Eğitim ile kalkınmışlık arasında direkt bir bağ var.
Eğitim ve bilimde ne kadar ileriyseniz, o kadar güçlüsünüz.
Bugün Amerika’yı Amerika yapan en büyük güç eğitim, bilim ve Ar-Ge’deki üstünlüğüdür.
Avrupa’nın gücü de yine eğitim ve bilime verdiği önemden geliyor...
PISA’ya göre Avrupa’da sonuncuyuz.
Dünyanın en iyi üniversiteleri arasında esamemiz okunmuyor.
TÜBİTAK ve benzeri araştırma kurumlarımız, kendi ufak dünyalarının dışına çıkamıyor.
Birbiri ardına açılan teknoparklarda ise motivasyon ve koordinasyon zafiyeti var.
Türk siyasetinin duayen isimlerinden Köksal Toptan, yarım asrı aşan siyasi birikimi çerçevesinde 1 Kasım’ı değerlendirdi.
TBMM Başkanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) yanı sıra çok önemli görevlerde bulunan Toptan, merkez sağ partilerin CHP’ye göre daha solcu olduğunu söyledi. Parlamenter yapı ve hukukun üstünlüğü çok daha güçlü hale gelirse başkanlık sisteminden korkmamak gerekir dedi.
İşte programdan önemli satır başları:
1 Kasım tahmini?
Ak Parti’nin tek başına iktidar olabileceği ya da kıl payı olamayacağı şeklinde tahminim vardı. Seçmen kanaatini etkileyen faktörler 5 ayda çok fazla değişmez. Ama değişti. 1 Kasım’ın doğurmuş olduğu sonuç 8 Haziran sabahının yarattığı ortamın sonucudur.
Elbette, sandık tam anlamıyla demokrasi değildir. Ama sandık demokrasinin olmazsa olmazıdır.
Sayın Erdoğan’ın öngörüsü gerçekleşti. İyi gördü ve muhalefet partileri de buna destek oldular. Bilerek ya da bilmeyerek.
Bana göre Ak Parti 1 Kasım’da kimsenin partisinden oy almadı. 7 Haziran’da kaçan oylarını geri aldı.
İnsanoğlu enteresan bir varlık. Hele ki beyin, genetik özellikler ve mizaç?
Sosyal bilimler, bizde fazla ciddiye alınmaz.
Oysa insanı ve toplumu keşfetmenin yolu oradan geçiyor.
Sosyoloji, psikoloji, felsefe ve tabi ki psikiyatri…
Bizi biz yapan özellikleri-mizden ne kadarını doğuştan getiriyoruz?
Ne kadarı genetik, ne kadarı biyolojik ve ne kadarı eğitim ve çevreyle ilişkili?
Daha da önemlisi, kaç tip mizaç var ve biz hangi kategoriye giriyoruz?
İşte o mizaç tipleri:
Başta siyaset olmak üzere, hemen her konuda olduğu gibi eğitimde de hep bir uçtan öteki uca gidiyoruz. Bazen çok iyi şeyler oluyor, bazen tartışmalı, bazen de kazandık derken kaybediyoruz, gülerken ağlıyoruz...
ÖSYM’nin son uygulaması sanki bu kez herkesi sevindirecek gibi.
Bizim nesil sınav sonuçlarını haftalarca beklerdi.
Sokağın başında postacı göründü mü, kalbimiz yerinden fırlayacak gibi olurdu.
Sonra sonuçları gazeteler yayımlamaya başladı, erken baskılar havalarda uçuştu.
Teknoloji geliştikçe, önce bilgisayar, sonra internet devreye girdi.
Gelinen son nokta ise bir adım daha ötesi!
Sınavlar belli olduğu anda sonuçlar artık otomatik olarak cep telefonunuza düşecekmiş...
Türk Eğitim Vakfı (TEV), 1967 yılında, Vehbi Koç ve arkadaşlarının kurduğu, Türkiye’nin en köklü sivil toplum örgütlerinden birisi.
Kurucularını, vitrindekileri, bursiyerleri hemen herkes tanıyor.
Ama bir de ta kuruluşundan bu yana, bütün bu çarkın dönmesine olanak sağlayanlar var ki, onları çok kimse tanımaz.
Örneğin bağışta bulunan hayırseverleri, mütevelli heyetini, yönetim kurulunu ve çalışanları…
Örneğin kuruluşundan bu yana tüm bursiyerleri neredeyse isim isim tanıyan, başları sıkıştığında onların yanı başında olan, onlarla sevinen, onlarla üzülen, onları kendi eliyle evlendiren, torunları oluncaya kadar bağını koparmayan, en önemlisi de, gerçek bir abladan da öte her daim yanlarında olan Güsel Bilal.
Güsel Hanım’a biz de Güsel Abla diyoruz çünkü öğrencileri gibi bize de şefkat gösteriyor, arıyor, soruyor; beğenmediğinde kızıyor, hoşuna giden işler yaptığımızda da açıp tebrik ediyor.
Bugüne kadar burs verdiğiniz yüz binlerce genç adına iyi ki varsın TEV ve iyi ki varsın Güsel Abla…
Maç bittikten sonra ahkâm kesen çok olur.
Şimdiki moda, seçim analizi yapmak.
Hemen herkes, sanki bin yıllık seçim uzmanıymış gibi, konuştukça konuşuyor.
Keşke bir mastır ya da doktora öğrencisi çıksa da seçim öncesi söylenenler ile seçim sonrası yazılanları tek tek karşılaştırsa.
Kim ne yazdı, ne söyledi, kim neyi ne kadar gördü, en önemlisi de en çok yanılan kim ya da kimler oldu?
Eğer bu yapılmazsa, o medya maydanozları, hâlâ, biz bu işin uzmanıyız diye ortalıkta gezmeye devam ederler...
Peki, sandık ne mesaj verdi?
Seçim meydanlarını dolaşmış ve gelişmeleri sadece bir gazeteci ve seçmen kimliğiyle izleyen biri olarak, bu konuda benim de bir çift sözüm var elbette:
Bu canım ülkeyi seviyor- sanız,
Geleceğe daha güvenle bakmak istiyorsanız,
Hak, hukuk, adalet diyorsanız,
Demokrasi sevdasından asla vazgeçmeyiz kararlılığın- daysanız,
İyi bir yurttaş sorumluluğu duyuyorsanız,
Daha iyi bir eğitimden yanaysanız,
Huzurumuzu kaçırmalarına asla izin vermeyiz görüşündeyseniz,
Sen, ben yok, biz varız sözlerine canı gönülden inanıyorsanız,