü, temel özgürlüklerden biridir. Bir inanca sahip olmama, dinlere karşı ilgisiz kalma özgürlüğünü de içerir.

Demokrasilerde inanç ve ibadet özgürlüğü ne anlama gelir? Sınırları nereden geçer? Ülkemizdeki en yoğun tartışma konularından birini oluşturan bu soruları, önde gelen hukukçularımızdan Prof. Dr. Safa Reisoğlu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve uygulamalarına dayanarak açıklıyor. 1959 - 85 yılları arasında Ankara Ü. SBF'de medeni hukuk ve borçlar hukuku okutan; 1974 - 75'te Milli Eğitim Bakanlığı, 1977 - 80 arasında Cumhuriyet Senatosu üyeliğinde bulunan Reisoğlu, 1993'ten bu yana Avrupa Konseyi "İşkenceyi Önleme Komitesi" üyesi.

DİNİ inanç ve ibadet özgürlüğü, demokratik bir toplumda, bireylerin yasal teminat altında bulunması gereken temel özgürlüklerinden biridir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 9. maddesinin 1. fıkrasına göre: "Her şahıs düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, din veya inancını değiştirme özgürlüğünü ve din veya inancını, tek başına veya topluca, alenen veya özel olarak, ibadet, öğretme, uygulama ve tören yoluyla açıklama özgürlüğünü kapsar."
Avrupa Konseyi'ne üye devletler, "dini inanç ve ibadet özgürlüğü"ne ilişkin tutum ve yükümlülüklerini belirlerken yukarıdaki hükmü gözönünde bulundurmak zorundadır. Bu hüküm gereğince:
1) Devletler, bireylerin "din ve inanç özgürlüğünü" sağlayacak önlemleri almakla yükümlüdür. Din ve inanç özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nce (AİHM) belirtildiği üzere, bireylerin istedikleri din ve inancı benimseme özgürlüğü kadar, dini bir inanca sahip olmama, dinlere karşı ilgisiz kalma özgürlüğünü de içerir.
Bireylerin farklı din ve inançları benimseyebilmesi özgürlüğünün ve devletlerin farklı din ve inançlar karşısında yansız bir tutum içinde bulunma zorunluluğunun doğal bir sonucu olarak, demokratik bir toplumda hiç kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzeninin, tamamen veya kısmen, belli bir dini inancın kurallarına dayandırılmasını istemek hakkına sahip değildir.
2) Devletler, bireyleri, belli bir dini inanca yöneltmeye, belirli bir dini faaliyete katılmaya veya uzaklaştırmaya yönelik etkinliklerden kaçınmalıdır. Okullardaki din dersleri, öğrencilere belirli bir inancı benimsetmeyi öngören içerikte olmamalıdır. Ana babaya çocuklarının zorunlu din derslerinden muaf tutulmasını isteme hakkı tanınmalıdır. Bu husus, 18.5.1954 tarihinde yürürlüğe giren ve Türkiye tarafından da 10.3.1954'te onaylanan, AİHS'ne ek protokolün 2. maddesinde "Devlet, eğitim öğretim alanında üstleneceği görevin yerine getirilmesinde, ana ve babanın, eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarına uygun olarak yapılması hakkına saygı gösterecektir" denmek suretiyle ifade edilmiştir.
3) Devletler, bireyleri, ilke olarak, dini inançlarıyla bağdaşmayan işleri yapmaya zorlayamaz. Ancak, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'nun (AİHK) çeşitli kararlarında belirtildiği üzere, kişisel dini inançlarıyla doğrudan ilişkisi olmayan konularda kişiler, dini inançlarını ileri sürerek kamu görevlerini yerine getirmekten kaçınamazlar. Örneğin Komisyon, bir kimsenin, sosyal sigortanın "çocuk aldırma - kürtaj" giderlerini karşıladığı, çocuk aldırmanın ise dini inançlarına aykırı olduğu iddiasıyla sosyal sigortaya prim ödemekten kaçınamayacağını karara bağlamıştır.
Dini inançları, askerlik göreviyle bağdaşmayan kimselerin askere alınmasının AİHS'nin 9. maddesinde öngörülen korumaya aykırı olup olmayacağı da uygulamada önem kazanan bir sorun olmuştur. Komisyon, AİHS'nin 4. maddesinde yer alan "inançları askerliğe elvermeyen kimselere bu hakkı tanıyan ülkelerde....." şeklindeki ifadeden hareket ederek, inançları askerlik hizmetiyle bağdaşmayan kişilerin, bu hakkı tanımayan ülkelerde askere alınmasının 9. maddeye aykırı olmayacağı sonucuna varmıştır.
4) Bireyler dini inançlarını, tek başlarına veya toplu olarak, alenen veya özel olarak, ibadet, öğretme, uygulama ve ayin yoluyla açıklayabilirler. Devletler, bireylerin, özellikle ibadet yoluyla dini inançlarını uygulamalarını mümkün kılacak fizik şartların yaratılmasını bir kamu hizmetinin gereği saymalıdır.
Bu nedenle, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın varlığı, nüfusun büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede camilerin gerekiyorsa devlet eliyle yapılması, din görevlilerinin maaşlarının devlet tarafından ödenmesi din ve ibadet özgürlüğünü gerçekleştirmeye yönelik önlemlerin önemli bir bölümünü oluşturur.
Bu konuda özellikle dikkat edilecek nokta, devletin, din hizmeti verirken, bireylerin farklı dini inançları karşısında yansızlığını özenle koruması mecburiyetidir. Devlet sözünü ettiğimiz din hizmetini, ülkede mevcut başlıca din ve inanç gruplarının hepsine vermelidir.

******************************************************************

Yasayla getirilebilecek sınırlamalar, toplumların içinde bulunduğu tarihi ve sosyo - politik şartlara göre değişebilir.

AİHS'nin 9. maddesinin 2. fıkrası din ve inançları açıklama özgürlüğünün mutlak olmadığını, belli şartlarla, yasayla sınırlanabileceği öngörmüştür. Şöyle ki:
1) Yasayla getirilebilecek sınırlamalar, toplumların içinde bulunduğu tarihi ve sosyo - politik şartlara göre değişebilir. İnancı açıklamada izlenen yol (ayinler, kıyafet vs.), belli bir ülkenin koşullarında kamu güvenliği ve düzenine aykırı bir nitelik taşımadığı halde; bir başka ülkenin sosyo - politik şartlarında aykırı olabilir. Önemli olan, din ve inanç özgürlüğüne şartların haklı kılmadığı sınırlamaların yasayla da olsa getirilmemesidir.
2) Hukuk düzeni, kişileri, gerektiğinde kendilerine karşı da koruduğundan, örneğin dini inançtan kaynaklanan bir törende, törene katılanlar, yaralanmalarına sebep etkinliklerde bulunuyorlarsa, bu tip törenlerin yasaklanması din ve inanç özgürlüğüne aykırı bir nitelik taşımaz.
3) Din ve inançtan kaynaklanan bütün davranışlar, din ve inanç özgürlüğünün kapsamında olarak değerlendirilemez. "Din ve inanç" ilke olarak bireyin kişisel dünyasına ilişkin bir olaydır. Dini inançtan kaynaklansa dahi, kişisel sınırları aşarak, kamusal alana yönelen, politik bir amaca veya akıma hizmet eden tutum ve girişimler, "dini inancın bireysel uygulaması" olarak nitelenemez.
Uygulamada:
a) Danıştay, Anayasa Mahkemesi ve daha sonra AİHK, ülkemizde bir üniversitenin giyim konusunda düzenleme yaparak başörtüsü yasağı koymasını, diploma verilmesi için başörtüsüz bir fotoğraf istemesini, dini inanç ve dini inancı açıklama özgürlüğüne aykırı saymamıştır. AİHK konuya ilişkin 3.5.1993 tarihli kararını özetle şu gerekçeye dayandırmıştır:
AİHS'nin 9. maddesi, kişilere, kamu alanında, dini inançlarına göre hareket etme olanağını her zaman vermez. Din veya inancını uygulama özgürlüğü, bir din veya inançtan kaynaklanan bütün davranışları kapsamaz.
Örneğin, diplomaya konacak fotoğrafa ilişkin kurallar, Cumhuriyet'in laik niteliğini korumaya yönelik üniversiter kurallardır. Laik bir üniversitede öğrenim görmek isteyen öğrenci, üniversitenin kurallarına uymayı kabul etmiştir. Üniversite, öğrencilerin dini inançlarını açıklama özgürlüğüne yer ve şekil olarak sınırlamalar getirebilir.
Özellikle halkının büyük çoğunluğunun belli bir dini benimsediği ülkelerde, bu dinin, bir yer ve şekil sınırlaması olmaksızın sembollerle veya dini törenlerle açıklanması, aynı dinden olup, dini uygulamalarda bulunmayan veya başka bir dini benimsemiş olan öğrenciler üzerinde bir baskı oluşturabilir. Laik üniversiteler, öğrencilerin kıyafetlerine ilişkin kurallar koyarken, bazı köktendinci akımların yüksek öğretimde kamu düzenini bozmamasını, başkalarının inançlarına zarar vermemesini dikkate alabilir. Laik bir üniversite, vereceği diplomanın dinden kaynaklanan bir hareketi yansıtmamasını öngörebilir. Üniversite diploması, mesleki niteliği belirlemeye yöneliktir. Diploma üzerine konan fotoğraf ilgilinin kimliğini belirler; ilgili kişi, bu fotoğrafı dini inancını açıklamak için kullanamaz.
Komisyon aynı kararda, bir öğretim üyesinin - ibadet saatlerinde - çalışmaya mecbur edilmesinin, 9. maddede öngörülen "dini inanç özgürlüğüne" aykırı olmadığı hususundaki görüşünü de 12.3.1981 tarihli kararında yeniden ifade etmiştir.
b) AİHK 6.1.1993 tarihli başka bir kararında "köktendinci" faaliyetleri nedeniyle (Ankara'daki) askeri akademiden uzaklaştırılan bir öğrencinin AİHS'nin inanç özgürlüğüne ilişkin 9. maddesine dayanarak yaptığı başvuruyu oybirliğiyle reddetmiştir.
Komisyon'a göre, özetle "Askeri bir okula giren kimse, bu okulun kurallarına uymayı kabul etmiştir. Okul, ordunun görevini gerektiği gibi yerine getirebilmesi için, öğrencilerin dini uygulamalarını zaman ve yer olarak sınırlayabilir. Askeri okulun öğrencileri, dini uygulamalarını (dini görevlerini) askeri hayatın geretirdiği sınırlamalar içinde, çalışma saatlerinin dışında ve ibadete ayrılan yerlerde yerine getirebilirler.
Askeri disiplin, niteliği icabı, orduya mensup kişilerin hak ve özgürlüklerine, siviller için söz konusu olmayacak bir kısım sınırlamaların getirilmesini gerektirebilir. Bu sınırlamalar, askeri kişilerin, dini kuralların egemenliğini sağlamaya yönelik kökten dinci eylemlerden uzak durması, bunlara katılmaması mecburiyetini kapsayabilir."
c) AİHM 1.7.1997 tarihli kararında, Yüksek Askeri Şura'nın "yasadışı kökten dinci görüşleri tutum ve davranışlarıyla benimsemesi" nedeniyle, bir hava hakim albayı resen emekliye ayırmasını, AİHS'nin 9. maddesini zedeleyen (ihlal eden) bir işlem niteliğinde görmemiştir. Karara göre, "Şahıslar, dini inançlarını açıklama özgürlüğünü kullanırken, özel durumlarını gözönünde bulundurmalıdır. Askeri mesleği seçenler, askeri disipline uymayı kendi iradeleriyle kabul etmişlerdir. Askeri disiplin, niteliği icabı, ordu mensuplarının bir kısım hak ve özgürlüklerine, siviller için söz konusu olmayacak sınırlamaların getirilmesini gerektirebilir."
Devletler, orduları için, belli davranışları, özellikle askeri hizmetin zorunlulukları nedeniyle belirlenmiş düzene ters düşen tutumları yasaklayan disiplin kurallarını kabul edebilirler. Emekliye sevkedilen albay, askeri yaşamın gerektirdiği sınırlar içinde, dini kuralları uygulayan bir Müslüman'ın vecibelerini yerine getirme imkanına sahiptir. YAŞ kararı, albayın askeri disipline ve laiklik ilkesine aykırı tutum ve davranışları nedeniyle alınmıştır.


KEŞFETYENİ
Beckham çiftine şok suçlama! Krizin detayları belli oldu
Beckham çiftine şok suçlama! Krizin detayları belli oldu

Cadde | 07.05.2025 - 11:37

Beckham ailesinde sular durulmuyor. David ve Victoria Beckham çiftinin iki oğlu Brooklyn ve Romeo Beckham'ın artık birbirleriyle konuşmadığı ortaya çıkmıştı.

Yazarlar