Fenerbahçe'de bardak dolu mu boş mu?

19 Aralık 2010

Dün akşam Aykut Kocaman ve öğrencilerinin tek dileği vardı o da bir şekilde Sivasspor engelini aşıp kendileri için oldukça yıpratıcı geçen ligin ilk yarısını galibiyetle kapatmak.

Galibiyet dışındaki her sonucun sarı lacivertliler için lige ilk yarı sonunda havlu atmak demek olduğunun bilincinde olan tüm futbolcular, Sivasspor karşısında sezonun en iyi mücadelelerinden birini (60. dakikadan sonra da mücadeleye devam ederek) sergiledi fakat bu aşırı motivasyonun beraberinde getirdiği stres ve tedirginlik, dakikalar golsüz geçildikçe, sarı lacivertliler için en az rakip futbolcular kadar önemli bir tehdit halini aldı.

Fenerbahçe’nin Sivasspor sınavı tabiri caizse yarısı dolu/boş bir bardaktı ve bu nedenle sarı lacivertliler için hem olumlu konuşmak mümkün hem de olumsuzlukların altını çizmek.

Örneğin Sivasspor karşısındaki mücadele tam anlamıyla takdire şayandı ancak bu mücadele sonrasında çok az gol pozisyonu bulunması, rakibin savunma başarısından çok özellikle kanatları kullanamayan ev sahibi takımın üretkenlik sorununun bir

Yazının Devamı

Beşiktaş'ın transfere ihtiyacı yok

17 Aralık 2010

Bir takımın ara transferde üç veya dört yabancı futbolcu alması için hedefinden tamamen şaşmış ve artık o seneyi gözden çıkarıp gelecek sezonların hazırlıklarını yapıyor olması gerekir. Acaba Beşiktaş’ın böyle bir durumu mu?

Herhangi bir futbol takımına bir anda yeni üç kişi dâhil etmek zaten mevcudun %30’unun değişmesi demek oluyor. Bu yeni oyuncuların takımın uyumunu da olumsuz yönde etkileyeceklerini düşünürsek etki rahatlıkla %40’a çıkar. Hele bir de yeni oyuncular yabancıysa üç kişilik bir transfer hamlesinin takımın yarısının değişmesi anlamına geldiğini söylemek pekâlâ mümkün.

Tekrar düşünelim; Beşiktaş’ın böylesine köklü değişime ihtiyacı var mı?

Beşiktaş yönetimi, tıpkı diğer takımlarımız gibi, önemli bir gerçeği gözden kaçırıyor; sadece futbolcu satın almak başarı için yeterli değil.

Her sene büyük takımlarımıza onlarca yabancı oyuncu transfer ediliyor fakat maalesef bunlardan çok azından beklenen verim alınabiliyor. Bunun en önemli nedeni

Yazının Devamı

Türkiye'nin Lyon'u Trabzonspor

15 Aralık 2010

Trabzonspor seyrine doyum olmayan bir futbol oynamıyor fakat bu bordo mavililerin değil onun takipçilerinin sorunu çünkü Karadeniz ekibi Süper Lig’in her açıdan tartışmasız en iyi takımı.

Bugün itibariyle Trabzonspor’u Avrupa’da bir takıma benzetmeniz istense yanıtınız ne olurdu?

Real Madrid? Kesinlikle hayır.
Milan? Pek zannetmiyorum.
Ajax? Emin değilim.
Peki ya Olympic Lyon? Tam isabet!

Trabzonspor’da, takımların kalbi olduğuna inandığımız bölgede Guti, Alex hatta Misimovic dahi bulunmuyor. Forvet oyuncuları Umut, Burak veya Teofilo’nun hem değerinin hem de yıllık kazancının Niang, Baros veya Bobo’nunkilerden çok daha düşük olduğuna hiç şüphem yok. Öyleyse bordo mavilerin sırrı nedir? İki kelime ile: takım oyunu.

Trabzonspor’un 2000’li yılların Lyon’u ile en önemli ortak özelliği makine düzeninde bir işleyişe sahip olması. Kadroda çok önemli bir yıldıza izin vermeden her futbolcunun kendi potansiyelinin hakkını vererek bir bütünün parçası olmasına dayanan ve bu ortamda diğer takımlar gibi tek futb

Yazının Devamı

Fenerbahçe ile Barcelona'nın farkı

12 Aralık 2010

“Kazanmak zorunda olmak” diye bir klişemiz var. Sanki bazı takımlar bazı maçları kazanmak zorunda değilmiş gibi.

Mesela cuma günü Beşiktaş, cumartesi de Galatasaray mağlup olunca Fenerbahçe, bu rakipleriyle arasındaki puan farkını açabilmek için, Ankaragücü karşısında kazanmak zorunda oldu. Ne hikmetse, öğle saatlerinde Trabzonspor’un, İBB deplasmanında galip gelmesi de sarı lacivertlileri aynı günün akşamında kazanmak zorunda bıraktı! Acaba hangi sonuçtan sonra Fenerbahçe kazanmak zorunda olmayacaktı?

Fenerbahçe’nin Ankaragücü maçının ilk yarısını sezonun en iyi oyunlarından biri ile kapatıp ikinci yarı oyunu korku filmine dönüştürmesi ve bu durumun Kayseri, Gaziantep ve Bursa’dan sonra Ankara’da da tekrarlanması açıkça gösteriyor ki sarı lacivertliler maçın sonlarında yoruluyor. Bu sorun o denli bariz ki sadece Ümit Özat değil tüm teknik adamlar Aykut Kocaman’ın öğrencilerinin bu eksikliğini görüyor ve tüm planlarını bunun üzerine yapıyor. Şampiyonluk iddiası

Yazının Devamı

Beşiktaş'ın kaybı büyük

11 Aralık 2010

Galatasaray ve Bursaspor galibiyetlerinden sonra Eskişehir’de alınacak galibiyet Beşiktaş için sadece bu sene ilk kez üst üste üç galibiyet almak değil aynı zamanda kafalardaki soru işaretlerini yok edip sene başındaki özgüveni tekrar kazanmak anlamına da geliyordu fakat doksan dakika siyah beyazlılar için tam tersi bir yıkım oldu.

Bu sene herkesin kafasında başka bir Beşiktaş var ve bu algı hemen hemen her hafta değişiyor. Sene başında hem Avrupa’da hem de Süper Lig’de alınan galibiyetler ve ortaya koyulan iyi futbol bazıları için siyah beyazlıları tüm rakiplerinin önünde görmeye yetse de bazıları aslında Beşiktaş’ın geçen seneden tek farkının Guti ve Quaresma olduğunu ve özellikle bu futbolcular olmadığında siyah beyazlıların rakiplerine kıyasla hiçbir artısının olmadığını iddia etti.

Bugün gelinen noktada ikinci görüşün daha ağır bastığını söylemek hiç de zor değil hatta olaya biraz daha somut değerlerle bakmak gerekirse dün akşam Eskişehir Atatürk Stadı’nda mücadele eden iki takımdan ev sahibi ekibin ilk on

Yazının Devamı

Futbol Oskarları İspanya'ya

10 Aralık 2010

Yapılan son düzenlemelerden sonra, dünyadaki tüm futbolcular Fifa Altın Top ödülüne aday gösterilebiliyorken bu sene finale kalan üç ismin de Barcelona forması giymesinin anlamı çok büyük.

Bireysel olarak bakıldığında Iniesta, Messi ve Xavi arasında bir rekabetten bahsedilebilir fakat olaya bu futbolcuların sırtlarında taşıdıkları forma anlamında bakıldığında kazananın aslında kim olduğu net bir şekilde görülüyor. Düşünsenize FIFA’ya üye 200’ün üstünde ülke var ve olası adaylar milyonlar seviyesinde fakat ödül için yarışan üç futbolcu da aynı takımın formasını giyiyor.

Barcelona’nın çağımızın ötesinde futbol oynadığını artık hemen hemen herkes kabul ediyor (bu kabulde iki hafta önce kazanılan El Clásico zaferinin de payı çok büyük) ve bu üstünlüğün ana kaynağının da kırmızı mavililerin orta alan merkezli, baş döndüren paslaşmaları olduğu ortada. Bu açıdan bakıldığında Iniesta, Messi ve Xavi’nin neden finale kaldığını anlamak zor değil.

Bugü

Yazının Devamı

Bursaspor baskıyı çok geç aştı

8 Aralık 2010

Bursaspor-Rangers maçı bir kez daha çok net bir şekilde gösterdi ki temsilcimizin, tarihindeki ilk Şampiyonlar Ligi performansının bu denli kötü olmasının birinci nedeni takım üzerindeki “baskı” oldu.

Bu baskı kelimesi kendi içerisinde tecrübesizlik, özgüven eksikliği ve panik kavramlarını da taşıyor ki bu unsurlar yeşil beyazlıların şampiyonlar arenasında altı maç sonrasında içinde sadece iki gol ve bir puan barındıran yüz kızartıcı karneye sahip olmalarında, kadro yetersizliğinden daha çok etkiliydi.

Bursaspor’un özellikle Rangers ve Manchester ile hem kendi sahasında hem de deplasmandaki mücadeleleri düşünüldüğünde temsilcimizin bu maçlarda hiç de kötü olmadığını hatta zaman zaman topa sahip olup oyuna hükmettiğini gördük. Fakat bu anlarda hortlayan baskı kuvveti, bir taraftan golcülerimizin gücünü tüketirken diğer yandan da savunmamızın elini kolunu bağlayınca ortaya bugünkü tablonun çıkması kaçınılmaz oldu.

Ne zaman ki Bursalı oyuncular artık turnuvanın

Yazının Devamı

İnönü'de kanlı elmas!

5 Aralık 2010

Beşiktaş 8 gün içinde 3 büyük maç kazandı ve bu mücadelelerin sonunda kritik puanlardan ziyade kaybolmaya yüz tutan özgüvenini kazandı. Bu maçlar kazanılırken Guti çok iyi oynadı, Ernst görevini yaptı, Schuster genç isimlere forma şansı vererek onlara yatırım yaptığını gösterdi. Beşiktaş önceki haftalara nazaran daha kontrollü oynamaya başladı ve siyah beyazlılar takip eden haftalar için olumlu sinyaller verdi; bunların hepsini çok iyi biliyoruz ve zaten günlerce etraflıca tartışacağız.

Fakat bilmediğimiz çok önemli bir şey var: futbol sadece yeşil sahadaki koşuşturmadan ibaret değil!

Dünkü maç öncesinde iki takım taraftarları arasında yaşanan olayları gördükten sonra hafta başından beri merakla beklediğim Beşiktaş-Bursaspor karşılaşması benim için anlamını neredeyse tamamen yitirdi. Gerçekten neyin mücadelesini veriyoruz?

Konu bir futbol müsabakası olunca bir tarafın üç puan alması veya puanların paylaşılması kaçınılmaz. Peki ya kavga, dövüş, yaralılar ve belki de hayatını

Yazının Devamı