Televizyonlarda izleyecek bir şey olmayınca, önceki akşam, James Cameron’ın yönetmenliğini yaptığı, Arnold Schwar-zenegger’in de başrolünü oynadığı 1984 yapımı bilim kurgu filmi Terminatör’ü bir kez daha izledim.
Filmin onlarca farklılığı vardı ama benim dikkatimi çeken, bugün bile hâlâ pek çoğumuzun ne olduğunu anlayamadığı yapay zekâ ve yarı insan-yarı makine robotların, tam 32 yıl önce, Hollywood’un gündeminde olduğu. Zamanınız olduğunda, daha sonra seriye dönüşen bu ilk filmi özellikle izlemenizi, dünyayı ne kadar geriden takip ettiğimizi görmenizi ve sandığa o duygularla gitmenizi öneririm.
Tartışmacı robotlar
Robot teknolojisiyle insanoğlu kendi sonunu mu getirecek?
Bu, dünden bugüne hep tartışılan bir konu!
Peki, o noktaya gelinir mi?
Bu para ve güç hırsı olduğu sürece, her şey olabilir.
İşte bu yüzden, dünya düzeni ve insanoğlunun geleceği için evrensel değerlerin çok daha fazla ciddiye alınması gerekiyor.
Gençler geleceğimizin en büyük teminatı!
Bu konuda farklı düşünen yok gibi.
Peki, ama onlar için ne yapıyoruz?
Hangi ortak paydalarda birleşiyoruz?
Detaylara girmeden, gelin önce, bir durum tespiti yapalım:
- Dijital bağımlılık aldı başını gidiyor.
- Eğitim dibe vurmuş durumda ve mutlu olanı ara ki bulasınız!
- Öğrenim gördüğü alanı seven ve mezun olduğu alanda çalışmak isteyenlerin sayısı giderek azalıyor.
Bayram turuna çıkınca, birkaç saatliğine de olsa pek çok tatil yöresine uğrama olanağım oldu. Bayram öncesinde hemen her yer bomboştu! Bayramda birkaç günlüğüne hareketlendi ama hepsi o kadar!
Yerli turist, önce okulların tatile girmesini bekledi, ardından da Ramazan’ın bitmesini, bayramın gelmesini ve seçimi bekledi.
Genelde haziran ortalarında, yüzde 100 doluluk oranlarına ulaşan Çeşme, Bodrum gibi kentler bile, turizmcilerin deyimiyle adeta “sinek avlıyor”. Otellerde, plajlarda, lokantalarda doluluk oranları yüzde 50’yi bile bulmamış.
Seçimin ikinci tura kalma ihtimalini de hesaba katarak kara kara düşünüyorlar.
Peki, yabancı turist var mı? Antalya civarında ve tatil köylerinde belki. Ama sokağa ve esnafa yansıyan henüz kayda değer bir şey yok...
Bu arada uçak bilet ücretlerine bir kez daha dikkat çekmek isteriz! Tatil yörelerine yönelik ücretleri üçe, beşe katlamamış olsalardı, pek çok aile bayram için tatil yörelerine ya da yazlıklarına akın edip sonrasında seçim için dönecekti. Ama fiyatlar öylesine kazık ki, düşünen bile anında vazgeçmiş!
Eğer turizmde bir seferberlik bekliyorsak, bu, el birliğiyle olur. Üç ay sezon var ya da müşteri garanti diye, turistleri, yolunacak kaz olarak
Seçim öncesi, vaatler havada uçuşuyor.
Muhalefet proje sundukça, iktidar da çıtayı yükseltmeye başladı.
İktidar ile muhalefet arasındaki önemli tartışma konularından birisi de öğretmen ataması.
İktidar, atama bekleyen öğretmenlere, bir türlü müjde veremiyor, muhalefet de kesenin ağzını hepten açtı!
Bir milyon öğretmen sözü verdi!
Peki, bu mümkün mü?
Daha da önemlisi, çok uzun yıllardır atama bekleyen, diğer meslek mensupları ne olacak?
Bu arada bedelli konusunda, çözüm arayışı, her gün farklı bir şekle bürünüyor.
En önemli bayram ritüelle-rinden biri de “Nerede o eski bayramlar” yakınmasıdır. Doğru, hem de çok doğru.
Eski bayramların, ne tadı kaldı ne de tuzu...
Samimiyetle sorgulayalım, değişmeyen ne kaldı?
Örneğin biz eski biz miyiz?
O, bu, şu, her şey eskisi gibi mi?..
Sosyolojik değişimler, bileşik kaplar gibidir.
Seviye hep birlikte çıkar, hep birlikte iner.
Eskiden düşük devirli plaklar vardı. Aheste aheste çalardı. Sonra Televole programlarında, yavaşlatılan gollük pozisyonları defalarca izledik. Akıllı teyplerden yaptığımız röportajları deşifre ederken, zamanın olmasa da temponun yavaşlaması, işimizi kolaylaştırdı...
Zaman, son birkaç aydır, adeta düşük devirli plaklar gibi langur lungur akıyor.
Bir şeyleri yapmak için değil de ötelemek için çareler üretiyoruz.
Fazlasıyla da bahanemiz var.
Önce hele bir okullar kapansın dedik, sonra araya ramazan girdi. Ve en önemlisi de tabii ki erken seçim.
Seçim, ötelemecilerin tuzu biberi oldu.
Önceleri, hele bir seçim aradan çıksın diyorlardı, şimdilerde, hele bir ikinci turu görelim demeye başladılar.
Görünen o ki seçimlerden sonra da hele bir hükümet kurulsun, hele bir güvenoyu alsın, hele bir 100 gün dolsun diye, ötelemek için bahanemiz çok olacak...
LGS’de fırtınalar kopmaya devam ediyor.
Tercih ve kayıt kılavuzu henüz yayınlanmadığı için liselere giriş nasıl olacak, hâlâ belli değil. Tercih sayısıyla ilgili de net bir bilgi yok, 5 mi olacak yoksa 10 mu?
MEB’in, velileri bilgilendirmek yerine, yaptıklarıyla gurur duyması kafaları daha da karıştırıyor.
Oysa pilot uygulamada yaşananlar çok farklı!
Önceki hafta, Bursa’da, pilot olarak uygulanan yeni sistemle ilgili detaylar ve yaşanan kırgınlıklar bir bir su yüzüne çıkmaya başladı.
Gelen sinyaller devletin öğrencilere tuzak kurduğu yönünde.
Devlet, öğrencisine hiç tuzak kurar mı demeyin, demek ki kuruyormuş!
LGS ile bunu da gördük! Önce sınavda, şimdi de tercihlerde, kayıt aşamasında kim bilir daha neler yaşanacak!
Türkiye sadece seçim yorgunu değil, eğitim yorgunu.
Gün geçmiyor ki yeni bir değişim olmasın ve kabak öğrencinin başına patlamasın.
Veli, öğrenci, öğretmenler MEB’in hatalarından yoruldu ama onlar hatalarını savunmaktan yorulmadı!
MEB, gerçekten de bir âlem!
LGS’ye giren bir milyon öğrenci ve iki milyon aile ayaktayken bile, bildiğini okuma devam ediyor!
Onlara göre her şey yolundaymış.
Pes demekten başka söyleyecek söz bulamıyoruz.
MEB Müsteşarı Yusuf Tekin’in açıklamaları, her zamanki gibi çok ilginç!