Son günlerde uçakla bir yerden bir yere gideniniz var mı?
Hele bir de THY ile yolculuk yaptıysanız, sabır testlerinin en büyüğünden geçmişsiniz demektir.
Dünya markası olmasıyla övündüğümüz, gururlandığımız, yere göre sığdıramadığımız, THY’ye son günlerde bir haller oldu!
Termometrelerin 40, 45 dereceyi gösterdiği şu günlerde, ya uçağın içerisinde, klimaları bile çalıştırmadan, onlarca dakika bekletiyorlar ya da havada, uçuş saatinden çok daha fazla tur attırıyorlar.
Gökyüzünde bir saatten fazla tur atacaksa, o uçak, geldiği havaalanından niye kaldırılıyor?
Ya da uçak içerisinde onca süre bekletilecekse, uçağa niye bindiriliyor?
Tüm bu eziyetler için ne bir özür dileyen var ne de bilgilendiren.
Hosteslere soruyorsunuz, hiçbir cevap yok!
Tercih maratonu başlıyor. Ama hâlâ, adayların da velilerin de kafası karmakarışık.
Ebeveynler geleceği düşünüyor, adaylar ise bugünü! Peki, doğru olan hangisi? Gençlerin birinci önceliği, neresi olursa olsun bir yeri kazanmak. İkinci öncelikleri ise havalı bir üniversite ve havalı bir bölümde okumak.
Anne babalar ise gelecek derdinde.
İşsizliğin ne olduğunu, paralı üniversitelerde okumanın maliyetini ve yanlış bir meslek seçiminin yaşamı nasıl altüst ettiğini çok iyi biliyorlar.
Peki, orta yolu bulmak mümkün mü? Evet demek çok zor.
Gençler, anne babaları en doğruyu da söylese, hemen her şeye, tepkiyle karşılık veriyor ve sanki onlar ne isterse, tam tersini yapmaya çalışıyorlar.
Tüm adaylar böyle mi? Elbette hayır.
Bazıları var ki, hemen her şeyi anne, babalarına bırakmış durumda.
YÖK, gecikmeli de olsa, barajları aşağıya çekti. Kimilerine göre, bu, kontenjanların boş kalmaması için bir zorunluluktu. Ama kimilerine göre de barajın da aşağıya çekilmesi, kalitenin dibe vurması anlamına geliyor!
Örneğin, öğretmenlik ve mühendislik barajının 300 bine indirilmesi, hem eğitimin hem de yaşam kalitesinin, zerre kadar ciddiye alınmadığı şeklinde yorumlanıyor:
İyi öğretmen olmadan iyi eğitim olmaz, iyi eğitim olmadan da iyi doktor, mühendis, hukukçu, politikacı, gazeteci yani donanımlı hiç kimse yetişmez!
İşte bu yüzden, eğitim, tıp gibi fakültelere en yüksek puan diliminden öğrenci alınmalı. Yoksa ne üretimde, ne de yaşamda zirveye tırmanmamız mümkün olmaz…
İşte bu noktada, şu kuralı hatırlatıp, tüm üniversitelere, hodri meydan demekte yarar var.
YÖK, tıp, mühendislik, hukuk, öğretmenlik gibi bazı alanlarda, alt sınırı belirliyor ama üst sınıra karışmıyor.
Örneğin bir üniversite çıkıp, YÖK’ün tıp barajının 40 binden 50 bine indirilmesini protesto edip, hayır ben ilk 50 binden değil, ilk 5 binden öğrenci almak istiyorum diyebilir.
Tabelalara ya da gazete ilanlarına baktığınızda, dilimiz adeta, yabancı kelimelerin istilası altında.
Özellikle yabancı kurum isimleri, dünden bugüne hep tartışma konusu oldu.
Yasaklarla işin yürümediği anlaşıldı, pek çok sektörde abartıya kaçılmadığı sürece, yabancı isimlere, yabancı markalara izin verildi.
Hatta ihracata yönelik olarak üretilen ürünlere, özellikle yabancı markalar vuruldu.
Peki, eğitimde, durum ne?
Örneğin İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca, Rusça ya da Arapça dil eğitimi veren kurum ya da kurslara o dillerden, herhangi birinden, bir isim vermek mümkün mü?
Zaman zaman, bu yönde örnekler gördük ama şu sıralar kurumlar adeta boğulma noktasına getirilmişler.
Lise ve üniver- sitelere girişte ciddi sıkıntılar var.
Veliler gibi, atama bekleyen öğretmenler ile parçalanmış sözleşmeli öğretmenlerin de gözü, kulağı Ankara’da.
MEB, dün önemli bir karar alarak, sözleşmeli öğretmenlere, sağlık özrüne bağlı yer değiştirme hakkı verdi.
Peki, yeterli mi?
Kesinlikle hayır!
Parçalanmış sözleşmeli öğretmen ailelerin, bu haktan yararlanabilmeleri için ille de kafayı yiyip, hasta mı olmaları gerekiyor?
Kadrolu öğretmenler ve diğer çalışanlara tanınan haklar, kesinlikle onlara da tanınmalı!
En azından öğrencileri için!..
Şapka düştü, kel göründü.
PISA’da olduğu gibi LGS ve YKS’de de dibe vurduk.
Sınavlardaki başarı ortalamaları tam bir felaket.
MEB, YÖK ve ÖSYM’ye artık birileri hesap sormalı.
Lime lime dökülen bu sistemin sorumluları bir şekilde hesap vermeli ama çok daha önemlisi, sistemin revizyonu gelecek yıla ertelenerek, kayıp kuşaklar yaratılmamalı!..
MEB ve ÖSYM, bu yıl, adaylara ve velilere, hiç eziyet çektirmeden, sınav sonuçlarını çok erken saatlerde açıkladı.
Kendilerini tebrik ediyoruz, demek ki eziyet çektirilmeden de sınav sonuçları açıklanabiliyormuş!
LGS şoku
LGS yerleştirme sonuçları dün açıklandı. Ortalık toz duman.
Yüz binlerce öğrenci açıkta, veliler şokta!
MEB ise bildiğiniz gibi!
Ortada ne bir plan var ne de bir program.
Nasıl ki yüz binlerce öğretmen atama beklerken, on binlerce öğretmen açığı varsa, yüz binlerce öğrencinin açıkta kaldığı liselere girişte de tam 342 bin kontenjan boş kaldı!
Çoğu da meslek lisesi ve imam hatip!
İşte bu yüzden hiç zaman geçirilmeden, diğer liselere dönüştürülen klasik liseler tekrar açılmalı ve herkes evine en yakın okula lafta değil, gerçek anlamda gidebilmeli.
Liselere yerleştirme tam bir hayal kırıklığı yarattı.
Zor hem de çok zor bir hafta bizi bekliyor.
Milyonlarca genç ve yakınları için adeta bir ölüm kalım haftası!
Neden?
Çünkü LGS yerleştirme ve YKS sonuçları açıklanıyor.
Hiçbir sınav, dünyanın sonu ya da geleceğin garantisi değil ama öyle bir hava yaratıyoruz ki sınavlarla yatıp, sınavlarla kalkıyoruz.
Öğrenciler gibi veliler de çok tedirgin.
Türkiye’nin neresine giderseniz gidin, tablo değişmiyor.