Amerika ile sıkıntılı bir süreç yaşıyoruz.
Öyle ya da böyle geçecek ama çok daha önemlisi bu krizi fırsata dönüştürebiliriz.
Örneğin, Trump karşıtlığı sayesinde Avrupa ile aramızdaki buzlar eridi. Ama çok daha önemlisi, ABD mallarını protesto edip başkalarından almak yerine, onların ürettiğinden daha iyisini üretmektir.
Tıpkı Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra yaratılan ASELSAN, ROKETSAN, TAİ ve benzeri destanlar gibi...
Neden ille de bilim?
İstanbul Üniversitesi, Orhan Pamuk ve Aziz Sancar sayesinde, Dünyanın En İyi İlk 500 Üniversitesi listesine giren tek Türk üniversitesi oldu.
Peki diğer üniversitelerimizden bırakın Nobel alanı, aday olan var mı?
Yıllık izinler dışında, böylesi uzun tatiller az oluyor.
Ulaştırma Bakanlığı’nın verilerine göre, 30 milyon kişi yollarda olacakmış!
Şimdiden herkese keyifli bayramlar ve keyifli bir tatil diliyoruz.
Sağlıcakla gidin, sağlıcakla dönün…
Özellikle kara yoluyla seyahat edeceklere, eminiz ki, daha önce, onlarca kişi tavsiyede
bulunmuştur ama bir kez daha bulunmanın bir zararı olmaz.
Yola çıkacaklara önerimiz, bu konuda, bugüne kadar, başkalarına, hangi telkinde bulundularsa, onları yerine getirsinler, yeter de artar…
Dünya, aslında bir değişim çağı yaşıyor.
İnovasyon dediğimiz şey de o zaten.
Sanıyoruz ki inovasyon sadece teknolojik bir terim.
Oysa, hiç de öyle değil, yaşamın her alanını ve her anını içine alıyor...
Birkaç gün sonra yine, nerede o eski bayramlar diye günlerce konuşacağız.
Değişen bayramlar mı, biz mi, dünya mı yoksa her şey mi?
Dahası, değişmeyip, öyle kalsaydık, çok mu daha hoşumuza gidecekti...
ÖSYM, en önemli süreçte, başkansız kaldı!
Eski başkan, MEB için olmazsa, olmaz isimlerden biri miydi?
Kesinlikle hayır.
Sanki açıkta kalmasın diye bakan yardımcılığına getirildi.
Peki, ÖSYM’nin yeni patronu kim olacak?
Ya da özerklikten vazgeçilip, tekrar YÖK’ün çatısı altına mı girecek?
Söylenti çok ve bunları sona erdirmenin en iyi yolu, bu çok önemli makamın bir an önce doldurulmasıdır.
Hatta bu yapılmadan önce ÖSYM yeniden yapılandırılsa çok daha iyi olur.
Üniversite tercihleri dün gece yarısı sona erdi.
Tercih süresi uzatılmadı, demek ki takvim sıkışık!
Sonuçlar muhtemelen bayramdan hemen sonra açıklanır.
Peki, ya bu yıl yine yüz binlerce kontenjan boş kalırsa, ki öyle gözüküyor, ne olacak, YÖK ve ÖSYM’nin bu konuda bir B planı var mı?
Yoksa yine, ölen ölür kalan sağlar bizimdir denilerek, her biri bir milli servet olan, kontenjanlar boş mu bırakılacak?
YÖK ve ÖSYM’nin tercih ve yerleştirme kuralları çok uzun yıllar önce belirlendi ve hâlâ aynen devam ediyor.
Oysa kaliteden ödün vermeden yapılacak çok şey var ama nedense sistem en katı haliyle korunmaya çalışıyor.
Peki, sistemin bu haliyle devam etmesi, kaliteyi ve memnuniyet oranını yükseltiyor mu?
Milliyet aynı Milliyet ama çok yer gezdik.
Cağaloğlu’ndan Bağcılar’a gitmek çok zor gelmişti.
Her şeye, her yere alıştığımız gibi oraya da alıştık ve tamam artık burası son durak derken, kendimizi bir anda Çağlayan’da bulduk. Şimdi yeniden Bağcılar’dayız.
Milliyet binası ünlü Mimar Tabanlıoğlu tarafından M şeklinde, çok özel bir proje olarak hazırlanmıştı.
Sonrasında değiştikçe değişti.
Posta, Radikal, Fanatik, Kanal D, CNN Türk ve daha nice yayın organı hep aynı binada doğdu.
Katlarımızdan bazılarına kardeş gazeteler yerleşti, matbaamız da başka bir yere taşınarak Kanal D ve CNN Türk’e ev sahipliği yaptı...
Ülke kalkınmasında belki de ilk kez nitelikli insan gücünden ve sürdürülebilir başarıdan söz ediliyor.
Sevindirici hem de çok sevindirici bir durum.
Demek ki artık o, bu, şu değil, liyakat söz konusu olacak...
Dünya standartlarında, kalifiye bir yenil nesil yaratmak için hepimize çok önemli görevler düşüyor. Artık sınavlar, etiket ya da diploma için değil, donanım ve üretim için alın teri dökmeliyiz.
İşte bu noktada şu soru çok önemli:
Eğitimin öncelikli amacı ne ya da ne olmalı?
Bu soruyu, daha önce, hiç kendinize ya da başkalarına sordunuz mu?
İsterseniz gelin, sorunun cevabını aramadan önce, Almanya’da bir lise müdürünün, her eğitim öğretim yılı başında öğretmenlerine gönderdiği söylenen şu mektubuna bir göz atalım: “Bir toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim.
Özel öğretim kurumlarının ve vakıf üniversitelerinin sayısı son yıllarda olağanüstü boyutlara ulaştı.
Görünen o ki daha da artacak!
Ama sektörden gelen sinyaller çok da pozitif değil.
İşte bu yüzden, bu kurumları koruyacak, kollayacak ve çok daha sağlam bir zemine oturtacak yeni düzenlemelerin yapılması gerekiyor.
Farklı sektörlerde yaşanan kriz ile eğitimde yaşanacak olası bir kriz bir tutulmamalı.
Çünkü eğitimde kapanacak her okul derin yaralar yaratır ve devletin sırtına artı yük getirir...
Peki, ne yapmak gerekiyor?
İşte buna Milli Eğitim Bakanlığı karar verecek!..