Turizm deyince akla ilk gelen deniz, kum, güneş.
O da bizde fazlasıyla var.
Ama her yerde her zaman değil.
İşte bu yüzden, turizmi, üç beş aya sığdırmak yerine, tüm yıla yaymak gerekiyor.
Başka türlü önce 60 milyon sonra da 100 milyon hedefini tutturmamız mümkün değil.
Peki, bu yönde bir çalışma var mı?
Evet demek çok zor!
Bir ülkeye ya da bir kente gittiğinizde, hep bilindik yerlere gidilir. Müzeler, tarihi ören yerleri, kent merkezleri, alışveriş merkezleri ve benzeri yerler, ilk akla gelenler.
Kafamız karışık hem de çok karışık.
Bir konuda doğru olan, bir başka konuda yanlış olabiliyor.
Konuya girmeden önce, dünkü gazetelerden size dört başlık sunmak istiyorum:
- TEKNO-FEST İstanbul Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali, teknoloji üreten bir Türkiye hedefiyle önceki gün başladı.
- Çağdaş sanatın en iyi örneklerini sanatseverlerle buluşturan Contemporary Istanbul, Lütfi Kırdar Rumeli Salonu ve İstanbul Kongre Merkezi’nde 13. kez sanatseverlere kapılarını açtı.
- Global Compact Türkiye Kadınının Güçlenmesi Çalışma Grubuna bağlı Kadının Güçlenmesi B. Platformu tarafından organize edilen “Gücümüz Eşitliğimiz” paneli geniş bir katılımla gerçekleştirildi.
- Fizy ödülleri sahiplerini buldu.
Dört farklı etkinlik var, dördünün ismi de İngilizce.
Hollanda’da 35 yıl görev yapan Öğretmen Mehmet Gür’ün Bakan Selçuk’a gönderdiği açık mektuptaki, Hollanda eğitimine yönelik tespitleri de şöyle:
“Sayın Bakanım, Hollanda’da kralımız, kraliçemiz oğlunun, torununu elinden tutarak en yakın okula götürerek kaydını yaptırır.
İsteseler saraya dünyanın en başarılı öğretmenlerini davet ederek dersler vermelerini sağlayabilecekken, onlar saraya en yakın bir okulu tercih ederler, çünkü eğitimin kalitesi yönünde hiçbir okulun diğerlerinden farklı olmadığını bilirler.
Çocuklar anaokullarında tüm gün ders görürler.
Dersler klasik yöntemlerle verilmez.
Sınıflar genelde 20-25 kişiliktir.
Sınıftaki tüm mobilyalar ahşaptır ve öğrencilerin ölçülerindedir.
Mehmet Gür, Hollanda’da okul öncesi eğitim kurumlarında, eşiyle birlikte, tam 35 yıl görev yapıp, emekli olan bir öğretmenimiz.
Deneyimlerini 25 yıldır MEB ile paylaşmaya çalışmış ama bir türlü bürokratik engelleri aşamamış.
Bu kez faklı bir yol deneyip, birikimlerini ve Türkiye-Hollanda eğitim sistemlerinin karşılaştırmasını, açık mektup şeklinde Bakan Selçuk’a iletmek istedi.
İşte o mektup:
“Sayın Bakanım, ben yurt dışında emekli olmuş bir öğretmenim.
‘Ben yeni Eğitim Bakanınızım. Bakmayacağım, göreceğim’, ‘Masadaki tuzluğun yerini değiştirerek sistemi değiştirmiş olmayız’ diyorsunuz.
Söyleminiz güven verici. Birçok şeyi değiştireceğiniz kanısını edindik.
Türkiye’deki eğitimin sorunlarını bir kişi bir günde çözemez.
Bir öğretim yılı daha törenlerle başladı.
Büyük laflar edildi, büyük hedefler konuldu.
Ne diplomalı işsizler gündeme geldi ne de hâlâ gidecek bir lise bulamayan öğrenciler, atanamayan öğretmenler ve tam günden yarım güne inen eğitim!..
Okul dünyanın en güzel mabetlerinden biri.
Öğretmen ve arkadaşlar can yoldaşı; öğrenmek ise heyecanların en büyüğü.
Hepsi birleştiğinde ise ortaya inanılmaz bir tablo çıkıyor...
Hiç ama hiç kimse, gerekçesi ne olursa olsun, ne olur bu güzelliği hiç bozmasın.
MEB, YÖK ve ÖSYM de gölge etmesin, başka ihsan istemez.
Üniversitelere girişte, tam bir fiyasko yaşanıyor. Bir yanda yüz binlerce boş kontenjan, öte yanda istediği fakülteye giremeyen 1.5 milyon aday!
Sistem tıkandı ama bu hiç kimsenin umurunda değil!.. Kontenjan açığının nedeni, ilgili puan türünde, barajı aşan yeterli sayıda adayın bulunmaması!
Bırakın ek yerleştirmeyi, mevcut sistemle 10 kayıt dönemi daha açsanız, değişen bir şey olmaz. Çünkü o puan türünde, ilgili fakültelerin taban puanının daha üzerinde aday bulunmuyor! O kontenjan açıklarından bazıları, adaylar istemediği için değil, YÖK ve ÖSYM’nin yanlış öngörüsü yüzünden boş kaldı! Bu durumda yapılması gereken tek şey var o da, taban puan zorunluluğunun kaldırılması ama o da hem adil olmaz hem de yasal sorunları beraberinde getirir. Peki, o kontenjanlar boş mu kalacak?
YÖK ve ÖSYM’ye göre, şu dakikadan sonra yapacak bir şey yok! Yani boş kalacak. Aynı senaryoyu, önceki yıllarda da çok izledik. Peki, niye önlem alınmadı? İşte asıl sorgulanması gereken konu bu!
Cevabını ben size söyleyeyim: Çünkü hesap soran hiç kimse yok!.. Şu saatten sonra ne yapılabilir? Gelecek yıl, üniversiteye giriş sistemi kesinlikle değiştirilmelidir ama bu son dakikaya bırakılmadan hemen yapılmalı ve
Yeni öğretim yılı yarın resmen başlıyor.
Peki, MEB, YÖK, ÖSYM, üniversite- lerimiz, okullar, veliler, öğrenciler, öğretmenler ve eğitimin diğer paydaşları yeni öğretim yılına ne kadar hazır?
Uzun yaz tatilinden sıkılan öğrenci ve velilerin okulların bir an önce açılmasını istediklerini bilmeyen yok.
Görevdeki öğretmenler için yeni öğretim yılı çoktan başladı.
Atama bekleyenlerin hayallerinin gerçekleşmesi ise görünen o ki pek çoğu için daha çok uzun yıllar alacak.
Okullar açılmasına rağmen yeni atamaların hâlâ gerçekleşmemiş olması şaşırtıcı.
Birkaç maaş eksik verelim diye eğitimi sekteye uğratmak hiç doğru değil!
Üniversite sınavlarına 2 milyon 381 bin aday başvurdu ama ona rağmen üniversite kontenjanlarının üçte biri hâlâ boş!
Boğaziçi, ODTÜ, İTÜ gibi en iyi üniversitelerin kontenjanları ve tıp, hukuk, mühendislikler bile dolmadı!
Birinci yerleştirmede 128 bin olan boş kontenjan sayısı, kazanıp da kayıt yaptırmayanlarla birlikte 300 bine yaklaştı!
Her bir kontenjanın maliyetinin ortalama 10 bin lira olduğu düşünüldüğünde, ülke ekonomisine olan zararı en az 3 milyar lira!
Peki, milyonlarca öğrenci üniversite kapılarında beklerken, yüz binlerce kontenjan niye boş kalıyor?
Tıp da, hukuk da boş!
Boş kontenjanlar arasında tıp, hukuk gibi gözde programların yanı sıra İstanbul, Boğaziçi, ODTÜ, İTÜ gibi adayların en çok tercih ettiği üniversiteler de bulunuyor.
Hukuk fakültelerinde toplam 1283 boş kontenjan var.