Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bir asır önce yok olma noktasına gelen bir imparatorluğun küllerinden yeniden doğduk. Çok zor günler geçirdik, çok acılar yaşadık.

Ve sonunda öyle büyük bir mücadele verdik ki, savaşın bittiği gün başlayan barış, Yunanistan’ın cılız çığırtkanlıklarına rağmen 100 yıldır hâlâ devam ediyor.

Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü’nün öncülüğünde, “Son Kale Haymana”da, bu yıl 12’ncisi düzenlenen Milli Mücadele yıllarına yönelik sempozyumda yine müthiş anekdotlar vardı.

İzmir’den Haymana’ya kadar uzanan Yunan mezaliminin ve yağmacılığının Lozan’da kayıtlara geçtiği, Haymana’da yaptığı tahrifatın bedelinin de ödenmesi gerektiği ama kasasında beş para bulunmayan Yunanlıların para yerine Karaağaç’ı nasıl vermek zorunda kaldıkları anlatıldı.

Haberin Devamı

Önemli olanın, kazanılan tazminattan daha çok Yunanlıların yaptıkları çirkefliğin tüm taraf ülkelerce kabul edilip kayıtlara geçmiş olmasının altı çizildi.

Sempozyumda Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da vardı. Yunanlılara bir kez daha barış çağrısı yaparak “Başkalarının hesabına maceraya atılırsanız geçmişte olduğu gibi bugün de sonuçlarına katılırsınız. Türkiye’nin dostluğu kadim, husumeti ise vahimdir, bunu da aklınızdan çıkarmayın” dedi.

Umarız bu çok net ve bir o kadar da samimi mesaj aynı samimiyetle ciddiye alınır...

Önümüzdeki aylarda sadece Cumhuriyetimizin değil, Lozan’ın, Ankara’nın Başkent oluşunun ve daha çok önemli mihenk taşının 100. Yılı.

Ne olur onlara hak ettikleri önemi verelim.

Tarih demek, gelecek demektir. Dününü bilmeyen geleceğine yön veremez. Bugün biz düne önem vermezsek, yarın da başkaları bugünümüzü ciddiye almaz!...

Kurtarıcı aramak

Hep bir kurtarıcı arayışı içindeyiz ama nedense günün birinde kendimizin de o kurtarıcılardan biri olabileceğimizi hiç düşünmüyoruz…

100. Yıl etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen Haymana’daki sempozyumda, Mustafa Kemal’in Başkumandanlık yetkisini aldıktan hemen sonra halka gidip ”Elinizde ne varsa birazını bize verin yoksa savaşı kazanamayız” dediğinde gelen yardımların en büyük destek ve moral kaynağı olduğu anlatıldı. Yapılan yardımlar çil çil altınlar değil, kimi çorap ve çarık, kimi ekmek ya da buğday, kimi fanila şapka, kimi de küçükbaş keçi, koyun ya da binek hayvanlardı. Tek tek kayıt edilmiş, savaş sonrasında kendilerine fazlasıyla iade edilecekti…

Haberin Devamı

Yapılan yardımlar çığ gibiydi ve topu, tüfeği, cephanesi, ayağında çarığı, sırtında giysisi, depoda erzağı kalmayan ordumuza büyük moral kaynağı olmuş ve Milli Mücadele o birlik, beraberlik, dayanışma ve o ruh haliyle kazanılmış…

O zor yıllara yönelik satır araları, beni bir anda otuz yıl öncesine götürdü.

Okuma yazma seferberliğinin yoğun yaşandığı yıllardı. Kadınlara yönelik diploma törenlerinden birine katılmak için yoksul kentlerimizden birine gitmiştik. İleri yaştaki anne, anneanne ve babaannelerden pek çoğunun nüfus cüzdanı bile yoktu ama okuma, yazma öğrenmeye, eğitime yönelik heyecanları muhteşemdi. Kısa sürede okuma yazma öğrenmişler ve öğrenmenin, birey olmanın, kimseye muhtaç olmadan bir yere gitmenin, askerdeki oğlundan gelen mektubu okumanın coşkusunu yaşamışlardı.

Haberin Devamı

Öylesine heyecan dolu anekdotlar vardı ki gözlerimiz yaşarmıştı. İşte o arada, söz diz boyu yaşanan yoksulluğa gelmiş, “100 milyarlık bir destek olsa, şehrimizde yoksulluğun beli kırılır” denilmişti. Beklentiler Ankara’dandı ama onların kendilerine hayrı yoktu. İş insanları ya da hayırseverler de kabuklarına çekilmişti. Ne bir yatırım yapıyor ne de bağış için elleri ceplerine gidiyordu. Bu yüzden adeta yoksulluğa mahkumlardı…

O ara kursiyerlerin kolundaki burma bilezikler, katılımcılardan birinin dikkatini çekti. Saydı, topladı, çaptı, böldü ve heyecanla “Şehri kurtaracak parayı buldum” dedi. Herkes pür dikkat bu mucizevi çözüm yolunu dinledi.

Kursiyerlerin kolunda o an için atıl duran altınların kentin yoksulluktan kurtuluşu ve eşlere, evlatlara nasıl iş, aş olarak geri dönebileceğini uzun uzun anlattı.

Kimilerine çok mantıklı gelse de genel çoğunluk “bu mümkün değil” deyip kestirip attı.

Çünkü onlara kimse dokunamazdı. Kendileri için de olsa dokunulmamalıydı. Oysa aranan kan yanı başlarındaydı!..

Günümüzde de pek çok sorunun çözümünü hep uzaklarda arıyoruz ama en yakınımızdakileri ya hiç görmüyoruz ya güvenecek birilerini bulamıyoruz ya da onları dokunulmaz ilan ediyoruz…

Yeni öğretim yılı

Yeni öğretim yılı tüm öğretmen, öğrenci, velilerimiz ve ülkemiz için hayırlı olsun. İlk ders 100. Yıl olsun dedik ama fazla ciddiye alınmadı. Umarız ilerleyen günlerde 100 yıl öncesi yaşananlar ve yeniden varoluş destanımız fazlasıyla anlatılır. Yoksa gerisi teferruattır!..

Özetin özeti: Günü kurtarmak elbette önemli. Peki ya dün ve gelecek?..