El Classico oynanmasin

28 Nisan 2011

Barcelona’nın ezeli rakibini 5-0 maglup ettigi 29 Kasim 2010 tarihinden sonra gezegenin bu en iyi iki takimi arasındaki maclar, beklentilerin aksine heyecan yerine stress, gol pozisyonu yerine gerginlik ve guzel futbol yerine kisirliktan ibaret olmaya basladi.

Çarsamba aksami, bu sefer Şampionlar Ligi vesilesiyle karsi karsiya gelen bu iki Ispanyol takiminın mücadelesinde de bir taraf 10 kisi kalana kadar senaryo ayniydi: beyaz formali en az sekiz futbolcu kendi yari sahasinda, kirmizi mavililer topa rakiplerinin iki misli daha fazla hakim, iki takim da rakibine saygi duymanın otesinde ondan korktugundan kontrol en ust seviyede, oyun oldukca yavas ve ortada futbolun meyvesinin baş harfi bile yok! Doksan dakika icinde futbola dair yapilan tek hareket teknik direktorlerin oyuna mudahaleleri oldu ve Mourinho’nun Adebayor hamlesi ne denli yanlissa, Guardiola’nin Affelay’i sahaya surmesi o kadar olumluydu; nitekim bu değişiklikler skor tabelasina da birebir yansıdı.

Lionel Messi

Messi’nin yeryüzündeki en iyi oyuncu olduğu maglum ama bu oyuncunun hemen hemen her macta kendini bir kez daha kanıtlayıcı işler yapması hem o, hem de bizim gibi

Yazının Devamı

Super Lig boyle yaris gormedi

19 Nisan 2011

Her sene ister istemez bir şampiyonluk yarışı olur, hatta bu yarış bu sene oldugundan farklı olarak iki takimdan fazlasini da kapsayabilir fakat bu sezonu digerlerinden ayıran ozellik soz konusu yarışın aylar once başlaması ve iki takımın da mutlu sona ulaşmak icin çok ust duzey bir çaba gostermesi.

Nitekim gecmis yillarda sampionluk mucadelesi veren bir takim icin “bu oyunla şampiyon olurlarsa yazik” cumlesini çogu defa kullanilmisken bu sene Fenerbahçe ve Trabzonspor’u izledikten sonra akla “kaybederse yazik olacak”tan baska bir cumle gelmiyor.

Bu amansız yarışta ister Aykut Kocaman ve Senol Guneş’i dikkate alin, ister on plana çıkan Burak ve Alex’i dusunun isterseniz sahada tum gucuyle mucadele eden iki takımı topluca degerlendirin sonuc degismeyecektir: şampiyonlugu çoktan hak ettiler! Iki takımın oyun kalitesinin lig ortalamasnin oldukca uzerinde olmasi ve bu dogrultuda en yakin takipcilerine 15 puan fark atmis olmalari onlari diger takimlardan çok kalin bir çizgiyle ayırıyor.

Bu sene ligin heyecanini yukseltmekle kalmayip kayıplarda olan diger buyuk takımların aksine muthis bir

Yazının Devamı

Fenerbahçe hak etti

17 Nisan 2011

Fenerbahçe – Gaziantepspor karşılaşmasına kimin damga vuracağı merakla bekleniyordu fakat bu isim maalesef Hüseyin Göçek oldu. Göçek’in maçın ilk dakikasında başlayan formsuzluğunun son düdüğe kadar devam etmesi, tecrübeli düğdün bu önemli maça yeterince iyi hazırlanmadığını gösterdi ki son haftalarına girilen Süper Lig’de böylesine bir hakem formsuzluğunun tolere edilmesi son derece zor. Nitekim, eğer maçı Fenerbahçe kazanamamış olsaydı bugün yine birçok futbolseveri kendinden soğutan bir futbol gündemi ile karşı karşıya kalmamız işten bile olmayacaktı.

Fenerbahçe

Fenerbahçeli oyuncuların, son düzlüğe girmenin gerektirdiği gibi, rakibini baskı altında tutması, çok koşması ve sonuna kadar mücadele etmesi son derece takdire şayan fakat bu kazanma arzusunun gerginliğe ve zaman zaman kontrolsüz bir güce dönüşmesi sarı lacivertliler için olumsuz etkiye sahip. Zaten Fenerbahçe’nin, Gaziantepspor gibi ligin en güçlü takımlarından biri karşısında, ondan

Yazının Devamı

Zalimin zulmü sevenin Allah'ı

15 Nisan 2011

Sadri Şener’in “Fenerbahçe’ye medya, bize de Allah yardım ediyor” açıklamasını başkanın ara ara sergilediği sivri çıkışlardan biri olarak değerlendirip geçmek de mümkün, onun üzerine sayfalarca konuşmak da.

Maalesef ülkemiz henüz bir futbol yarışından, hele hele bu seneki gibi kıran kırana olanından zevk alacak olgunluğa ulaşamadı. Ne zaman ki sezon sonu yaklaşır, medyadaki suni gündem amaçlı boşboğazlık bir tarafa, potadaki takımların yöneticileri de gerekli gereksiz açıklamalarını hiç esirgemez ekranlar veya gazete satırlarından. İşin ilginç ve üzücü yanı kulüp yöneticilerinin işlerin bu şekilde yürüdüğüne dair son derece saçma bir inanışa sahip olmaları ki bu durum bizatihi bu sağlıksız ortamın nedeni ve ortadan kalkmasının önündeki en büyük engel.

Trabzonspor ile Fenerbahçe arasında devam eden şampiyonluk yarışında kimin daha iyi futbol oynadığı tartışılır fakat tartışılmayacak bir şey var ki bordo mavililer olaya sarı lacivertlilere oranla çok daha duygusal yaklaşıyor.

Önce

Yazının Devamı

Gönüllerin fatihi Burak Yılmaz

11 Nisan 2011

Burak Yılmaz’ın 2005-2006 sezonunda, takımı Antalyaspor’u Süper Lig’e taşıyan başarılı performansı, onu Tigana’nın menziline soktuğunda genç futbolcu için çok büyük bir fırsat doğmuştu. Ancak siyah beyazlı forma ile bekleneni bir türlü veremeyen Burak, Holosko transferinde üzerine para verilerek Vestel Manisaspor’a satılmaktan öteye geçemedi.

Manisa’da da, tıpkı Antalya’da olduğu gibi üst düzey bir performans yakalayınca Burak’ın yolu bir kez daha İstanbul’a düştü ama genç yetenek sarı lacivertli forma ile geçirdiği iki sezonda, Beşiktaş’taki kariyerinden dahi kötü bir görüntü sergileyince yeni adres önce Eskişehirspor sonra da Trabzonspor oldu ki Burak için bu transfer aslında yine bir Anadolu takımı, bir başka deyişle yine yıldız gibi parlamak anlamına geliyordu.

Burak’ın bu sene ligdeki en golü yerli oyuncu olması bir tarafa takımının şampiyonluk mücadelesindeki en önemli isimlerinden biri olması onu Trabzonspor için tam anlamıyla vazgeçilmez kılıyor.

Yazının Devamı

Galatasaray atar mı yatar mı?

9 Nisan 2011

Bülent Ünder pazar günü Trabzonspor ile oynayacakları karşılaşma öncesinde “zirvedeki iki takımın şampiyonluk mücadelesi bizi ilgilendirmiyor” dedi, fakat bu yanlış! İlgilendirmeli.

Galatasaray bu sezon belki de tarihinin en kötü dönemini geçiriyor ve sarı kırmızılılar Trabzonspor’dan tam 30 puan geride ama bu hafta kaybetme hakları yok. Çünkü böyle bir durumda yapıştırılacak yafta çoktan belli “yattılar”.

Futbolun, yeryüzünün en çok sevilen spor dalı olmasının en büyük nedeni bu oyunun kolay anlaşılabilir ve erişilebilir olması fakat bu kolaylık bir yandan kitleleri futbola bağlarken diğer taraftan da herkesin konu hakkında bir fikri olmasına neden oluyor ki bu da futbolun en büyük iç çelişkisi.

Pazar günü Galatasaraylı oyuncuların omzundaki yük muhtemelen bir final maçındaki kadar fazla olacak çünkü rakibine oranla oldukça güçsüz durumda olsa da sarı kırmızılılar için maçı kazanmak sadece üç puan değil bir de “aklanma”

Yazının Devamı

Futbolun adaleti var

4 Nisan 2011

Bernd Schuster’in kulakları çınlasın. Alman Hoca, pek sanmıyorum ama, eğer Fenerbahçe-Bursaspor maçını izlediyse Bursaspor’un oyun anlayışının 60’ların da öncesine gittiğini söylemiştir.

Yeşil beyazlıların, rakibin kendi sahasındaki gücünü hesaba katarak önceliği tamamen savunmaya vermesi ve kontra ataklarla gol aramasında eleştirilecek bir nokta yok fakat takımını bu şekildeki bir oyun anlayışı ile sahaya sürdükten sonra Ertuğrul Sağlam’ın galibiyeti kaçırdıkları için üzgün olduğunu belirtmesi genç teknik adam adına uygulama ve açıklamanın çelişkisi şeklinde yansıdı ekranlara.

Aykut Kocaman’ın ne Niang’tan ne de son maçlarda iyi oynayan Semih’ten vazgeçebilmesi, sarı lacivertliler adına bu sene ciddi anlamda hiç denenmemiş bir sistemi ortaya çıkardı ki, hem Semih’in, sonradan dâhil olduğu maçlarda olduğu kadar etkili olamaması hem de Bursaspor’un sağlam defansının ev sahibinin göbekten gelen akınlarına başarıyla karşılık vermesi, Fenerbahçe adına maçın

Yazının Devamı

Hiddink gerekeni yaptı

31 Mart 2011

Millilerin Avusturya karşısındaki performansı beni mutlu etti. Bunu duyunca aklınıza “e karşıda doğru dürüst takım mı vardı?” cümlesi gelebilir ama mesele o değil. Mesele Hiddink’in yapmaya çalıştıkları.

Guus Hiddink’i takımın başına getirirken ona Belçikalıların yaptığı gibi “takımı gençleştir yeter” demedik. Aynı şekilde tecrübeli teknik adamdan istediğimiz tek şey bizi Euro 2012’ye götürmesi de değildi. Ne yardan ne de serden geçtik ve Hiddink’ten şunu istedik: takımı gençleştir ama 2012’ye de gidelim.

Olaya bu maymun iştahlılık penceresinden bakınca salı günü sahada olan yarı eski, yarı yeni ama rakibine göre kesinlikle daha iyi, iştahlı ve yetenekli kadro için mutlu olmamak yanlış olur.

Kadrolar belli olduğunda kafalarda en büyük soru işaretlerini 1990 doğumlu ve U17’den U21’e kadar Alman milli takımlarında yer almasına rağmen A takım seviyesinde ay yıldızlı formayı giymeyi tercih eden M.Ekici ile tıpkı Mehmet gibi Almanya doğumlu olan ama Mehmet’in aksine ülkemizde forma giyen Serdar Kesimal oluşturuyordu.

Yazının Devamı