25.05.2009 - 00:25 | Son Güncellenme:
DERYA SAZAK
3 Kasım 1996’da meydana gelen Susurluk kazası sonrası en çok tartışılan isimlerden biri “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım oldu. Emniyet, MİT ve JİTEM adına çalıştığı anlaşıldı. Cem Ersever’le birlikte Musa Anter suikastını planladığı öne sürüldü. ‘Susurluk çetesi’ adına tahsilat yapmak suçundan hakkında gıyabi tutuklama kararı bulunan Mahmut Yıldırım, kayıp! Hakkında zaman zaman, ‘yaşadığına’ ilişkin haberler çıkıyor. Ergenekon davası sanıklarının ifadelerinde de adı geçen ‘Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım, oğlunun yazdığı bir kitap nedeniyle medyada yeniden ön plana çıktı. Kitapta yer alan fotoğraflar ‘ölmediği’ yönündeki spekülasyonlara güncellik kazandırırken, Yeşil’in bir fotoğrafında görülen ve Kanal 6 televizyonuna ait bir yılbaşı ilanının yer aldığı gazetenin 1995 yılına ait olduğu anlaşıldı.
Milliyet, bu tartışmaların odağındaki isim, ‘Yeşil’in oğlu Murat Demir’le bir röportaj yayımlayarak ‘Yeşil’in ‘bilinmeyen’ yönlerini okurlara aktardı. Ancak 23 Mayıs 2009 tarihli Milliyet’te manşetten yayımlanan Musa Kesler’in özel röportajında, Mahmut Yıldırım’ın ‘bilinen’ suçlarının da kamuoyuna hatırlatılması gerektiğini savunan kimi okurlarımızdan eleştiriler geldi. Adil Domaç, Güneydoğu’da adını faili meçhul cinayetlerle duyuran Mahmut Yıldırım’ın oğlu Murat Demir’in hakkında da ‘çetecilik’ yaptığı iddiasıyla açılmış davalar olduğunu hatırlatarak şöyle diyor:
“Milliyet’in bu röportajı nereye uzanır bilmiyorum ama hem ‘Yeşil’i hem de babası gibi çete işlerine bulaşan oğlunu aklıyor. Hiç değilse ‘Yeşil’in kim olduğunu genç kuşaklara bir kere daha hatırlatsaydınız. Bu röportajdan çıkan sonuç nedir? Daha önceki haberlerinizle çelişkiye düşüyorsunuz. Bu adamların tuhaf özelliklerini anlatmak başka, bu röportajdan çıkan sonuç başka... Şimdi de Yeşil denen adamı sistemin kurbanı mı ilan edeceksiniz? Tetikçi babasından gurur duyan bir oğlun nesi haber?”
Ombudsman’ın Görüşü:
Okur eleştirisinin ilk bölümüne katılmıyorum. Yeşil’in oğlu Murat Demir kitap yazmış. Tamam, bu kitaba ‘Best seller’ nitelemesi yapmayalım. ‘Biyografisi’ yazılan kişi makbul bir vatandaş da değil. Güneydoğu’da faili meçhul cinayetlere karışmış... ‘Eli kanlı’ bir kişinin ‘ayaklarındaki taşların’ nasıl ayıklandığına, kaç ay yatakta kaldığına ilişkin bilgilerin Milliyet okurlarını rahatsız etmesi kaçınılmaz, ancak gazete bu riski alarak, bugüne dek bir kare fotoğrafı dışında hakkında fazla bir şey bilinmeyen ‘Yeşil’ kitabından hareketle oğluyla röportaj yapıyor. Bu nokta tartışılmaz bir gazetecilik işlevidir.
‘Derin devlet’le bağlantısı araştırılan, belki de hâlâ farklı bir kimlikle aramızda dolaşıyor olan -Susurluk kazası olmasaydı Abdullah Çatlı’nın varlığından haberimiz olmayacaktı!- Mahmut Yıldırım’la ilgili ayrıntılar, fotoğraflar önemlidir. Ancak bu tür röportajlarda okurlar, muhabirin muhatabını daha fazla zorlamasını bekler. Sonuçta bir ‘edebiyat söyleşisi’ yapmıyorsunuz, burada ‘Yeşil’in oğlunun anlatımından çok, karıştığı kanlı olayların irdelenmesi, sorgulanması gerekir.
Muhabirimiz bunu yapmaya çalışmış ancak okurumuz, editörlerden de Mahmut Yıldırım’ın ‘bilinen’ kimliğini daha fazla vurgulayan bir sayfa düzeni beklemiş. Aksi halde Adil Domaç’ın uyardığı gibi 1990’larda Güneydoğu’da yaşananlardan haberdar olmayan genç kuşakların karşısına, bir ‘efsane’ çıkabilir. Okurumuz ‘Mahmut Yıldırım’ı neredeyse sistemin kurbanı ilan etmişsiniz’ derken bu tehlikeye dikkat çekiyor. Haksız değil... Okurumuza şunu da biz hatırlatalım: Susurluk’un peşini yıllarca bırakmamış, Ergenekon’la, suikast ve darbelerle hukuk süreci içinde hesaplaşılmasından yana bir gazete olarak Milliyet, ‘Yeşil’i aklamaz!’, aklamaya yönelik röportaj yayımlamaz!