The Others Yanlış politik karar, çevreye zarar (veriyor)

Yanlış politik karar, çevreye zarar (veriyor)

30.05.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yanlış politik karar, çevreye zarar (veriyor)

Yanlış politik karar, çevreye zarar (veriyor)

Türkiye'de çaba, bütün alanları hızla tarıma açmak. Ne bahasına olursa olsun. Ama bunu yaparken ne kadar verim alacağız, doğal çevreyi nasıl altüst edeceğiz? Bu hiç düşünülmüyor.

22 yıldır kamuya yararlı bir dernek olarak çalışan Doğal Hayatı Koruma Derneği tarafından yayınlanan "Türkiye'nin Önemli Kuş Alanları" başlıklı kapsamlı araştırmasında Türkiye'de doğal çevre tahribatının eriştiği boyutlar gözler önüne serildi. Araştırma, Meriç'ten Aras'a, Karadeniz'den Hatay'a kadar kuşların konakladığı 97 yerde inceleme yapan 73'ü yabancı, 78'i Türk uzmanın bulgularına dayanıyor. Kitap, Murat Yarar ve Gernant Magnin'in ortak ürünü. Holandalı çevre uzmanı Gernant Magnin, doğal çevrenin korunması ve tarım arasındaki hassas ilişkiye yönelik sorularımızı yanıtladı.
*Kuşlar, sağlıklı bir çevrenin çok iyi birer göstergesi diyorsunuz. Yani, çevrenin durumunu anlamak için kuşlara bakmak gerek. Çünkü kuş, her türlü ortamda bulunur ve çevre koşullarına çok duyarlı. Türkiye'deki durum nedir?
1960'tan bu yana Türkiye'de yaklaşık 1 milyon 300 bin hektar sulakalan yok oldu. Ya ıslah çalışması yapıp kuruttular, ya baraj yaptılar. Daha yüzbinlerce hektar sulakalanın yok olacağından çekiniyoruz. Türkiye topraklarının yaklaşık yarısında tarım yapılıyor. Tarımda gelişim hedefi, tarımsal arazi miktarını arttırmak. Türkiye'de suların yüzde 75'i de tarımda kullanılıyor. Ancak, suyun ekonomik kullanımı için hiç bir özendirme yok. Tarım uğruna, bütün her yer tarım alanına dönüştürülmek isteniyor.
* Sulakalanlar, toprakların sulanması için, yani tarım uğruna mı kurutuluyor?
Sulakalanlar bütün dünyada biyolojik çeşitliliğin en fazla olduğu yerler. Ancak sulama amacıyla hemen gözden çıkarılabilirler. Sulakalan, kolayca ve hızla yok edilebilir. Türkiye'de tarımdaki gelişme aslında son 50 yılda sağlandı. Bu süre içinde, tarım uğruna Türkiye'deki sulakalanların büyük bir kısmı kurutuldu. Örnekler çok: Hatay'da Amik Gölü'nde 27 bin hektar kurutuldu. Sakarya Nehri yöresinde onbinlerce hektar... Ve daha bir çok irili ufaklı göller... Ancak Türkiye'de daha kurtarılabilecek pek çok doğal değer var. Bizim çabamız, bunların da yok olmasını önlemek.
* Sulakalanları mesken tutan kuşlar, o halde, doğal çevrenin ne ölçüde sağlıklı olduğunu gösteriyor?
Kuşlar hakkında çok şey biliyoruz. Örneğin bir tepeli pelikandan söz ediyorsak, nasıl yaşar, nasıl bir çevreye ihtiyaç gösterir? Bunları biliyoruz. Çevrenin durumunu anlamak için bitkilere ve diğer hayvanlara da bakılabilir. da kullanılabilir. Ancak onbine yakın tür bitki vardır. Bunları incelemek hem daha zor, hem daha uzun süre alır. Örneğin Türkiye'de 200 bin böcek türü var. Bu nedenle, kuşları incelemek daha kolay. Bu sayede Türkiye'de 97 tane önemli kuş alanı saptadık. Ama elbette eksikleri var.
* Ve çevre tahribatında en önemli neden olarak tarımsal üretimi görüyorsunuz?
OECD verilerine göre 1990'da nüfusun yüzde 50'si tarımda çalışıyordu. 20 yıl önce bu oran yüzde 72'ydi. Tarımda çalışan nüfus azalıyor. Ancak tarım, Türkiye'de insangücü açısından en güçlü sektör. Ulusal gelire katkı bakımından ise o kadar güçlü değil. Çünkü devlet, tarıma büyük destek veriyor. Bu destek incelendiği takdirde sektörün gerçek ekonomik durumu ortaya çıkar. Ve çok kalitesiz topraklarda dahi tarım yapmak için çabalıyorlar. Burada da işe politika karışıyor. Ve yanlış politik kararlar, çevreye zarar veriyor. Örneğin tarımsal üretimi arttırma vaadiyle yöredeki sulakalanlar feda ediliyor. Bu nedenle de ekonomik bakımdan hatalı kararlar alınıyor.
* Ama tarım için su gerekli değil mi? Çiftçi, sulu tarımı başka nasıl yapacak?
Su mühendisleri, Türkiye'yi bütünüyle bir mavi denize dönüştürmek ister. "Bir an önce bütün alanları mümkün olduğu kadar hızla tarıma açalım" diye düşünürler... Ne bahasına olursa olsun. Ama bunu yaparken ne kaybedeceğiz, ne kadar verim alacağız, bunu ne kadar sürdürebiliriz? Bu hiç düşünülmez. Devlet Su İşleri, politik baskı altında pek çok alanda ekonomik olmayan, yatırım bütçesini dahi kurtarmayan "sulakalanları kurutma" projeleri uygular. Türkiye'de çiftcilerin yüzde 90'ı, hala Romalılar dönemindeki yöntemlerle sulama yapar.
* Dünyanın daha kurak bölgelerinde tarımda daha farklı yöntemler kullanıldığını biliyoruz. Örneğin damla yöntemi var...
İsrail'de pek az suyla çok iyi tarımsal verim sağlanır. Damla yöntemiyle, ya da fıskiyeyle daha az su kullanarak... Avrupa'da bugün en çok tartışılan konulardan biri suyun fiyatı. Su, çok değerli bir kaynak ki. ve bize, sanki çok su varmış gibi geliyor. Oysa kaliteli tatlı su miktarı her zaman daha azdır. Türkiye'de de öyle. Ve su, Türkiye'de bedava kullanılır. Hem de savruk ve hoyrat biçimde... Tüm dünyadaki suların ancak yüzde 0.01 kadarı kalitelidir. Bunu da unutmamak gerek. Geri kalan sular, bütün okyanuslar, denizler tuzludur. Ya da başka türlü acı sudur. Tatlı kaliteli su miktarı pek az. Ve bu, Türkiye'de hem bedava hem de hiç düşünülmeden harcanıyor.
* Su bedava olduğu için de çiftçi, elbette damla yöntemini düşünmez?
Eğer tarımda kullanılacak su, Türkiye'de parayla satılacak olsa o zaman iş değişecek. Gübre, bedava değil. Traktör, bedava değil. Mazot, bedava değil. Tohum, bedava değil. Herşeyin bir fiyatı var. Suyun yok. Oysa gelişmiş ülkelerde suyun bedeli ve fiyatı hesaplanır. Türkiye'de su konusunda bir şımarıklık var.
* Bütün bu anlattıklarınızla, tarımsal üretim için suyun gelişgüzel kullanıldığını, ve sulakalanları mesken tutan kuşların da bu yüzden ortadan kalktığını, doğal çevrenin tarım uğruna yok edildiğini söylüyorsunuz.
Örneğin Konya Çumra, Türkiye'deki en eski sulama bölgelerinden biridir. Beyşehir gölünden su alınıyor, sulama için kullanılıyor. Oysa toprak çok tuzlu. O kadar tuzlu ki bazı yerlerde 12 yıl, bazı yerlerde 22 yıl süreyle toprağı sulamak gerek ki tuzu arınıp gitsin ve tarıma uygun hale gelsin. Şimdi bu bölgenin sulanması için bu kez de Göksu Nehri'den su almak istiyorlar... Suyu nakletmek için borular döşenecek, 11 kilometrelik bir tünel yapılacak. Bunun maliyeti büyük olacak. Ve sonuçta 15 bin hektarlık bir alan sulanmış olacak. Üstelik verimsiz toprağıyla tanınan bir yer burası... Şimdi, böyle bir yatırım ekonomik bakımdan uygun mu, değil mi? Ve hele suyun bir fiyatının olduğunu düşündüğünüz zaman, on kat daha fazla hesap yapmanız gerek.
* Yani, doğal ulusal servetimizi, zaman zaman ekonomik bile olmayan tarım uğruna yok ediyoruz mu diyorsunuz?
Sadece ulusal değil, uluslararası doğal değerlerimizi de yok ediyoruz. Doğal çevre bozulduğu zaman kuşlar, yok olan değerlerden sadece bir tek örnek. Bitkileri yok ediyoruz. Hayvanları yok ediyoruz.
* Bir takım yerlerin koruma alanı, SİT alanı ilan edilmesi yararlı olmuyor mu?
SİT alanı ilan edilmesi elbette önemli. Ama bunu, siyasi kararlılıkla savunmazsanız, o bölgenin tahribatını yine de engelleyemezsiniz. Korunan ormanlar yakılırsa, sulakalanlar kurutulursa, kaybolup giden doğal hayat bir bir daha geri gelmez.

Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) her türlü çevre kirliliğine dikkat çekmek amacıyla iki ay önce "Doğal Hayat 2000" başıklı uluslararası bir kampanya başlattı. Buna Türkiye adına Doğal Hayatı Koruma Derneği katıldı. Etkinlik, 2000 yılına 1000 gün kala, 5 Nisan 1997'de başlatıldı. Kampanyaya ilk katılan, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel oldu. Yaptığı konuşmada, çevre koruma konusundaki vaadlerinden bazıları şöyle:
* Orman Bakanlığı Mili Parklar ve Av - Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü tarafından 2000 yılına kadar 18 yeni alanda Tabiatı Koruma Alanı ve Milli Park ayrılacak.
* Halen 114 olan Yaban Hayatı Koruma Alanı, 145'e çıkartılacak.
* Türkiye yüzölçümünün yüzde 1'ini kapsayan Milli Park ve eşdeğer koruma alanları yüzde 200 arttılacak.
* Manyas Kuş Cenneti Milli Parkı alanı 64 hektardan, 23 bin 563 hektara çıkartılacak. Ve sulakalanlar korunacak.
Bu vaadlere karşın, Doğal Hayatı Koruma Derneği'nin Genel Müdürü Nergis Yazgan, Türkiye'de doğal çevrenin karşı karşıya olduğu temel sorunları şöyle özetliyor:
* Türkiye, doğal yaşamı çok zengin, boz ayı ve dağ keçisi de dahil olmak üzere çok sayıda ender ve nesli tehdit altında bulunan hayvan türlerini barındırır.
* Denizleri ve kıyıları, iki farklı türde deniz kaplumbağası ve dünyanın en ender memelilerinden Akdeniz Foku'nu yaşadığı tek Akdeniz ülkesi, yine Türkiye.
* 24'ü tüm dünyada nesli tehlike altında sayılan, tam 450 kuş türünü barındırır.
* Ancak, 1960'tan bu yana Türkiye'de 1 milyon 330 bin hektarlık sulakalan yok edildi. Bu, Van Gölü'nün üç katı büyüklükte bir alan demek.
* Yılda ortalama 20 bin hektar ormanlık alan, tarım arazisi açmak için, konut yapmak için yok ediliyor.
* Ve son 30 yıl içinde Karadeniz'deki 23 ticari balık türünden 18'inin nesli tehlike altına girdi ve geriye sadece 5 ticari balık türü kaldı.