YÖK fakülte barajlarını yükseltti! Hukuk için 190 bin olan başarı sırası şartı, 125 bin olarak belirlendi. Daha önce baraj olmayan Diş Hekimliği’ne 80 bin, Eczacılık’a da 100 bin başarı sırası şartı getirildi!
Tıp, mühendislik ve eğitim fakültelerinde ise baraj değişmedi.
Baraj, tıp fakültelerinde 50 bin, Mimarlık’ta 250 bin, Mühendislik (Orman, Ziraat, Su Ürünleri/Su Bilimleri Fakülteleri programları ile Ağaç İşleri Endüstri Mühendisliği programları hariç; Ziraat Fakültelerinin Gıda Mühendisliği programları dâhil) ile Öğretmenlik (Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık programı dâhil) 300 bindi!
YÖK’ten yapılan açıklamaya göre, isteyen vakıf üniversitesi başarı sırasını daha da yukarı çekebilecek!
Ve bakalım, kaliteyi yükseltmek için barajı yukarı çeken vakıf üniversitesi çıkacak mı?
Bu uygulamayla, amaç, kalite mi yoksa ticaret mi? Çok daha net belli olacak!
Eğitim fakülteleri ile özellikle inşaat mühendisliğine yönelik bir yaptırımın gelmemesi,
Söz konusu vatansa gerisi teferruattır.
Askerlerimize bu zorlu süreçte canı gönülden başarılar diliyoruz.
İç politikadaki kırgınlıkları bir yana bırakıp, ulusça, zafere odaklanmalıyız.
Düzeni bozan onlar ama barışı getiren biz olacağız.
Savaş meydanlarında kazanılan zafer ve barışın, kalıcı olması için diplomasiyle taçlandırılması gerekir.
İşte bu konuda hepimize büyük görevler düşüyor. Dünyanın neresinde bir tanıdığınız varsa, ne olur, onlara, neden orada olduğumuzu çok iyi anlatın!..
YURTKUR’dan müjdeler
YURTKUR Genel Müdürü Recep Ali Er ile uzunca bir söyleşi yaptık. Öğrencilere müjdeli haberleri var. Er, birkaç yıl içerisinde, büyük birkaç kent dışında yurt sorunu kalmayacağını söyledi. Kredi takibi konusunda ise “Muhatap biz değiliz, Maliye ama iş bulamayan, bunu, önceden beyan ederse, erteleme olur” dedi. Öğrencilere yapılan kahvaltı ve yemek yardımının artarak devam edeceğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın neredeyse her sözünün altına imza atan, vakıf üniversitesi mütevelli heyeti başkanları, Erdoğan’ın, vakıf üniversitelerinin vakıf olmaktan çıkıp, tamamen ticarete yöneldiklerine ilişkin sözlerini nedense duymazdan geldiler!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın neredeyse her sözünün altına imza atan, vakıf üniversitesi mütevelli heyeti başkanları, Erdoğan’ın, vakıf üniversitelerinin vakıf olmaktan çıkıp, tamamen ticarete yöneldiklerine ilişkin sözlerini nedense duymazdan geldiler!
Tespit doğru ama algının nasıl olduğuna ilişkin bir emare görülmüyor.Haklı diyen de yok, haksız diyen de!
En azından YÖK, durumdan vazife çıkartıp, göstermelik de olsa, bu yönde bir denetim yapar ya da daha önce bu yönde yapılan denetimlerin sonucunu paylaşırdı ama onlardan da ses yok!Peki, vakıf üniversitelerinin tamamı bu yönde mi? Yani ticarileştiler mi?
Kemal Gözler, ömrünü hukuka adayan bir bilim insanı. Kitapları, makaleleri, çok da öğrencileri var.
Son yazdığı uzunca makalesinde, Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde yaşananları ele alıyor.
Anadolu Üniversitesi deyip geçmeyin, ülkemizin en güçlü üniversitelerinden biriydi. Orhan Oğuz kurdu, Yılmaz Büyükerşen parlattı, Engin Ataç ve daha pek çok hocamız da büyük katkılarda bulundu. TÜBİTAK Başkanı Hasan Mandal da oradandır!..
Prof. Gözler, Anadolu Hukuk’a yönelik uzunca makalesinin bir özetini bizimle de paylaştı. Tam da yargı reformunun konuşulduğu şu günlerde, eminiz ki size de ilginç gelecektir!..
Keyfi yönetim!
“Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Anabilim Dalı öğretim elemanı Dr. Melike Belkıs Aydın’ın görevine son verildiğini ve adı geçen fakültede hukuk felsefesi ve hukuk sosyolojisi derslerini vermek üzere de İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Yıldırım’ın görevlendirildiğini büyük
Milli Eğitim Bakanlığı, uzunca bir süredir, zengin fakir demeden, ders kitaplarını her öğrenciye ücretsiz veriyor.
Devlet adına alkışlanacak bir proje. Dünyanın çok az yerinde böyle büyük bir kampanya söz konusu. Ancak gelin görün ki güzel başlayan ama kötü biten pek çok proje gibi bu çok önemli projede de ciddi sıkıntılar yaşanıyor.
Devlet her yıl on milyonlarca ders kitabı bastırıp, ücretsiz dağıtıyor ama bu kitaplardan pek çoğu kapağı hiç açılmadan çöpe atılıyor.
Neden? Çünkü öğretmenler o kitaplar yerine yardımcı ders kitabı alma zorunluluğu getiriyor ve dersler o kitaplara paralel olarak işleniyor.
8.5 milyon üniversite öğrenci- sinden söz ediliyor. 1.5 milyondan fazla da üniversiteye hazırlanan öğrenci var. Yani nereden baksanız, ilk ve ortaöğretimdeki diğer öğrenciler bir yana, üniversiteye hazırlanan ya da giden 10 milyon gencimiz var!
Pek çoğu kâğıt üzerinde öğrenci!
Benim asıl merak ettiğim, işsizlik istatistikleri hazırlanırken, bu kişilerin hangi kategoride ele alındıkları?
Öğrenci olarak mı gözüküyorlar yoksa işsiz olarak mı?..
Üniversite mezunu işsizler sıralamasında dünya birincisiyiz.
Genç işsiz oranlarına bakıldığında da Avrupa şampiyonuyuz!..
Buna bir de kâğıt üzerinde öğrenci görünen öğrencileri eklesek, kim bilir ortaya nasıl bir tablo çıkacaktır?..
Yetişkinlere yönelik açık ve uzaktan eğitime dünden bugüne bu kadar ilgi göstermemizin en önemli nedeni, işsizlik rakamlarını eritmek için kullanılıyor olmasıdır!
İstanbul bir dünya kenti. Hem de en güzellerinden. Ama turistler için! Biz İstanbullular için ise tam bir eziyet kenti!
Zamanımızın çoğu yollarda sinir harbi şeklinde geçiyor!
Oysa, bu kayıp zamanlar insanın ömrünü kısaltacak şekilde değil de çok daha uzatacak ve keyifli geçirtecek şekilde, çok daha farklı değerlendirilebilir...
İstanbul’un ana yolları son 50 yıldır neredeyse aynı. Ama her 100 metreye düşen araba, bina ve insan sayısı en az 20 kat arttı.
Dünyanın her yerinde yoldan, otobandan kaçılır. Peki, biz ne yapıyoruz? Aklınıza ne geliyorsa, resmi daireleri, hastaneleri, AVM’leri, gökdelenleri, siteleri, tespih tanesi gibi yol kenarına diziyoruz!
“Otoban manzaralı ev” ilanlarını dünyanın başka bir kentinde göremezsiniz ama İstanbullular için hiç yabancı değildir.
Trafikte en ağır suçlardan biri de emniyet şeridini işgal etmektir. Cezası da sorumluluğu da ağırdır. Çünkü çok özel durumlar için hep boş olması gerekir ki can kurtarsın, trafiği rahatlatsın, kaza anında duracağınız bir yeriniz olsun.
Biz
Çocuklarımız hepimizin göz bebeği.
Herkesten, her şeyden önce, onların güvenlik içinde olmaları gerekir. Okullar işte bu yüzden çok önemli.
Hiçbir bina yıkılmasın ama okul, hastane, kışla ve camiler asla yıkılmasın.
Çünkü en zor zamanlarda insanların aklına ilk gelen yer onlar. Oraya sığınır, orada karınlarını doyurur, orada şifa bulur, arandıklarında orada bulunurlar. Bu yüzdendir ki dünden bugüne okullar, camiler, hastaneler, kışlalar en sağlam şekilde inşa edilmişlerdir.
5.8’lik depremde dikkat çeken en önemli ayrıntı buydu!
Minareler yıkıldı, astaneler boşaltıldı, okullar tatil edildi!
Daha da önemlisi, tüm bu yapıların gözden geçirilip, güvenilir onayı almış olmalarıydı!
Allah daha büyük felaketlerden korusun ama İstanbul için büyük deprem kaçınılmaz deniyor. Bu yüzden, güvenlik konusunda hiçbir zafiyetin yaşanmaması, olmazsa olmazlarımızın başında gelmeli!..