The OthersYerin dibine batsın bu töre

Yerin dibine batsın bu töre

09.03.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yerin dibine batsın bu töre

Yerin dibine batsın bu töre

Töre cinayeti nedeniyle kocası hapse giren Zübeyde kadın haykırıyor "Sefil olduk. Yazık değil mi. Bu olay hepimize ders oldu. Kızlarım gelinlik çağa gelince onlara baskı yapmayacağım"

HELE bir sevdalan, bir erkekle göz göze bakış ya da kaçmaya karar ver. Töre bu, artık dönüşü olmayan bir yoldasın. Ölüm ense kökünde. Yalvarsan ve ailen seni bir süre affetse bile o acımasız toplumun arkadan söylediği sözlere aldırmamak mümkün mü?
"Alnındaki namus lekesini temizlemeyen adamdan alışveriş edilmez" ya da "namussuz adam, kızını sattı" sözleri acıtmaz mı bu ilkel insanları. Ondan sonra gelsin ölümler. Ya traktörle ez, ya suya at, ya boğ, ya da suyun içine elektrikli alet koyup, "cereyana kapıldı öyle öldü" diye kaza süsü ver cinayetlere...
Şemse'nin "garip ölümünün" yaşandığı Bakışlar'dan ayrılıp, Şanlıurfa'nın yanıbaşında, nüfusunun yüzde 80'i Alevi olan Kısas köyüne geliyoruz.
1995 yılında yine töre yüzünden, traktörle ezilen Rabia'nın öyküsü sarsmış köyü.
Kabahatları sevmek, aşık olmak. Sevdalanmışlar birbirlerine ve köyden kaçıp, uzak illere göçmüşler. İz süren ağabey ve amcaoğlu yakalayınca talihsiz Rabia ile Ali'yi köye getirmişler. Ve köy halkının gözü önünde kızı traktörün önüne atıp, ezivermişler; hiç acımadan, hiç utanmadan. Aslında gurur duymuşlar yaptıkları işten. Namuslarını kurtarmışlar! Ve köy halkının yüzüne "cesaretle" bakmanın sevincini de yaşamışlar. Olayı da kaza deyip, kapatıvermişler.
Ancak vicdanlı birkaç köylü imzasız mektuplar göndermiş adliyeye ve iş araştırılmaya başlayınca kaza değil, cinayet olduğu ortaya çıkmış. Dayı, ağabey ve amcaoğlu girmiş hapse ama gencecik güzel Rabia'nın yeri de kara toprak olmuş.

Kısas'ta, kızkardeşinin kızı Rabia'yı öldürmekten tutuklanıp, hapse giren Halil Konak'ın evine geliyoruz. Karısı Zübeyde Hanım bahçede karşılıyor bizi. Yer minderine oturup, eski defterleri karıştırıyoruz. Dertli mi dertli Zübeyde Hanım. Kocasız kaldığına mı üzülsün, sıkıntıdan boğazını bir yılan gibi saran guatr hastalığına mı dayansın ya da çocuklarının geçimini mi düşünsün kadın.
Üstüne üstlük mermi kaçakçılığından hapse giren oğlu Celal'e mı yansın?
Dalıp, dalıp gidiyor ve yaşlı gözlerle kızı Gönül ve Songül'e bakıyor dertli kadın;
"Bu olay hepimize ders oldu. Kızlarım gelinlik çağa gelince onlara baskı yapmayacağım. Gönülleri kime düşerse ona vereceğim. Cinayete karışan görümcemin oğlunun da 3 çocuğu var. Onlar da, biz de sefil olduk. Yazık değil mi? Töre imiş, yerin dibine batsın."
Zübeyde Hanım'ın yanından ayrılıp, köyün muhtarı Mehmet Doğan'ın işyerine gidiyoruz. Töreleri ilkel bulduğunu söyleyen muhtar, "Cinayetleri kabul etmiyoruz. Bu çağda böylesine ilkel davranılır mı? Bu olaydan sonra köylü ile defalarca toplanıp, bu işin zararlarını anlattık ve anlatmaya da devam ediyoruz. Bu töreler artık kalkacak" diyor.
Muhtarın temennilerine yürekten katılıp, bu kez resmi tarihi M.Ö 2 binli yıllara uzanan Harran'a geliyoruz. Hani tarihte önemli bir kültür merkezi olan ve üniversitesinde yetiştirdiği filozofları ünlü şehir. Kimler yetişmemiş ki o üniversiteden. Doktor ve matematikçi Sabit Bin Kurra, astronomi bilgini Battani gibi. Ve şimdi geriye o ilk üniversitenin kalıntıları, kale, surlar ve
Harran'ın o güzelim kubbeli evleri kalmış.
Yokluğun, fakirliğin, eğitimsizliğin kol gezdiği sokak aralarında dolaşmaya başlıyoruz. Kimi kadın sırtına bağladığı bebesi ile çeşme başında çamaşır yıkıyor, kimi şaşkın gözlerle bizi izliyor. Kimi hamur tahtasında bahçede yufkasını açıyor. Gerdanına renk renk kolyeler takan çocuklar da "kalem kalem" deyip etrafımızı çeviriyor. Birden ayaklarım beni, bir evin kapısındaki sürmeli gözlü genç kıza sürüklüyor. Göz çevresindeki çizgileri oldukça derin olan Fatma'ya yaşını soruyorum. O da muzip muzip bakıp "Kadının yaşı sorulur mu, ayıp. Ama ısrarlısın söyleyeyim, henüz 17" diyor. Şaşkınlığımı belli etmemeye çalışırken yanımıza diğer güzel kızkardeşler; Hatun ve Zeliha geliyor. Sohbet aşk, sevda ve töreler üzerine yoğunlaşıyor.
Ailenin okuma yazma bilen tek çocuğu Fatma şahin gibi atılıp, "Bizler sevgi nedir bilmeyiz, anlamayız. Ailemiz bizi uygun gördüğü erkekle evlendirir. Karşı çıkarsak yol olur. Hem kaçalım da Hülya Avşar mı olalım? Sevdalanan kardeşim bile olsa aile kararına uyar, öldürülmesine rıza gösteririm."
Sevginin yasak sayıldığı Güneydoğu'da bir yanda çağdaş kadın, bir yandan da "Benim tarih boyunca yaşadıklarım doğrudur" düşüncesi çakışıyor. Feodal ilişkiler ve buna bağlı olarak çarpık kapitalizmin geliştiği bölgede kadının sevgi seçme, iş seçme hakkının olmadığı, kararı aşiretlerin verdiği bir topluma biz neler verdik bunu hiç kendimize sorduk mu?


KEŞFETYENİ
Magazin dünyası bu sürpriz haberi konuşuyor!
Magazin dünyası bu sürpriz haberi konuşuyor!

Cadde | 14.05.2025 - 14:02

Oyuncu çift Hafsanur Sancaktutan ve Kubilay Aka cephesinden gelen sürpriz haber sevenlerini heyecanlandırdı.

Yazarlar